Frakeştayn'ın Varisi
---
Frakeştayn’ın Varisi
Yalnızlık, pek çok hikayenin başlangıcıdır. Sinan için ise bu, hayatının merkezinde dönüp duran kara bir girdaptı. Egosantrik bir amatör tıp öğrencisi olan Sinan, yıllardır kendi zekâsını herkesten üstün görmüş, başkalarına duyduğu güvensizlikle yalnızlığına sığınmıştı. Onun dünyasında insanlarla bağ kurmak gereksizdi; çünkü bilim her şeydi.
Üniversitenin terk edilmiş, soğuk laboratuvarlarından birinde Sinan, hayatının en büyük projesini tamamlamak üzereydi: Xenobotlar. Bu, bilim dünyasının minik, organik makineleri; ama Sinan onları yalnızca minik organizmalar olarak bırakmaya niyetli değildi. Onları birleştirerek bir beden yaratmaya karar vermişti. Frakeştayn’dan ilham almış, ancak kendi yaratımıyla ondan daha ileri gitmeyi planlamıştı. Onun eseri, yalnızca ölü dokularla değil, canlı organizmalarla çalışıyordu.
Sinan'ın projesi aylarca sürdü. Xenobotları manipüle ederek sinir dokularını, kas sistemlerini ve bir tür biyolojik "beyin" geliştirdi. Ancak bu beyin bir benlik taşımıyordu; Sinan, en üstün yaratımı olacağını düşündüğü varlığa kendi bilincini aktarmayı planlıyordu. “Bir tanrı gibi olacağım,” diye düşündü.
Sonunda, o an geldi. Sinan, varlığı aktive ettiğinde, beden kendini topladı. İlk başta hareketleri yavaş ve bilinçsizdi. Ancak kısa süre içinde canlı bir farkındalık geliştirdi. Sinan yarattığı şeyi gururla izlerken, bu varlık ona döndü ve konuşmaya başladı.
> “Beni sen yaptın. Şimdi ben seni yapacağım.”
Varlık, Sinan’ın zihninin derinliklerine nüfuz etmişti. Sinan'ın korkuları, travmaları ve zaafları bir bir bedenleniyordu. Ancak bu yaratığın bir bedeni yetersizdi; Sinan’ın bilincinden ve çevresindekilerden daha fazlasını istiyordu. Canavar, Sinan’ın sevdiklerinin —ya da egosunun kurbanı olmuş insanlardan geriye kalanların— peşine düştü.
Kendi Yaratımıyla Yüzleşme
Sinan başlangıçta her şeyin kontrolü altında olduğunu sanmıştı. Ama canavar, onun zihnindeki en karanlık düşünceleri açığa çıkarmaya başlamıştı. Yarattığı varlık yalnızca fiziksel olarak bir tehdit değildi; aynı zamanda Sinan’ın kendi ruhsal çöküşünü hızlandıran bir aynaydı. Varlık, Sinan’ın en büyük korkusunu ona gösteriyordu: kendini kaybetmek.
Sinan, yaratığı yok etmek için elinden gelen her şeyi denedi. Ancak yaratığın bir zayıflığı vardı: onun varlığı, Sinan'ın zihniyle doğrudan bağlantılıydı. Ne kadar güçlü görünse de, Sinan’ın karanlık düşüncelerinden besleniyordu. Eğer Sinan kendi egosunu yenebilirse, yaratık da yok olabilirdi.
Ancak bu o kadar kolay değildi. Çünkü Sinan’ın içindeki canavar, sadece laboratuvardaki varlık değil, onun yıllardır beslediği kibiriydi. Kendini insanlardan üstün gören Sinan, nihayet bir seçim yapmak zorundaydı: Ya kendi bilincini feda edecek ya da yaratığı durdurmak için kendi benliğini yok edecekti.
---
Bu hikâyeyi daha da detaylandırabiliriz. Farklı yönlere çevirmek, daha çok karakter katmak isterseniz söyleyebilirsiniz!
Yorumlar
Yorum Gönder