Bozkırın Tezenesi ( Kiraz Ağacından Tezene)

:


Bozkırın Tezenesi: Dut Ağacından Doğan Ezgi

Uzak bir bozkır köyünde, rüzgârın yalnızlığı savurduğu taşlı yolların sonunda, yaşlı bir bilge yaşardı. Gözleri yorgundu ama içinde hâlâ yanan bir kıvılcım vardı; o kıvılcım, yılların biriktirdiği türkülerle konuşurdu. Bir gün, köyün kenarındaki eğri büğrü dut ağacının altında durdu uzun uzun. Kurumuş dallarına baktı. “Sen artık anlatacaklarını unuttun,” dedi fısıltıyla. O ağaçtan bir bağlama yaptı. Sesi, toprak gibi derin, hüzün gibi yumuşaktı.

Tezenesini ise kiraz ağacından oydu. Çünkü kiraz ağacı ilkbaharın hatırasıydı, umutla hüznü birlikte taşırdı. O tezeneyle teline vurdukça, bozkır susar, kuşlar bile dinlemeye dururdu. İnsanlar onun çaldığı ezgilerle ağlar, geçmişin gölgeleriyle yüzleşirdi. O yaşlı bilge zamanla “Bozkırın Tezenesi” diye anılmaya başlandı.

Yıllar geçti, ömür aktı. Bilge sustu, bağlama kaldı. Ama o bağlama, sahibinin ruhunu içine çekmiş gibiydi. Yaşlı adamın ölümünden sonra, bağlama sessizce el değiştirdi. Onu ilk alan, bilgeye hayran bir delikanlıydı. Şehirlere gitti, kalabalıklara karıştı. Ne zaman sahneye çıksa, bağlamayı öper gibi tutar, telini öyle nazikçe çalardı ki, dinleyenler sadece müzik değil, vicdan da duyardı.

Bağlama her yeni elde biraz daha dolaştı. Her sahibi, onunla kendi içini dinledi, bazısı pişmanlıkla ağladı, bazısı sevgiliye söylenememiş sözleri döktü. Sahne ışıkları altındaki o narin tını, nice kalbe dokundu. Ancak bu yolculukta hep bir trajedi saklıydı; her sahibi bir acı yaşadı, bir iç hesaplaşma, bir kayıp, bir gözyaşı...

Yıllar sonra, bir müzayede salonunun sessizliğinde bağlama bir kez daha göründü. Ahşabı eskiydi ama hâlâ ışık saçıyordu. Ruhundan bir şey eksilmemişti. Onu bu kez bir antikacı satın aldı. Belki müziği bilmezdi ama zamanın izini okurdu iyi. Bağlamayı dükkânının en görünür yerine koydu. Gelen geçen bakıyor, bazısı başını eğip selamlıyordu sanki.

Şimdi, dut ağacından doğmuş o bağlama, konuşmadan konuşuyor. Her telinde bir hayat, her çentikte bir anı var. Belki bir gün tekrar bir elde can bulur, belki sonsuza kadar susar. Ama ne olursa olsun, bozkırın tezenesi olma hikâyesi artık bir efsaneye dönüşmüştür.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sofya Tolstoy Anıları. ( Tam metin)

Prizren ve Prizren - Ak Güvercin Olsaydım. (Tem Metin)

Analog Dünya