kardeşlik çayı
"Kardeşlik Çayı"
İki oda bir salon, pencereleri beyaz perdelerle örtülmüş küçük bir evdi burası. Perdelerin arasından süzülen ince güneş ışıkları, odanın gri halısına parça parça yansıyor, duvarlarda dans eden gölgeler bırakıyordu. Koltuklar yeniydi; her biri sanki misafir ağırlamak için hazır bekliyordu, ama bu evin asıl sıcaklığı eşyalarında değil, içindeki dostlukta saklıydı.
Ahmet, elinde demliğiyle mutfağın kapısında belirdi. “Demlenmiştir artık,” dedi hafifçe gülümseyerek. O an odada bir huzur yayıldı. Büyük meseleleri konuşmak için toplanmamışlardı, sadece birlikte olmanın tadını çıkarmak istiyorlardı. Çay, aralarındaki bağın sessiz bir kutlamasıydı.
Eser, mutfaktan birkaç şeker aldı ve Ahmet’e uzattı. "Çay dediğin, kardeşlikle içilir," dedi göz kırparak. Cem ve Melih, minderlerin üzerine yayılıp çayın gelmesini beklerken, odada sessizlik ve rahatlık hüküm sürüyordu.
“Bu evin havası başka,” dedi Cem, perdenin aralığından süzülen güneş ışığına bakarak. “İyi ki buraya geldik.”
Ahmet bardaklara çayı doldurdu, buharı yükselen çaylar masanın etrafını sarmıştı. Melih bardağını eline aldı ve gözlerini arkadaşlarına çevirdi. “Hayatta en güzel şey bu,” dedi alçak bir sesle. “Yan yana oturmak ve hiçbir şey yapmadan huzuru paylaşmak.”
Eser, bardağını havaya kaldırdı. "Çaylar kardeşlik için!" dedi neşeyle.
Hepsi birden bardaklarını havaya kaldırdı. O an, sanki dört arkadaşın kalpleri tek bir ritimde atıyormuş gibi hissettiler. Çayın buharı, odadaki sessizliğe sıcak bir selam bıraktı.
Konuşmalar yavaş yavaş azaldı, cümleler sadeleşti, ama her kelime aralarındaki bağı güçlendiren birer söz gibiydi. Kardeşlik, büyük laflarda değil; yen koltuklara yayılıp çay içmekte, göz göze geldiğinde sessizce anlaşabilmekte gizliydi.
Güneş battığında ve beyaz perdeler artık akşamın koyuluğuna büründüğünde, odada kalan tek şey dört arkadaşın paylaştığı huzurdu. O çayın sıcaklığı, bardaklardan çok kalplerde yer etmişti.
Yorumlar
Yorum Gönder