Kayıtlar

Ekim, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Rim'in Gölgesi

Resim
Rim’in Gölgesi Savaşın harap ettiği topraklarda, saray artık ihtişamını yitirmişti. Yıllar boyu sessizliğe gömülen bu taş duvarlar, eski görkemli günlerini hatırlayamıyordu. Eğer konuşabilseydi, içinde biriken kötülüğü haykırırdı. Sarayın hükmettiği kavim, kötüye sürüklenmiş ve karanlık bir mirasın taşıyıcısı olmuştu. Babadan oğula geçen kan, korku ve zulmün ta kendisiydi. Ve bu karanlık artık sadece kendi içlerinde kalmamış, çevresine de sirayet etmişti. Öyle ki, hiçbir halk bu kötülüğün dokunduğu yerden sağ çıkamamıştı. Ancak bir şeyler değişmek üzereydi.  Karamsar halklar, son dönemde yaşananları zihninden silemiyordu. Temiz ve umut dolu olan Rim, onların aklına geldikçe içlerini derin bir pişmanlık kemiriyordu. Rim, içlerindeki en saf olan, kötülüğe karşı durmaya çalışan bir genç kızdı. Ancak katılaşmış yürekler ve ellerine hançer sinmiş zalimler, Rim’in hayatını sona erdirmişti. Rim’in ölümü, başka kavimler içinde de unutulmaz bir iz bırakmıştı. Halk, her şeyin çok...

demokrasi her sorunu çözer mi?

Demokrasi, halkın yönetime katılımını sağladığı için güçlü bir sistemdir, ancak tüm sorunları çözme kapasitesine sahip değildir. Toplumun yapısal ve ekonomik sorunları sadece siyasal sistemin niteliğiyle değil, aynı zamanda halkın farkındalığı, ekonomik düzen, eğitim seviyesi ve kültürel değerlerle de ilgilidir. Demokrasi, doğru işlediğinde, halkın taleplerini karar alma süreçlerine yansıtabilir, ancak bu taleplerin gerçekten sağlıklı ve uzun vadeli çözümler üretmesi için hem vatandaşların hem de yöneticilerin bilinçli olması gerekir. Ekonomi ve Politika: Ayrılamaz İlişki Ekonomi ve politika birbiriyle iç içe geçmiş alanlardır. Ekonomik kararlar, vergilendirme, kamu harcamaları, sosyal politikalar gibi konular doğrudan siyasi irade gerektirir. Dolayısıyla, halkın iktidarda olması demek, ekonomik konulara da doğrudan müdahil olması anlamına gelir. Ancak bunun sağlıklı yürümesi, toplumsal bilinç ve güçlü kurumsal yapıların varlığıyla mümkündür. Eğer halk, ekonomik sorumluluklarının ve ka...

Şans İşte! Sinbad'ın Kardeşi

--- Sinbad’ın Kardeşinin Macerası Sinbad’ın kardeşi, ağabeyinin meşhur denizcilik hikâyelerinden esinlenerek yola çıkmıştı. Yanında usta denizciler ve en taze baharatları keşfetme umudu vardı. Fakat rüzgâr her zaman aynı yönden esmez. Açık denizde yakalandıkları devasa fırtına, gemiyi parçalarına ayırmıştı. Tayfaların çoğu kaybolmuş ya da büyük balıkların midesine inmişti. Sinbad’ın kardeşi, denizin yüzeyinde yüzen bir tahta parçasına tutunarak dalgalarla savaşmış, günlerce sürüklenmiş ve nihayet gözlerini parlak bir sahilde açmıştı. Bu sahil, Zümrüt Adası’ydı. Güneşin ışıkları adanın etrafındaki kayalara vurduğunda sanki bütün ada zümrütlerle kaplıymış gibi parıldıyordu. Ama ada ıssız ve gizemliydi. Ağaçlar arasından esen rüzgâr bir uğultu yaratıyor, sanki ada kendi içinde bir sır saklıyordu. Sinbad’ın kardeşi burada uzun süre kalamayacağını biliyordu. Açlık ve yalnızlık onun en büyük düşmanları olacaktı. Ama asıl soru şuydu: Bu parıldayan adadan nasıl kurtulacaktı? --- Büyük Kuşların...

Gölge Yolcu

 kısa bir hikaye: --- **Gölge Yolcu** Ahmet, başı önde, dalgın adımlarla mahallenin eski taş sokaklarında yürüyordu. Her nefes alışında sigarasının dumanı ciğerlerine doluyor, ardı ardına derin nefesler alıyordu. Yılların yorgunluğu omuzlarına çökmüş, kaderin yükü sırtında ağırlaşmıştı. Mahallenin camisi, sessizliğiyle dingin bir köşe sunuyordu. Caminin imamı Mehmet Hoca, minarenin gölgesinde Ahmet’i fark etti. Ahmet’in yüzündeki acıyı ve umutsuzluğu okuyan Mehmet Hoca, yavaşça yanına yaklaştı. "Sigara içme, sağlığa zararlı," dedi Hoca, yumuşak bir sesle. Ahmet, başını kaldırmadan, "İçicem," dedi. "Zaten ölücem. Çok hastalığım var. Doktorlar ameliyat etmiyo. Ameliyatı kaldıramazsın, dediler." Mehmet Hoca, Ahmet’in bu çaresizliğine bir ışık aradı. "Hastalık herkes için var, Ahmet," dedi sakin bir sesle. "Ama hastalığa sabredersen, Allah büyük mükafat verir. Sabır önemli." Ahmet, bu sözlerin içinde bir an huzur buldu. "Sağol, moral v...

Kırıklar ve Sırlar

Resim
“Kırıklar ve Sırlar” Yağmur, yolu kayganlaştırmıştı. Aylin, direksiyonun hâkimiyetini kaybedip bariyerlere çarptığında, her şey bir anda olmuştu. Bacağına saplanan acı o kadar güçlüydü ki gözünün önüne bir perde çekilmişti. Sol gözü görmez olmuş, dizindeki kemikler paramparça kırılmıştı. Ambulansla hastaneye kaldırıldığında içinde tarifsiz bir korku vardı. Acilde gözlerini araladığında, bir adamın bulanık siluetini fark etti. Onu net göremese de sesindeki sıcaklık hemen dikkatini çekti. “Merhaba, Aylin. Ben Doktor Baran,” dedi adam, yumuşak bir sesle. “Merak etme, seninle ilgileneceğim.” Ancak Baran, o anı yaşarken içini garip bir his kaplamıştı. Aylin’in yüzü, yıllar önce kaybettiği sevgilisi Zeynep’e o kadar benziyordu ki... Bir anlığına geçmişin gölgesine takıldı ama kendine hemen geldi. Önündeki hasta, Zeynep değil Aylin’di ve ona yardım etmek zorundaydı. --- Aylin’in dizindeki kırıklar ameliyat gerektiriyordu. Ancak ameliyat edilirse bacağı on santimetre kısalacaktı. B...

Victor Hugo, Sefiller

Resim
1977 basım 176 sayfalık Victor Hugo- Sefiller kitabını buldum.Hikayenin büyük kısmı gerçek (miş),  adalet, siyaset, ahlak felsefesini konu alıyor(muş). Ailesine ekmek götürmek için ekmek çalan Jean'nın hikayesiy(miş) . Bana göre Jean kurgusal bir karakter...- Yani hırsızlık mı yapılır,!!!???-Ve iyi bir kitap değil. Beş para etmez ve okuma kitlesi olarak 10-12 yaş gösteriliyor

felaket sonrası dünya

Resim
Bu sahne güçlü, çok katmanlı bir anlatıya işaret ediyor. Uzaydan gelen insansı yaratıkların varlığı ve çölün ortasında bir mabedi andıran mekânda toplanan insanların dua eder gibi oturması, temelde birçok metaforik ve felsefi yoruma kapı açar. İşte olası temalar ve bu sahneyi derinleştirmek için birkaç fikir: 1. İnsanın Anlam Arayışı ve Varoluşsal Kriz Felaket sonrası dünya, insanlığın kendi hatalarının sonucunda medeniyetin çöküşünü temsil edebilir. Yüzleri kararmış, elleri göğe açık insanlar, çaresizlik içinde umut veya kurtuluş arayan insanlığı simgeler. Bu sahne, insanlığın bilinmeze karşı boyun eğişini de temsil ediyor olabilir. Uzaydan gelen varlıklar, insanın karşısında anlamlandıramadığı kozmik güçleri ya da varoluşun gizemini sembolize eder. Dua eder gibi oturmuş insanların hâlâ gökyüzüne bakması, inanç veya umudun bir kalıntısı olarak yorumlanabilir. Belki de artık ilahi bir cevap beklemiyorlar ama yine de ritüelin kendisiyle teselli buluyorlar. 2. Kurtuluş mu, Te...

zeytinalanı camii

Resim
Gönüllere dinginlik veren bir sabah rüzgarı esiyor, Toprak pak, gökyüzü berrak, dua ile doluyor. Bir kuşun kanadında taşınıyor huşu ve sükûnet, Kalpler arınıyor sessizce, rahmet dokunuyor her zerreye. Gözlerde umut, dillerde şükürün nağmesi, Her nefes bir dua, her bakış maneviyatın ifadesi. Zaman, su gibi akarken ruhlar huzurla yıkanır, Gönüller pak olur, kalpteki yükler sessizce dağılır. Bütün âlem sükûta erer bir anlığına, Duanın rüzgarı değer ruhun en kırılgan yanına. Ve insan, kendi içine döner tevazu ile; Huzur, en saf haliyle bulur sahibini derinlerde...( İkindi namazı 21 -10- 2024) 

kardeşlik çayı

Resim
"Kardeşlik Çayı" İki oda bir salon, pencereleri beyaz perdelerle örtülmüş küçük bir evdi burası. Perdelerin arasından süzülen ince güneş ışıkları, odanın gri halısına parça parça yansıyor, duvarlarda dans eden gölgeler bırakıyordu. Koltuklar yeniydi; her biri sanki misafir ağırlamak için hazır bekliyordu, ama bu evin asıl sıcaklığı eşyalarında değil, içindeki dostlukta saklıydı. Ahmet, elinde demliğiyle mutfağın kapısında belirdi. “Demlenmiştir artık,” dedi hafifçe gülümseyerek. O an odada bir huzur yayıldı. Büyük meseleleri konuşmak için toplanmamışlardı, sadece birlikte olmanın tadını çıkarmak istiyorlardı. Çay, aralarındaki bağın sessiz bir kutlamasıydı. Eser, mutfaktan birkaç şeker aldı ve Ahmet’e uzattı. "Çay dediğin, kardeşlikle içilir," dedi göz kırparak. Cem ve Melih, minderlerin üzerine yayılıp çayın gelmesini beklerken, odada sessizlik ve rahatlık hüküm sürüyordu. “Bu evin havası başka,” dedi Cem, perdenin aralığından süzülen güneş ışığına baka...

Posthüman

Resim
Teknolojik gelişmelerin insanı bir "teknolojik aygıta" dönüştürme fikri, posthümanizmle yakından ilişkilidir. Posthümanizm, insanı biyolojik ve teknik sınırların ötesinde düşünmeye odaklanan bir felsefi yaklaşım sunar. Bu bağlamda, insanın teknolojiyle simbiyotik bir ilişki kurarak dönüşmesi ve insan-sonrası bir varoluşa evrilmesi tartışılır. Bu dönüşüm birkaç farklı yönde ele alınabilir: 1. Bedenin Teknolojik Dönüşümü Sibernetik organlar ve biyonik protezlerle insan bedeninin sınırları genişletiliyor. Örneğin, görme veya duyma yetisini kaybeden bireyler, yapay organlarla duyularını yeniden kazanıyor. İnsan ve makine birleşimi (cyborg) düşüncesi, insan bedeninin doğal ve yapay parçalarla bir araya gelmesini öngörüyor. Bu tür bir dönüşüm, insanın biyolojik varlığına yeni bir teknik katman ekliyor. 2. Zihnin Dijitalleşmesi ve Yapay Zeka Zihin aktarımı veya insan bilincinin dijital ortama taşınması, gelecekte insanın fiziksel bedenine ihtiyaç duymadan var olabileceği...

İnsan beyni makinelere aktarılabilir mi?

Resim
İnsan beyninin bir makineye aktarılması, yani zihnin dijitalleştirilmesi veya bilinç transferi, bilim insanları ve filozoflar arasında yoğun tartışmalara ve araştırmalara konu olmuştur. Ancak bu fikir henüz teorik aşamadadır ve uygulamada birçok zorluk barındırır. Aşağıda bu konudaki gelişmeler, teorik temeller ve engellerden bahsedelim. --- 1. Mevcut Teknolojik Durum Beyni haritalama: İnsan beyninde yaklaşık 86 milyar nöron ve bu nöronlar arasında trilyonlarca bağlantı (sinaps) bulunur. Tüm bu yapıyı dijital ortama aktarmak için çok yüksek çözünürlüklü beyin tarama yöntemleri ve büyük veri işleme teknolojileri gereklidir. Connectome Projeleri: Bilim insanları, beynin tüm bağlantı haritasını çıkarmayı amaçlayan "connectome" projeleri üzerinde çalışıyorlar. Ancak fare beynini tam olarak haritalamak bile yıllar aldı. İnsan beyninin çok daha karmaşık yapısı göz önüne alındığında, bu oldukça zaman alıcı bir süreç olacaktır. Sinirsel arayüzler: Beyin-makine arayüzleri ...

Dağların Krallığı

Resim
Büyüleyici bir dünyada, Dağların Krallığı olarak bilinen bir yer vardı. Bu krallık, gökyüzünü delip geçen yüksek zirveleri ve kıvrımlı nehirleriyle ünlüydü. Dağların Krallığı’nın kraliçesi Elyra, nehirlerin derinliklerindeki sırları çözmek ve dağların kutsal güçlerini keşfetmek için bir maceraya atılmayı arzuluyordu. Bir gün, Kraliçe Elyra, dağların zirvesinden akan bir ışık huzmesi gördü. Duyduğu garip melodiler, onu o yönde çekiyordu. Hemen yüzlerce yıl önce kaybolmuş olan Zümrüt Taşı’nı bulmak için harekete geçti. Bu taş, krallığın kaderini değiştirebilecek bir güç taşıyordu. Zümrüt Taşı, en yüksek dağın tepe noktasında, yalnızca cesur olanların ulaşabildiği bir yerde saklıydı. Elyra, en güvenilir dostu ve cesur bir savaşçı olan Kael ile yola koyuldu. İkili, zorlu yollardan, derin ormanlardan ve kayalık geçitlerden geçerek zirveye ulaşmaya çalıştı. Yolda, karanlık gölgelerin canlandığı gizemli yaratıklarla karşılaştılar. Ancak Kael’in kılıcı ve Elyra’nın büyü gücüyle bu ...

Karpuz Kapuğundan Gemi

Karpuz Kabuğundan Gemi Bir karpuz kabuğundan yaptım gemimi, Rüzgâr düşler üfledi yelkenlerime. Ufuklar mavi, ufuklar uzak, Deniz göğsünde taşır geleceği. Bilinmez sulara açıldım sessiz, Her dalga bir umut, her köpük bir iz. Yıldızlar göz kırpar, gece söz verir, Sabahlar yeniyi doğurur her gün. Ufuk dediğin, bir sınır değil, Geçtikçe yenisi çıkar önüne. Gelecek, dalgalarda saklı belki, Ama düşler, küreklerimiz elbet. Gemim küçük, rüyalarım büyük, Denizden korkmam, ufuktan da. Çünkü her son, bir başlangıç olur, Ve düş olmadan hiçbir gemi yüzmez.

Epik Fantezi

Resim
--- ### **Karanlık Ormanın Savaşçısı** Karanlık Orman, adını gökyüzünü kaplayan devasa ağaçlardan alıyordu. Bu ormanda, insanlar ve doğaüstü yaratıklar arasında süregelen bir savaş vardı. İnsanlar, ormanın derinliklerinde saklanan büyülü kaynakları ele geçirmek istiyordu. Ancak ormanın koruyucusu, güçlü savaşçı Arin, bu kaynakları korumak için yemin etmişti. Bir gün, Arin, ormanın derinliklerinde bir hareketlilik fark etti. Düşman ordusu, büyülü kaynakları ele geçirmek için harekete geçmişti. Arin, kılıcını kuşanarak düşmanla yüzleşmeye hazırlandı. Kılıcı, büyülü bir metalden yapılmıştı ve sadece gerçek bir savaşçının elinde parlıyordu. Düşman ordusu yaklaştıkça, Arin'in kalbi daha hızlı atmaya başladı. Ancak korku, onun için bir zayıflık değildi; aksine, onu daha da güçlendiriyordu. İlk saldırıyı yapan düşman askerini tek bir hamlede yere serdi. Ardından, birbiri ardına gelen saldırıları ustalıkla savuşturdu. Savaşın ortasında, Arin'in karşısına devasa bir yaratık ...

Çınar Fidesi (Torunlarım adına diktim)

Çınar Fidesi Toprağa gömülür küçük bir umut, Ellerimle serperim sabrı yapraklara. Fide, suya susar, ben bekleyişe, Her damla, asırlık bir rüyanın habercisi. Bilir misin, zaman köklerde birikir, Derinlere işler, usulca büyür. Çınar olmak için acele etmez hiçbir fide, Öğrenir beklemeyi, sükûnetle. Sularım sabahları, dualar eklerim, Her yaprağa serpilir bir yüzyılın gölgesi. Olacak çınar, toprağa kök saldıkça, Kökler hatırlar; su, geçmişi fısıldar. Bir fidanın içinde saklıdır asır, Bir damlanın ucunda koca bir hayat. Şimdi küçücük bir çınar fidesiyim, Ama bilirim—büyürsem, göğe yaslanacak kanatlarım.

Prizren ve Prizren - Ak Güvercin Olsaydım. (Tem Metin)

PRİZREN VE PRİZREN  Gün ağarmaya başlamıştı. Akşam komşularını ağırlaşmış geç yatmıştı. Kalkmak zor geldi. Karısı yinede erken uyanmıştı. Kalkmasa ne yapacaktı. Ahmet Coşo aksi adamdı. Hayriye kalkar kalkmaz Dori'yi hazırlamaya başladı. Doru küheylan bir nazlı sultandı. Bugün tarlaya gidilecekti. Bir at yeterdi. Ahmet Coşo, sert adam, tomruk misal, dalları kesilmiş kaba, kalın. O da kalktı. Güvercinlerin in kafesini açtı. Kuşların bu erken saatte dışarı çıkası yoktu. Onlara deli gibi tutundu.       Hayriye şanslıydı. Dori bugün huysuzluk etmiyor sakin duruyordu. Yelesini, sırtını okşadı,  ona güzel sözler söyledi. Dorinin bakışında mer-hamet vardı. Geçen tarlaya gidişlerinde abisi Sinan Mera tarlaya gitmek istemedi. Kavga başlayınca Doride böyle anud bir vakitte huysuzlandı. Arabaya ko-şulmak istemedi. İşte o an gök yere indi. Ahmet Coşo küfürlere başladı. Atın meşininden tuttu, atın başını aşağı çekti, geri geri arabaya iteledi. Dori inatçı. Tahtakuruları...