Kayıtlar

2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ölüm Tolstoy

Resim
1925 te osmanlıca yayınlanmış Tolstoy eserini yeni harflerle ve sadeleştirilmiş haliyle okumanızı öneririm.

Mezarlıkbaşı Soğuk Sokak

Babamız bu mahallede olabilecek en zor şeyi; adam olmamızı isterdi.Eli ağırdı alışkın olsam bile dayak zoruma giderdi...İçim ezik kalırdı, unutamazdım ama acısını sokakta çıkarırdım. Kavgasız olmak tasalanmaktı. Kavgalar canlılık verirdi! Herkesin yaptığı; ıslah edilmemiş içgüdüsünün dışa vurumuydu! Kördüğüm! Bir şeye inanarak yapılan, bir aşk bir duygu cebelleşmeleri değildi. Berduş kavgaları. Uzun süre kavgasız olmuyordu. Sokağa çıktığım anda, kavga yanımda. İlgisiz kalamam, kalbim çarpar kafadan dalardım. Sonra bir bağrışma. Kavgayı ayıran kesin oluyordu. Dayak yemeden kurtulman gerek; bu şart. Varoştu buralar. Alsancak seçkin sayılıyordu. Gerçi o günlerde iyi semt bulmak zor. Tepecik mi?(Yenişehir) İkiçeşmelik mi? Eşrefpaşa mı? Kadifekale mi? Neresi?                                                                                      Mezarlıkbaşı Soğuk Sokak s. 29

ÖLÜM - TOLSTOY

...Eğer insan, bedenin ölümü ile hayatın son bulacağına inanırsa, böyle bir insanın hayatı, peder evinde yaşayan oğulun hayatına benzer. Bilakis eğer insan hayatın yalnız bu dünyayla sınırlanmış olduğuna kani ise, onun hayatı da gündelikçinin hayatına benzer ki, bu gibi şahısların fikir ve maksatları da hayatın şu birkaç günlük müsaadesinden mümkün olduğu kadar istifadeye çalışmaktır. Bundan dolayı herkes, her şeyden evvel, gelecekteki şu meseleyi halletmelidir: Acaba onun hayatı, baba evinde ikamet eden bir oğlun mu, yoksa o evde çalışan bir gündelikçinin mi mevki ve hayatıdır?                                                                                   Ölüm  Lev Nikolayeviç TOLSTOY sayfa. 42- 43

MASALIMSI - RIZK 2 s.66

Resim
    Rızkın garanti verileceğini bilen bir hoca; kendini bodruma kapatmış, orada gizlenmiş. Aradan üç gün geçmiş, hoca iyice acıkmış. İşte tam o sırada, köyden biri, dumanı tüten yemek getirmiş.   -Hoca nerde? Ona yemek getirdim    Etraftakiler:   -Biz de görmedik.    Köylü:  - İyi ben gideyim o zaman.    Hoca açlığa dayanamıyormuş artık. Şöyle bir öksürmüş. Bunu duyanlar:  - Hoca ne yapıyon orda?    Hoca anlatmış durumu.    Etraftakiler:   -O zaman neden öksürdün?    Hoca:   -Ee rızk için biraz çaba göstermek lazım.

MEZARLIKBAŞI SOĞUK SOKAK

Resim
İşte böyle! Gençlerin birçoğu ortama uyarken, kendi bildiğinden şaşmayan kesinlikle boyun eğmeyen buranın yaşamına teslimiyet göstermeyen gençler de mevcuttu. Bunlar isyankar ruhların deliliğiydi. Rahat içinde yaşamak, para içinde yüzmek isteği, çok güçlü dürtüydü. Bu dürtü insanı alanın ve zamanın dışına atabiliyordu. Hatta kimseye eyvallah etmeden kafasına göre dünyayı dolaşmayı tercih eden deli-kanlar vardı. Sonunda sürünmek olsa da kafasına göre takılmak esastı. Heybesini sırtına vurup dünyayı dolaşmayı tercih edenler, özgür kalacağına inananlar yanında, sonunda pis bir hayatı yaşamak zorunda kalanlar da vardı. İstanbul'a gidip mafya babalarına takılan, esrar içen, sigara kaçakçılığı yapan, karı satanlar oluyordu. Burda kalan, cigaralığı çektiğinde güzelleşen; Marlon Brando gibi, olan gençler mi? Esrar ya da kokaini çeken; kesme taş döşeli dar sokaklarda, bir o yana bir bu yana, nereye gittiği belli olmadan sarsak sursak bir yürüyüşle giderdi. Gençler, burdaki gençler, kolay bi

MUAMMA

        Belki her şey muamma, belki öyle olacak. Bildiklerimiz boş olacak. Belki dipsiz derinliklerde kalacak, belki sokağa atılan süprüntü olacak. Belki iki kere iki;dört değil, belki pi sayısı sabit bir sayı değil, belki Einstein'ın izafiyet teorisi doğru değil.         Belki bizim bilmemizi istedikleri böyle (değil). Belki olanlar, olması gerektiği için oldu.         Sanırım gelecekte de böyle olacak...DENEMELER 105..alaettincoskun.com

YONCA

 Balçova Kasım 2006                                  Ateşböceğini, bugüne kadar ilk ve son defa ortaokulda gördüm Gökyüzünde yıldızlar parlıyordu.Gecenin siyah değilde mavi olduğunu, o gün fark ettim. Gecenin mavisi, karanlıklar içinden parlıyordu. Ve Balçova hiç o zamanki kadar güzel olamadı.                                 Sincabı ilk defa lise sonuncu sınıfta Edremit'in Kızılkeçeli Köyü'nde, Kazdağları eteklerinde gördüm.                                 Hep duyardım, dağların mor olduğunu; üç sene önce Bodrum'da görmek nasip oldu. Çambelen Köyü'ndeki dağların akşamüstü mora döndüğünü,patlıcan moru olduğunu gördüm.                                 Dört yapraklı yoncayı on bir yaşımdan beri ararım siz gördünüz mü?                                 Ve gördüm. Mayıs 2012 de.Oto tamircisi Hakan buldu..

DENEMELER: BEDAVADAN GELEN SUYA GİTTİ

DENEMELER: BEDAVADAN GELEN SUYA GİTTİ : Eski zamanlarda gemilerin daha çok yelkenli olduğu, içinde maymunların ve farelerinde bulunduğu; o eski zamanların birinde; merkebinin iki t...

BEDAVADAN GELEN SUYA GİTTİ

Eski zamanlarda gemilerin daha çok yelkenli olduğu, içinde maymunların ve farelerinde bulunduğu; o eski zamanların birinde; merkebinin iki tarafına bağladığı süt güğümleriyle, mahalle mahalle dolaşarak, süt satan bir sütçü varmış. İşini yıllarca yapmış. İlk işe başladığında safi kalp olan bu adam hile yaptığından, süte su kattığından, kalbi yüzü gibi kararmış, kapkara olmuş. Çok para kazanmasına karşın, kalbi bozulmuş. Yıllar gençlikten yaşlılığa dönünce: ''Tamam yeter artık. Kotardığım bu işi bırakıp, biriktirdiğim paralarımla, güzel bir ülkeye gideyim orada yaşayayım, keyfime bakayım.'' demiş. Paralarını heybeye koymuş. Büyük bir yelkenli gemiye binmiş. Güneşe karşı oturmuş, heybesini de yanına koymuş. Gözlerini kapatıp hayal denizinde sörf yapacağı sırada, çevik çalak maymun yaratığı, heybesini kaptığı gibi gemi direğinin tepesine çıkmış. Heybenin içinden paraları çıkarıp, buruşturarak, birini denize, birini sütçüye atıyormuş. Maymun suyun hakkını da veriyormuş.Benim

KIRMIZI SİYAH KİTAP

Orijinali Osmanlıca olan,1914 te Ahmet Cevad tarafından yazılan ve İstanbul'da basımı yapılan bu kitabı, okumanızı isterim... Günümüz olaylarına da ışık tutar nitelikte...Balkan tarihini bilmeyi önemsiyorum.......   alaettincoskun.com     adresinden E-Kitap olarak okuyabilirsiniz.

DENEMELER: İKİ KADIN

DENEMELER: İKİ KADIN : ''Sana zor gelen bu hayatı kabul etsen yenilgiyi kabul etmiş olacaksın gibi.'' ''Aynen öyle.'' Alıştım diy...

İKİ KADIN

''Sana zor gelen bu hayatı kabul etsen yenilgiyi kabul etmiş olacaksın gibi.'' ''Aynen öyle.'' Alıştım diyemiyordu. Diyemez.Çünkü, alıştım demek çaresizlikti onun için... Gülbin, yorgundu.Gürültü alabildiğine rahatsız ediyordu onu. Dükkanın bodrum katına inip kuytu köşeye yatardı, bazen, kulaklarını kapatarak. Onun hayatında bir yol açılsa, başka bir yol, orda yürüse yalnızlığa doğru. Yalnız olsa, yüklendiği bu yaşantıyı sırtından atsa. Tartışmasız bir yaşantı beklese onu, her şeyin son bulduğu; yalnızlığın sadece kendine ait olduğu bir yer. Ona acı çektiren gerçeklerden uzak bir yer...Ama! Bazen hayat yorar insanı. Affetmek yorar, hoş görmek yorar, boş vermek bile yorar. Ve insan susar. Her şeye, herkese rağmen elinden  gelen tek şeyi yapar; içine atarak sessiz çığlıklarla susar. Gülbin bağıra bağıra susuyordu. Geçmiş zamanın halatını tutmuş bırakmıyor, ama akan zaman onu sürüklüyor, gelecek zamana götürüyordu....Bazen boş vermişliği olur; kayıtsız, u

İKİ KADIN (GÜLBİN )

Gülbin'in içinde daima bir gece vardı ve is kokan gazlı lambalarla zor aydınlanıyordu. Dumanı kalbini sarıyordu. Gelecek şimdi uykusuz bir gece geçirdim diyecekti. Gelsin. Burası iyi gelebilir, kuşların şarkıları yaprakların hışırtısı kalbine güzel sesle okunan bir ilahinin huzurunu verebilir. Verir aslında. Ama kafasının içi cam kırıklarıyla dolu; her fikrinde batıyor, kanatıyordu. Bu arada termalin kafesine gittim çay içiyordum. Telefon çaldı.   - Nerdesin?    - Kafede çay içiyom    - Ben de ana kapıdayım   - Tamam yürü, karşılaşırız. Ben de çıktım    - Hoş geldin    - Of ya! Sıkıldım. Bak burası güzel    - Delirmemişsin?    - Hıı! Deliremedim    - Delirmeden geçen hayat, hayat mıdır?    - Yürüyelim şöyle ya, ormana; derede su akıyorsa ayakları sokarız   - Barajdan bazen su bırakıyorlar, bıraktılarsa süper. Uyudun mu gece?   - Uyudum. Dükkanda yattım. Orda rahat uyuyom   - .......devamı yakında

DENEMELER: MEZARLIKBAŞI SOĞUK SOKAK isimli kitabımdan sayfa 3...

DENEMELER: MEZARLIKBAŞI SOĞUK SOKAK isimli kitabımdan sayfa 3... :        Yaşamak denen, hüzün, sevinç, merhamet, acımak ve daha bir sürü; insana has özellikler içeren olgunun tüm versiyonlarını, İzmir'i...

DENEMELER: Ahmet Şekerci (Ahmet Tada)

DENEMELER: Ahmet Şekerci (Ahmet Tada) :           Ahmet Şekerci aslen Kosova - Prizren'lidir. Yıllar  önce Türkiya'ya ailesiyle birlikte göç edenlerdendir. Göç etmenin zo...

Ahmet Şekerci (Ahmet Tada)

Resim
          Ahmet Şekerci aslen Kosova - Prizren'lidir. Yıllar  önce Türkiya'ya ailesiyle birlikte göç edenlerdendir. Göç etmenin zorluklarını yaşamış, acılarını derinden hissetmiş ve bunlara dayanabilme gücünü göstermiştir. Sağlam, dürüst, yalın bir insandır. Yani has adamdır. Kosova- Prizren'in köklü ailelerinden Şekerci'ler sülalesindendir. Ahmet Şekerci'nin babası Fehim İbrahim Yugoslavya'nın kuruluşunda -!945 lı yıllar -  Tito önderliğindeki partizanların yaptığı haksız uygulamalara inadına direnmiş bu yüzden hapis yatmış, işkence görmüştür. Fehim İbrahim,  Kosova'nın milli  kahramanıdır. İsmi Prizren'de bir caddeye verilmiştir. Ahmet Şekerci yaşantısına İzmir Balçova'da devam etmektedir. Artık hanımıyla sakin, duru, tantanasız bir hayat geçirmektedir. İkisi yurt dışında üç kızı vardır. Ahmet Tada'ya, sağlıklı uzun ömürler dilerim,..Onun hakkında geniş bilgiyi PRİZREN VE PRİZREN isimli kitaptan okuyabilirsiniz.

MEZARLIKBAŞI SOĞUK SOKAK isimli kitabımdan sayfa 37-38

       Yaşamak denen, hüzün, sevinç, merhamet, acımak ve daha bir sürü; insana has özellikler içeren olgunun tüm versiyonlarını, İzmir'in bu mahallesinde görülüyordu. Pavyonda, genelevde çalışan bir takım aşüfteler vardı. Bu kadınların buralara düşmesi, yaşamlarının ayrı bir boyutuydu. Çoğu veya benim tanıdıklarımdan bazıları; çocuk büyütüyor, bazıları hasta bir anaya bakıyor; hele uzak yollardan gelen biri; kız kardeşini okutmak için çabalıyordu. Gideceği yeri, geçeceği yolları pek bilememiş olan, aslında saygı duyulası insanlardı. Aralarında çok delikanlı kadınlar vardı. Yüce bir kalb taşırlar...Üstelik kendilerini diğerlerinden ayıran çekicilikleri var. Güneyden gelen birinin, evlenerek mutlu aile kurmak, ev hanımı olmak istediğini duymuştum. Hayat yaman; dağdağalı, fırtınalı. Bu kadınları seviyordum. Onlar da beni, yeşil gözlü kumral kıvırcık saçlı bir çocuk olduğum için severlerdi... Hayat burda melodram. İnsanların, elemleri, kederleri, hüzün ve sevinçleri boyunlarına asılmış