Son Durak - Tolstoy'un Son Yılı,,- tam metin, sesli okunuşunu YouTube' tan dinleyenilirsimiz-

SON DURAK

Nev Nikolayeviç, evet, edebiyat alanındaki başarılarını duy-mayan yoktu. Önemli bir yazar olacağı belliydi. Moskova ve St. Petersburg’ da herkesin dilindeydi. Annem: ‘’Gün gelecek, Kont Tolstoy için yazılanları ansiklopedilerde okuyacaksınız. ’’derdi. Biz üç kız kardeştik. Lisa, Tanya ve Ben. Üçümüz de Kont Tolstoy’u beğeniyorduk Ama annem ve babam en büyüğümüz olan Lisa’nın eş olarak uygun olduğunu düşünürlerdi. Ama Tolstoy beni seç-mişti. Beni seçmiş olması da kimseyi şaşırtmamalıydı. Benim de farklı yönlerim vardı. Kötü denmeyecek kadar piyano çalıyordum. Suluboya resimlerim iyidi. İyi dans edebiliyordum. Ve öyküler, şiirler, günlükler yazıyordum.
Tolstoy, sık-sık evimize gelir, babamla günlük olaylar ve siyaset hakkında uzun sohbetler ederlerdi. Göz göze geldiğimizde bana göz kırptığı olurdu. Bir seferinde koridorda kimse görmeden elimi sıkmıştı.
Annem, Tolstoy ailesinin Yasnaya Polyana’ daki arazisine yakın oturan babasını ziyaret etmek istiyordu. Sıcak bir yaz günü hizmetçi kız gelip bizi Kont Tolstoy’un evine götürecek arabanın hazır olduğunu söyledi. Önce Tolstoy’a uğrayacaktık. Lev Tolstoy’un evi köyle aynı adı taşıyan büyük bir evdi. Harika bir evdi. Bu evin hanımı olmayı istiyordum.


9

Tolstoy, önce meyve bahçesini gezmemizi önerdi. Evinden önce bahçesini gezmemizi istiyordu. Kabul ettik. Birçok iyi bakıl-mış meyve ağacı vardı. Bir ara çalılıkların arkasına geçtim. Tolstoy, aniden dalların arasında belirdi korkmuştum. Ellerimi tuttu, bı-rakmıyordu. ‘’Gitmeliyim’’ dedi, elimi buraktı ve uzaklaştı. Sofya Bers olarak hissettiklerim doğruydu. Hayatımı bu topraklarda, Tolstoy’la geçireceğimi biliyordum.
Sofya, Tolstoy’u sevmişti. Sohbet etmeden, birbirinin sesini, sıcaklığını duymadan yaşamanın manasız olduğunu düşünüyordu. Hayat arkadaşlığı da böyle bir şeydi. Evlendiklerinde, Tolstoy otuz dört, Sofya on sekiz yaşında idi.
§
Tolstoy uyuyor. Gün ağarana kadar da uyanmaz. Horlaması evin her yerinden duyuluyor. Onun horlaması beni rahatsız etmiyor. Tolstoy’un uykusu derindir. Her ne yaparsa yapsın, eksiksiz yapar. Çalışmak, at binmek, yemek yemek, uyumak, spor ve dans etmek. Yatağına oturdum, battaniyeyi çenesine kadar çektim. İrkildi ama uyanmadı. Ben saçlarını okşarken horlayarak uyumaya devam etti. O eski günleri gençlik günlerini anımsadım. Pırıl pırıl günlerdi.
Onun yazdıklarını temize çekmek tüm zamanımı alıyor beni yoruyordu. Tolstoy’un hayatına birçok kadın girmişti. Ama sadece ben kalıcı olmuştum.
Günlük’ üme şöyle yazacaktım,
‘’Devrimciler sırasında, 1805 – 1812 yılları arasında, destan-sı bir ortam oluştu, muhteşem ve güzel ‘’Savaş ve Barış’’ romanı

10

doğdu. Lev Nilolayeviç yazmaya başladığında ben de derhal ona yardıma koşuyordum. Yorgunlığumdan ahvalimi, yahut sıhhatimin vaziyetini önemsemeyerek Lev Nikolayeviç’in sabaha kadar yaz-dıklarının hepsini aktarıyordum. Ertesi gün o her şeyi karalayacak, ilave edecek birkaç sayfa daha yazacak; ben ise, kahvaltıdan sonra, hepsini ağlayarak aktarırdım. ‘’Savaş ve Barış’’ i, kaç kez yazdığımın hesabı mümkün değildir. Bazı yerler, mesela, Nataşa Rostova’nın kardeşi ile ava gitmesi ve ‘’marş marş temiz iştir’’ sözünü tekrarlı-yan amcasına uğraması, şüphesiz hususi bir ilhamla yazılmıştı ve bütünü, şüphe götürmeyen bir şey gibi doğmuştu.
Bazen, her hangi bir tip, hadise ya da tasvir, Lev Nikolayeviç’i tatmin etmezdi ve o yazdıkları üzerinde tekrar tekrar düzeltme yapardı. Ben ise hep aktarır, temize çekerdim. Hatırımdadır, bir defa, Lev Nikolayeviç, oldukça yakışıksız olan Yelene Bezukova’nın sapıklık bölümlerini edepsiz şekilde yazarken ben çok üzüldüm. Ben ona bu yerleri eserden çıkarması için yalvardım ve bu küçük, az ilginç ve çirkin bölüm yüzünden genç kızlar bu güzel eseri okumaz-lar dedim. Lev Nikolayeviç, önce hoş olmayan şekilde bana çem-kirdi, lakin sonra bütün edepsiz yerleri romandan çıkardı.
Ben sık sık kendime soruyordum: Niye Lev Nikolayeviç tamamiyle uygun olan bir sözü, yahut cümleyi değiştirir? Öyle olmuştu ki, Moskova’ya gönderilmiş olan düzeltilmiş sayfaları geri getirti-yor ve üzerinde tekrar düzeltmeler yapıyor ya da telegraf ile; filan sözü, bazen birkaç sözü, şunun ile değiştirin derdi. Niye böyle bütün bütün iyi sahneler yahut bölümler atılırdı?
Bazen eseri yeniden yazarken bozulmuş güzel yerleri çıkarma-mayı arzu ederdim. Öyle olurdu ki, düzeltmeleri yaparken, bütün kalbimle kitap karakterlerine alışır onları kendim gibi hissederdim.

11

Bazı yerlere nokta - virgül kordum. Düzeltmeler bitince Lev Nikolayeviç’in yanına giderdim. Bazı yerlere koyduğum sualle-ri gösterir; şurası, şöyle olmaz mı, şu pragrafı, şunla değiştirelim, çok tekrarların bir kısmını atalım veya sıraya koyalım yahut başka sorular sorardım. Lev Nikolayeviç, bunun başka türlü olamayacağını söyler bazen beni dinlerken sevinir, eğer neşesi yerinde değilse hırslanır ve derdi ki; bunlar hassasiyettir, mühim değil, mühim olan şey, genel meseledir ve s…’’
Tolstoy, Çarlık Rusya’sına karşı. Çardan hiç hoşlanmıyor. Arkadaşlarıyla konuşmalarında bu açıkça belli oluyor. Fakat Tolstoy’un, Çar kadar gücü var. Eğer güçlü olmasaydı hepsini hapise atarlardı.
Tolstoy, sinirli ve kırılgan biri. Şimdiye kadar yakındığını hiç görmedim.
§
Tolstoy en iy dostu, Çertkov’la bir olup, tüm eserlerinin halka kalmasını sağlayacak bir vasiyetname hazırlaması Sofya’yı inanılmaz ölçüde rahatsız ediyordu. Tolstoy Sofya’ya sık sık : ‘’Eserlerimi faygalanmaları için halka bırakacağım. Bunu Tanrı adına yapıyorum. Kar etmeyi beklemiyorum’’ diyordu. Sofya buna karşı çıkıyordu. Tolstoy’un özel doktoru Makovitski ‘’Sofya, kocasının başarısını ve yapmak istediğini anlayamıyor. Bunun için çaba da göstermiyor.’’
Yazar, altmış yaşından sonra yaşam tarzını değiştirdi. Ara ara köy evine gider orda kalır. Zenginliğin neden olduğu israfı günah sayar, köylüler gibi giyinir,bütün donatım işlerini kendi karşılardı.


12

Gayesi yoksulluğu ortadan kaldırmaktı.Toprağını, oraya gelen, orayı beğenip orada kalan Tolstoy sevdalısı kimseler işliyor, birlikte üretiyorlardı. Bir tarımsal komün kurulmuştu. Tolstoy iyilik yapmasını seven, çocuklara para dağıtan biriydi. Aziz olarak görenler vardı. Karısı Sofya’nın sıkıntısı mirastan yoksun kalmaktı. Onu rahatsız eden esas neden buydu.
Öğle ya da akşam yemeklerinde Sofya’nın hoşuna gitmeyen tatsız şeyler olabiliyordu. Tolstoy her konuştuğunda Makovitski masanın altından not tuttuğu için kızar: ‘’Yine mi bir şeyler karalı-yorsun’’, diye bağırdığı olurdu.
§
Çiftlikte kalan, Tolstoy’un genç ve heyecanlı sekreteri Biryukov, Tolstoy için. ’’Kimseyi ürkütmez, kimseye karşı sesini yükselmez. O mütevazi bir adamdır’’ der. Biryukov, Tolstoy’un her söylediğini yazar hatta her hareketini, mektuplara cevap verir –bunu Tolstoy’un bütün yazdıklarını okuduğu ve iyi bildiği için kolaylıkla yapabilmektedir. E.
§
Bir zamanlar Tolstoy’un yazılarını Sofya temize çekiyordu. Savaş ve Barış’ın sayfalarını eline alması, mürekkebin ellerine bu-laşması Sofya’yı çok mutlu ederdi. Bu anlar – Tolstoy’u da sonsuz mutlu ediyordu. En mutlu olduğu anlardı çalıştığı ve hayaller kurduğu anlar.
Şimdi kızı Saşa bu işi yapıyordu. Saşa daktilo yazarken annesi içeri girdi.
Sofya: ’’Ne yapıyorsun? Mektup mu,yeni bir roman mı, hikaye mi?
Saşa: ‘’ Kaygılanmana gerek yok.
Sofya, kocasının yazdığı günlükleri merak ederdi. Kendi hakkında yazılan kötü bir şey var mı diye. Oysa Tolstoy’un gerçek olanın dışında yazdığı bir şey yoktu. Ama Sofya günlüğü hep okumak istiyor. Bu yüzden Tolstoy o günlüğü saklı tutuyordu.
Son bir yıl Sofya dayanılmaz biri oldu. Kıskançlıktan ve

14

kininden yüreği katılaştı. Geceleri uyuyamıyor, evin içinde bir yaratık gibi dolaşıyor. Ağlıyor. Oysa Tolstoy böyle bir yükü hak etmiyor. Tula bölgesinin zenginlerinden olan Tolstoy’un karısı olarak mirastan pay alamamak düşüncesi onu delirtiyordu. Saşa’nın babasının yazdıklarını daktiloya çekmesine tahammül edemiyordu. Her zaman yaptığı işini kaybetmişti. Saşa, her yeni gün temize çekilmiş sayfaları babasına götürür gösterirdi.
Ama babası onları bozuyor, kelimeleri çiziyor, sayfa kenarlarına yeni kelimeler ilave ediyordu. Zor işti bu Saşa için – yine de sabre-diyordu. İçinden ‘’Lev Tolstoy için bu kadar zorluğu kim katlanmak istemez ki’’ diyordu.
§
Lev Nikolayeviç Tolstoy, ister maneviyatta ister yaşam tarzında, isterse de sosyal yaşamda; her şeyden önce bir gerçeklik bir saflık aktaran, sanatkar ve düşünürdü. O yaşamın manasını anlamaya, insanın ne için yaşadığını anlatmaya ve okuyucularını aydınlatmaya çalışan biriydi. Yazarlığının ilk zamanlarından itibaren, insanlığın gelişmesi ve olgunlaşması öncelikli gayesiydi. Tolstoy, eğer insan gelişir, olgunlaşır ve kötülüklerden uzaklaşırsa; toplum birlikteliği sağlanır, adaletsizlik ortadan kalkar düşüncesindeydi. Bir yandan medeniyetin tüm noksanlıklarını açıklar diğer yandan olumlu idealleri tebliğ eder manevi güzellikleri yaygınlaştırmaya çalışırdı. Sanki Tolstoy’un içinde iki adam vardı. Bunlardan biri amansız tenkitçi, diğeri insanları olgunlaştırmaya çalışan biri.
§




15

Sofya Andreyevna, Tolstoy’un gizlice bir şeyler çevirdiğini düşünüyor. Vasiyetinle alakalı şeyler. Sahip oldukları her şeyi vereceğini inanıyor. İçinde ev olan koca araziyi ve tüm eserlerinin telif haklarını. Sofya, kocasının sorumluluk duygusu taşımadığına inanıyor. Oysa Tolstoy karısına bu konuda kaygılanmaması gerektiğini söylüyordu.
§
Rusya’nın çoğu köylüydü. Çarın askerleri tarafından dayaktan geçirildiği halde, bir kişi çıkıp itiraz etmemişti diye Tolstoy’un oğlu Andrey ortaya laflar attığında Sofya oğlunu desteklerdi. ’’ Köylüler içiyor hepsi sarhoş’’ der, oğlundan yana - aslında kocasına karşı tavır alırdı. Tolstoy köylüden yanaydı. ‘’ Eğer toprakları olsa kendi çabalarıyla işlerler bizim gibi ayda 10 rubleye mal olan uşaklar çalıştırmazlardı’’ Sofya ise köylülerin bütün paralarını içkiye ve fa-hişelere verdiklerini tekrarlardı. Tolstoy ve karısı birbirlerine hep böyleydiler. Karı-koca da olsa iki insanın aralarında temel farklılık-lar olması doğaldı. Tolstoy manevi bir insan, Sofya Andrenevya’nın derdi ise maddiyat. Bu farklılık onların tartışmalarına neden oluyordu. Tolstoy’un farklı davranışlarını, karısının anlaması zordu. Bir akşam yemeğinde Devrimcinin gönderdiği mektubu Tolstoy yüksek sesle okudu. Mektubun bir bölümünden kızı Saşa’da etkilenmiş ve babasının yaptığını tuhaf karşılamıştı. Mektubun bir kısmı söyleydi:
‘’Lev Nikolayeviç, dünya işlerini – insan ilişkileri buna dahil, sevginin düzeltebileceği fikrinize katılmıyorum. Bunu sizin gibi karnı tok ve eğitimli kişiler söylüyor. Evini geçindirmek için çabalayan zalimlerin sömürdüğü düzen içinde yoğrulmuş aç bir adama ne söyleyebilirsiniz?

16

Sömürü düzenine karşı savaşmalıdır. Dünya kana susamıştır. İnsanlar sırf efendileriyle değil, herkesle, onlarda başlarına gelecek kötülüklerden kurtulmak için kendi yakınlarıyla bile savaşa gire-cektir. Bunları görecek kadar yaşar mısınız bilemem. Ben sana yine de güzel ölüm diliyorum..’’
§
Tolstoy bütün mektuplarında hayat yoldaşına ‘’aziz dost’’ diye hitap ederdi.
Aziz Dostum Sofya,

En büyük facia ve ayıp odur ki, manasız ve yaramaz insanlar hayatımıza karışsın ve bizi idare etsin. Ömrümüzün son yılını boşa geçirmemize neden olsun. Hayatımız boyu bizi ayıracak olaylara rağmen, daha da yakınlaşıp, birbirimizi eskisinden çok sevdik. Şimdi manasız davranışların adaletsizliktir. Gittikçe kök salan sevgi ağacımızın gölgesinde serinlediğimiz vakit, elli yılımızın son günlerinde bu saygısız davranışların her şeye mühür koydu. Biliyorum ki sana çok ağırdır, beni çok sevdiğine de şüphem yoktur. Ama beni çok üzüyorsun. Senin yerine utanıyorum. Seni en derin, en çılgın hislerle seviyorum.
§
Tolstoy, çoğu zaman öğleden sonraları at binmeye giderdi. Kızı Saşa’yı da çok kez yanına alırdı. Ormanın içinde patikalarda gelişi-güzel ilerlerken yollarını kaybederlerdi, fakat Tolstoy durmaz yoluna devam ederdi. Delir ismini verdiği yağız atı, sık ormanlık alanda bile koşmak için fırsat kollardı. Önlerine dere çıksa dahi Tolstoy Delire’yi zorlar, dere küçükse atlar, büyük dereyse yüzerek karşıya

17

geçerdi.
Tolstoy atını çok severdi. Onun kulağına ‘’Aferin kızım’’ der; yüzünü Delire’ye dayar, güzel şeyler söyler, atın yelelerini okşar-dı. Yine bir yaz günü Saşa’yla at binerken, yüksek ağaçların arasında küçük yeşil bir alana geldiklerinde Tolstoy atından indi kızı ‘’bir şey mi oldu?’’ diye sorunca ‘’Beni, tam şuraya, iki ulu ağaçın arasındaki uzun otların bulnduğu yere gömün. Bunu istiyorum.’’ Saşa, babasının gözlerine bakarak, başını salladı ve onu onayladı. Tolstoy:’’ Haydi eve dönelim.Çay demleyip, içelim’’.
Tolstoy’un en sevdiği yerdi burası. Ormanın içerisindeki bir pınara uzanan bir patika da vardı. Çoğu kez suların gölcük oluşturduğu bu yerde oturur dinlenirdi. Bazen köpeklerini de buraya getirirdi. Tolstoy için bu yer ilham kaynağıydı. Köpekler toprağı eşelerken onları seyreder,’’Yazmak da böyle bir şey. İçinden bir şey çıkacağını sanırsın, ama bu çok seyrek olur’’derdi.
Saşa ile ava çıktıklarında, uğradıkları yerdi burası. Tolstoy avlanmayı seven biriydi. Gençliğinde Kafkasya’da tavşan avına çok çıkar çılgın gibi avlanırmış. Günde elli - altmış tane tavşan öldürdüğü olurmuş.Tolstoy, dik başlı, kafa tutan, asi gençliğiyle övünen biridir. Oysa Doktoru Makovitski ya da çiftlik sorumlusu Sergeyenko gibileri Tolstoy’un anlattığı gençliğinden ürküyorlar. Onun şimdiki gibi olduğuna daha doğrusu bir aziz olduğuna inanmak istiyorlar.
Saşa’yla, Zasyeka ormanına gittiklerinde ormanın kara yeşil gölgelerine kadar girer sonunda bir kaya bulur üstüne otururlardı. Tolstoy, Saşa’ya ‘’ Sesini çıkarma. Orman ol. Buradaki şeylerin bir parçasısın artık.’’ Saatlerce kayanın üstünde oturduğu olurdu.


18

Avlanmaya ve öldürmeye meraklı olduğu zamanları geride bırakmış Tolstoy, şimdi bir kayanın üstünde saatlerce oturabiliyor.
Tolstoy’un tek destekçisi Saşa, eğer burdan giderse babasının yalnız kalacağını ve annesinin de onu yiyip bitireceğini düşünürdü hep. Saşa babasının korumasız kalacağına inanıyor. Halbuki, Tolstoy, kontrolü bırakmış değildi. Ağırlığı bu evde fazlasıyla hissediliyordu.
Sofya, becerisi olan bir kadındı, pek övünmese de iyi piyano çalabiliyordu. Belki de hayatı iyi bir yol izleseydi, usta bir piyanist olabilirdi. Piyano öğretmeni Taneyev onu yetenekli buluyordu. Ama kocasının bunu engellediğine inanırdı. Tanayev’ e karşı davranışları kaba oluyordu, rezilce davrandı, kıskançlık yaptı. Sofya, Taneyev’le sadece mesleki olarak ilgileniyordu. Çünkü müzik onun sığınağıydı. Çevresini saran bu kalabalıktan kaçtığı adasıydı.
Sofya’nın geçirdiği en iyi zamanlar Moskova’daydı. Taneyev, büyük salonda saatlerce piyano çalardı. Sonra birlikte çay içerler, konuşurlar bazen alışverişe çıkarlardı. Taneyev yiyecek bir şeyler alır eve dönerken bunları atıştırırlardı. Ama Tolstoy, Taneyev ortaya çıkana kadar Sofya’yı kıskanmamış, kiminle çaya çıktığına, yanında kimin olduğuna aldırmamıştı. Tolstoy, Taneyev’den anlaşılmaz şekilde rahatsızlık duyuyordu. Sofya’yı kıskanıyordu. Tanayev, Tolstoy’u öfkelendiriyordu.
Sofya, günlüğe şöyle yazmıştı:
‘’Lyovoçka, benim kaderimi hiç anlamadı. Kıskançlık gösterdi, dar görüşlü davrandı. Müritleri –veya sevenleri hergün buraya geliyor. Ona, İsa


19

peygambermiş gibi davranıyorlar. Lyovoçka, onların övmelerine ihtiyaç duyuyor. Ama benim içimdekile-ri bilen yok.’’
Sofya, Yasnaya Polyana’da, bu evde, olmaktan hoşlanıyor. Eğer buraları sevmeseydi elli yıldan fazla kalmazdı. Eskiden, Tolstoy’un büyük babası zamanında buraları çok daha güzelmiş. O günlerdeki ev tam Sofya’ya uygun bir evmiş. Ama Tolstoy evin yarısını ku-marda kaybetmiş, kalan yarısında yaşamak zorunda kalmış. Kutsal Kitaplarda dendiği gibi, insan kalbi kötülük doludur. Tolstoy’un bunlardan kurtulması kolay olmamış. İyi kötü neyse, günler geçmişti. Evlilikleri buydu.
§
Bazen Sofya Andreyevna, Moskova’dan ünlü fotoğrafcılar getir-tirdi.. Tolstoy’un eserlerinin yeni baskılarının ön kapaklarında kullanmak için yeni fotoğraflar isterdi. Fotoğrafçılara talimatlar verir, Tolstoy’un poz vermesini isterdi.Tolstoy bu davranışlarına ses çıkarmaz sessiz kalmayı tercih ederdi. Çekimler bitince daktilo odasına geldi. Sekreteri Biryukov ordaydı. Daktilo işini artık Biryukov yapıyordu. Saşa bu işi ona devretmişti.
Biryukov:’’Yoruldunuz Lev Nikolayeviç’’
Tolstoy:’’ Gece iyi uyuyamadım. Resim çekilirken poz vermek de hoşuma gitmiyor’’
Bu yaşta bir insan için yine de iyi dayanıyor. Hiç durmuyor, çalışıyor.
Biryukov:’’Sofya yeni baskıya seviniyor’’


20

Tolstoy:’’ Ona karşı sert olamıyorum. Yeni baskıya, avla ilgili bölüm ekleyelim diyor. Bu sinirimi bozuyor’’
Biryukov:’’İnsanların hoşuna gideceğini düşünüyor’’
Tolstoy:’’ Kötü örnek oluşturmayalım. Ben artık avlanmayı onaylamıyorum. Yazdıklarımdan avla ilgili yerler çıkarılmalı. Eskiden avlanmanın erkekçe bir uğraş olduğuna inanılıyordu. Ruslar değişiyor. Şimdi avlanmayı çok kişi onaylamıyor. Aynı şey zenginlere karşı davranışlar içinde geçerli. Eskiden köylülerin, toprak ağaları tarafından sömürüldüğü kimsenin aklına gelmezdi.’’
Biryukov:’’ Çalmadan zengin olunmaz. Mülk hırsızlıktır.’’
§
Tolstoy, kendisini ziyarete gelen genç yazarların bazılarına sert davranırdı. Sonra acaba çok mu sert davrandım diye sorar-dı. Biryukov ise normal davrandığını söyler onun üzülmesini istemezdi.
Tolstoy:’’Sanata karşı gelmedim.’’ Ona, ‘’Sanat Nedir?’’ baş-lıklı yazısı yayınlandığından beri sanat düşmanı diyorlardı. O ise, sanatı söyle tanımlıyordu. ‘’Ben sanatı, akılcı bir yaşamın olmazsa olmazı olarak görüyorum. Sanat, içimizde sakin duran, çoşkunun; çizgi, ses, söz ve bunlara katkı yapan duygularla ortaya çıkmasıdır. Sanatın insana olumlu katkı yapması gerektiğini düşünüyorum.
Gelen mektuplara baktım çoğu genç yazarlardan geliyor. Hepsi eserlerinin yayınlanmasını istiyor. Öncelikle bir yazar daha önce yapılmamış şeyi yapmalı, herkesin söylediği şeyi farklı söylemeli. Çimen yeşildi, ay parlıyordu, su akıyordu filan diye herkes


21

yazabilir.’’
Tolstoy çalışma odasına yöneldi. Biryukov’u çağırdı. Bir köylünün ona yazdığı mektuba cevaben bir mektup yazdırmaya başladı.
‘’ Şimdiki yaşantımdan hoşnut olup olmadığımı sormuşsun. Kesinlikle hoşnut değilim. Sebebi ise, çevremde bu kadar fakir varken lüks içinde yaşamaktan nefret ediyorum. Halkın gereksi-nimlerini karşılama imkanım yok gibi .Ama elimden geldiğince ve gücüm yettiğince yardımcı olmaya çalışıyorum. Ve gücümün yettiğince İsa’nın emirlerini yerine getirmeye çalışıyorum. Tanrı’yı seviyorum. Tanrı’yı sevmek iyi olanı sevmek ve ona yaklaşmaktır. İnsanları eşit ölçüde sevmektir. Benim gayem bu. Bu düşüncemi uygulamaya çalışıyorum. Umutluyum.’’
§
Tolstoy’un evine müzisyenler gelirdi. Piyanist Goldenweiser bunlardan biriydi. Kendinden geçercesine piyano çalardı. Onu dinlerken Tolstoy’un gözleri koyulaşır, sulanır, gözyaşları yanakla-rını ıslatırdı. Chopin’i dinlemeyi severdi. Ama bunun sıradan insanlar için anlaşılmaz bir müzik türü olduğunu söylerdi. Tolstoy tüm sanatlar içinde en çok müziği sevdiğini söylerdi. Müziğe farklı bakardı: ‘’Müzik, bütün sanatların üstünde ve duygulara en çok hitap eden sanat çeşididir.’’
Sofya’nın Günlük’ünden,
‘’O zamanlar Moskova’da ressam Repin yaşıyordu ve Lev Nikolayeviç onun atölyesine gitmişti. O, güzel sanatlar hakkında fikirlerini Repin’e söylüyordu. Lev Nikolayeviç’e göre, Devrimcinin yola çıkma şekli soğuktur, Zaporojye’liler ise, aslında şekil değil

22

etüddür, ona göre onda ciddi, esas fikir yoktur. Şeklin manası daha yüksek olmalıdır. Repin, Lev Nikolayeviç’in atölyeye uğramasın-dan sonra ona yazdığı mektupta güzel sanatlar hakkındaki görüş-lerine ve kendi resimleri hakkında ki eleştirilerine teşekkürünü bildirmişti. Repin, 14 Ekim 1880 de yazdığı mektupta: Sizin her sözünüz hakkında düşünürken, sanatkarın asıl yolu bana daha aydınlık görünüyor. Siz bana büyük bir manevi destek verdiniz.
Ben öyle görüyorum ki, sanatla yakından ilgilenen Lev Nikolayeviç -ressamı, müzisyeni, yazarı, güzel sanatlarla ilgilenen kişileri, bir sözle güçlendirir, onların enerjisini artırır ve en güzel duygularını harekete geçirmeyi başarırdı.
Repin’de de o zaman böyle oldu. Lev Nikolayeviç, Çaykovski’nin bir kvartetini (dört ses için yazılmış müzik eseri, vokal) dinledi-ğinde müzisyenden mektup almıştı. Aynı hissi bir zaman bize keman çalmaya gelen Nakornov, daha sonra ise diğer müzisyenler yaşamıştı.
Lev Nikolayeviç’in düşünceleri ve şefkatinden sonra enerji ve en güzel manevi kuvvetlerinin açıldığını N.N. Strakov da, Lev Nikolayeviç tarafından tenkit makalesi övülen Bakunin de yazmıştır.’’
§
İnsanın, doğanın içindeki yaşamını bozan, huzurunu kaçıran Moskova Otomobil yarışları başladığında Tula’ya yeni bir zaman gelmiş gibi oldu. Kırsal yaşamdaki huzuru arkalarından kapkara dumanlar çıkaran bu gürültülü makinalar bozuyordu.
Tolstoy, doktoru Makovitski ve sekreteri Biryukov Kiev yolunda

23

yürürken otomobiller yanlarından hızla geçiyordu. Sürücülerin çoğu Tolstoy’u tanıyordu. Genç adamlar Tolstoy’a seslenip şapka-larını sallıyor, içten selam veriyordu. Bastonuna dayanarak yürüyen beyaz sakallı bir adamı tanımamak mümkün değildi. Şöhreti Moskova’yı aşmış bu adamın üstüne yapışan şöhretle de mücadelesi vardı.. Şöhretperest değildi. Sahip olduğu ünle iktidarını göstermek istemiyor, şöhreti hoş görmüyordu.
Uzun beyaz sakalları, ağaç gibi olmuş kalın kaşlarıyla Tolstoy’u herkes tanıyordu. Onun duruşu, oturuşu, her bir hareketi farklıydı, tükenmez bir enerjisi olduğunu gösteriyordu. Kışın, buz gibi soğuk suyla yıkanırdı. Saatlerce bağda – bahçede ekip biçmeyle uğraşırdı
. Yürüyerek gezinti yapardı. Onun parlak ve iri gözleri, görenleri hayrete düşürür bu ince vücutta olan manevi kuvveti aksettirirdi.
Otomobillerden biri yanlarında gürültüyle durdu. Lev Nikolayeviç ürkmesine karşın bir şey demedi. Sürücü bizi arabasına bakmamız için davet etti. Tolstoy, meraklı olduğundan hemen kabul etti. Otomobilin motoruna bakarken eliyle de yokluyordu.
’’ Yarışta başarılar diliyorum’’
Sürücü:’’ Sizinle tanışmış olmaktan onur duydum. Sizin hakkınızda gazetelerde yazılanları okudum’’
Tolstoy gülümsedi. ’’Makine çağına girdik’’
Makovitski:’’ Felaket değil mi?’’
Biryukov, her zamanki gibi sessizdi. Yüzünde mutluluk hali vardı.

24

Tolstoy: ‘’Sanırım uçakları göremiyeceğim. Ömrüm buna yet-meyecek.’’ Çocukları göstererek ‘’Ama onlar mutlaka görecek. Ben çocukların toprağı işlediklerini görmeyi tercih ederdim.’’
Makovitski’nin gözlerinin içine bakarak, ‘’Ülkemizde, aç kalan insanlar varken; şu, pahalı arabalara bak!’’
Makovitski: ‘’Devrimin olması lazım’’
Tolstoy:’’Devrimler, getirdiğinden fazlasını götürebilir. Fakirler, daha kötü duruma düşebilir. Hem şiddet kullanılarak yapılan devrimler, karışıklığa neden olabilir.’’ Tolstoy, böyle diyordu ama kapısına gelen devrimcilerin görüntüsü bunu yalanlıyordu.
§
Tolstoy, evli olan kızı Tanya’yı ziyaret etmek istiyordu. Tanya, Koçeti’de oturuyordu. Koçeti Tuba eyaletinde bir yerdi. Doktoru Makovitski ile sabah erkenden atlı arabayla istasyona gittiler. Genç sekreteri Biryukov, bir grup Tolstoycuyla birlikte onları Zasyeka istasyonunda karşıladı; çiftlikte çalışanlar, Sergeyengo ve başkaları. Beklerken bir fotoğrafçı makinesini çalıştırmaya başladı. Tolstoy hiç umursamıyordu.
Tren yarım saat sonra geldi. Üçümcü mevki vagonunda bulunan öğrenciler çıkıp ‘’Tolstoy! Tolstoy! ‘’ diye bağırmaya başladılar. Tolstoy genelde üçüncü mevki vagonunda yolculuk etmeyi sever. Ama orası bugün doluydu. Kondüktor bunları ikinci mevkiye götürdü. Birkaç durak sonra üçüncü mevki açıldı da rahatladılar. Bulgakov bir kasa bulup pencere kenarına koydu. Tolstoy,üstüne oturdu. Dışarıyı seyrederken devamlı şarkı mırıldanıyordu.


25

Dr. Makovitski, yolda okumak için birkaç gazete almıştı. Birinde Tolstoy’dan bir alıntı vardı. Bulgakov çok beğenmiş yüksek sesle okudu. Halasının etkisini yazıyordu.
‘’... daha çocukken bana aşkın manevi hazzını gösterdi. Sevmekten mutlu oluyor ve bunu hissediyordum. Birde bana sakin bir yaşamın güzelliğini öğretti. Her türlü maddi kaygıdan uzak, çevreyle dost geçinebilme…’’
Kondüktor her durulan istasyonda Tolstoy’un trende olduğunu duyuruyordu. Duyanlardan birçoğu pencereye yanaşıp içeri bakıyordu.. Duraklardan birinde Tolstoy, doktoru ile aşağıya indi. Yürümek iyi geliyor, tutulan ayaklarını açıyordu.
Adamın biri koşup:‘’Tolstoy’’ dedi ‘’Pek değil’’ diye yanıtladı
Adam:’’ Pek değil mi?’’
Tolstoy: Pek değil ‘’diye tekrar etti.
Akşama doğru tren Koçeti istasyonu Blagodatnoye ulaştı. Peronda durmuş elini sallayan Tanya, çok güzel giyinmişti. Tolstoy, kızını görünce sevindi. Kuçaklaştılar, gözlerinden yaşlar boşandı.
Lev Nikolayeviç burasını çok seviyordu. Yeşil tarlalardan, ba-kımlı çiftliklerden ibaret olan, kadınların giydiği renkli elbiselerle göze hitap eden, huzur veren güzel bir yerdi. Tolstoy’un mutluluğu her halinden belli oluyordu. Günlük çekişmelerden, rahatsız eden insanlardan uzak, her saniyesi sevilecek bir yerdi. Akşam yemeğinden önce dinlendiler. Yemekte Tolstoy çok konuşuyordu, yemekten çok, konuşmayı tercih etmişti. Çoşkuluydu.Yemekten sonra

26

dışarı çıkıp dolaşmak istediğini söyledi. Yatmadan önce temiz hava iyi gelecekti.
Tanya:’’ Ben de seninle geleceğim’’Babasının koluna girdi Tolstoy.’’Yalnız gitmek istiyorum
Tanya kızdı, kolunu bıraktı. Tolstoy:’’Seni korkutan ne kızım?
Tanya:’’ Ayağın kayar düşersin. Bir yerin kırılır. Tolstoy:’’Kurtlar saldırır!’’
Tanya yüzünü buruşturdu.
Tolstoy:’’ Benim için kaygılanma. Yeterince ömür sürdüm.
Dert etme! Bir şey olmaz.
Bastonuna tutunarak ormana yürüdü. İki saat geçtiği halde Tolstoy dönmedi. Tanya, huzursuz olmaya başladı. Bir şeylerin ters gitmiş olabileceğinden kuşkulanıyordu. Evde çalışanlar aramaya çıktı. Tanya tedirgindi.’’Başına bir şey gelmiş olmasın?’’ dedi’’ Ağlamaya başladı. Uşaklar etrafa dağılmışlar’’Tolstoy! Tolstoy! Diye bağırıyorlar. Doktoru Makovitski onun nereye gidebileceğini biliyordu. En olası yer, sıra çamların arkasındaki çayırlıktı. Makovitski onu yarım saat sonra buldu. Yıkılmış bir ağaç gövdesi-ne oturmuş türkü söylüyordu.
Makovitski: ‘’Evde herkes sizi merak etti. Tanya öldüğünüzü sandı’
Tolstoy:’’ O kadar şanslı değilim’’

27

Makovitski:’’ Evdekiler telaş yapınca, ben de çıktım’’ Tolstoy: ‘’Dert etme. Hayatımızı önemsememeliyiz’’ Makovitski:’’Senin hayatının önemi var’’
Tolstoy:’’ Benim önemim yok. Önemli olan soluduğumuz hava. Bu gece keyif yapıyorum.
Makovitski:’’ Sorun oluşturuyorsun’’
Tolstoy:’’Evet. Bundan hoşlanırım. Bir kendini beğenmişlik.’’ Makovitski koluna girdi. Eve geldiklerinde Tanya babasını azar-
ladı. Tolstoy Makovitski’ye bir göz attı. ‘’Tamam. Tamam’’ dedi. İçeri girdi.
Başka bir gün Tolstoy, Makovitski’yi ormana götürdü. Koca bir kestane ağıcının altında durdular. Tolstoy ağacı göstererek ‘’ Çok harika değil mi? Bunlar bana olağanüstü geliyor. Kuşların ötüşü; güzel bir şarkı!’’
Tolstoy’un ilgisini çeken bulundukları Koçeti bölgesinin coğra-fi konumuydu. Burası yüksek bir yerdi. Her taraf görülebiliyordu. Ormanda yürürken, Tolstoy, Borodino’daki savaş alanını ziyareti-ni anlatmaya başladı. Doktor Makovitski koluna girmişti. Tolstoy bastonunu kullanmıyordu. Çenesi düşmüştü. Borodino’daki savaşın sahnelerini yaşamış gibi anlatıyordu.
Öğleden sonra kitaplığa geçtiler. Evin serin yeriydi. Rafları ciltli kitaplar dolduruyordu. İngilizce, Almanca, Fransızca,Rusca kitaplar vardı. Tolstoy, Fransız klasiklerinden birkaçını aldı. Kitapları okşar gibiydi. Rousseau’nın eserini tercih etti. Kanepeye oturup

28

çay saatine kadar okudu.
Dr. Markovitski, ‘’ Çok kitap var. İnsan hangisini okuyacağına karar veremiyor.’’ Yan odada Bulgakov ve Tanya çay içiyordu.
Birkaç gün sonra Çertkov geldi. Çertkov’un ziyerete gelmesi Tolstoy’u çok sevindirdi. Bu sevinci de belli oluyordu. Çertkov’u merdivenlerde karşıladı. İkisi de, muhabbetle kucaklaştılar. Tolstoy’un yüzü gözyaşlarıyla ıslandı. Duyguları yoğun olan bir adamdı o. Ama Tolstoy’un keyfi uzun sürmedi. Karısı Sofya Andreyevna ile sıkıcı oğlu Andrey çıka geldi.
Çertkov, Rusya’da olması hayal bile edilemeyen bir şeyi İngiltere’de yapmıştı. Tolstoy adına birçok konuşma yapmıştı. İngiltere’de liman işçileri ‘’ Tolstoy grubu’’ kurmuştu. Çertkov iş-çilere konuşmalar yapmış biriydi. Çertkov’un sevdiği, Tolstoy’un kendisinden çok ortaya koyduğu fikirleriydi. -Tolstoycu sağlamlık, adalet isteği ve gerçek – Tolstoy’un yazdıkları bu kavramların içini dolduruyor, anlaşılmasını kolaylaştırıyordu.
Yıllar sonra İngiliz Time gazetesinde bir makale bile kaleme alındı. Makalede, İngiliz okuyucuların çoğu – Savaş ve Barış – romanını okuyor. Gazete abonelerinden birinin bu eseri son yılda beş defa okuduğunu yazıyordu.
Çertkov, ruhunun huzursuz olduğu, denkesini bulmaya çalıştığı bir zamanda Tolstoy’u tanımıştı.. Lüks hayatını sefillik olarak gördüğü bir zamandı bu.Dünyadaki adaletsizliğe katkıda bulunduğunu hissediyordu. Buna aldırmaz tutumu Çertkov’u rahatsız ediyordu. Askeri bir hastaneye tayin edildiğinde gerçeği görmüştü. Onu uyaran, sadece hastalar değil; siyasi tutuklular, savaş karşıtları,


29

devrimciler, devletin uyguladığı şiddete karşı duran Hıristiyanlar, Çar’ı sevmeyenler ve bunu söyleye bilen cesur adamlardı. Çerkov, askerlikten istifa edip annesine ait bir çiftliğe gidip yalnız yaşamaya başladı. Sıkılıyordu. Kasvetli günleriydi. Bazen soluk alamıyor, terliyor, nabzı yükseliyordu. Yine de hayata tutunuyor, dua ederken rahatlıyor az da olsa huzur buluyordu. Ona, hayatta, ölümde ürkütücü geliyordu.
Çertkov, benimsediği yeni ilkelerine uyarak yaşamak istiyordu. Ama çevresi öncelikle annesi bunu kabullenemiyordu. Arkadaşları ve akrabaları ona sırt çevrdiler. İnsanın yaşantısını değiştirmesi kolay değil. İnsanların beklentisi oluyor. Bu beklentilerden kurtulup yeni bir yol çizmek kolay değil. Çertkov zengindi. Annesiyle Moskovada lüks bir kafeye çay içmeye gittiklerinde, mekanın lüks oluşu onu rahatsız etmişti. Annesi bunu fark etmiş ‘’Beni utandırı-yorsun’’ demişti.
Çerkov: ‘’ Paramı harcamayı ret ettiğim için mi?’’ diye cevap verdi. Annesi Çertkov’un bir mirasyedi olarak yaşamasını, gününü gün etmesini istiyordu. Çertkov’un Tolstoy’a olan ilgisini ‘’Aykırılık’’ olarak nitelendiriyordu. Çertkov, Tolstoy’un en yakın dostu, sırlarını paylaştığı kişi olmuştu. Ve onu çok iyi gözlüyordu. Günlüğüne söyle yazmıştı.’’ Lev Nikolayeviç, herkesle iyi geçinerek hayatını geçirmek zorundaydı. Bir yandan yoksulluğu ve Tanrı’nın sözüne uyulması gerektiğini anlatıyor. Öte yandan lüks bir hayatın içinde. Lev Nikolyeviç, karısını terk etmek istediğini, çiftlik hayatından vazgeçmek istediğini sıkça söylüyordu. Çelişkili hayatı ona acı veriyordu. Ne yapar bilemem ama bir şey yapmalıydı.’’
Tolstoy hastalandığı, ruhsal bunalımla bedeninin sarsıldığı bir dönemde ki bu bir yaz mevsimiydi, günlüğüne şunları yazmış:

30

‘’ Eğer başka birinin ağzından kendimi anlatsam – zengin, köylüleri sömüren, Hıristiyan geçinen, çocuklara harçlık dağıtan ve karısının arkasına saklanan iğrenç bir adam - derdim. Aslında ihtiyacım olan; övgülerden uzak yaşayabilmek. Sessiz kalmakla doğru mu yapıyorum. Buralardan gitsem, ortadan kaybolsam iyi olur mu diye düşünüyorum. Kaçmak istememin tek nedeni zehirlenmiş bir yaşamdan kurtulmak. Ve bunu kendim için yapmış olacağım. Tanrım yardım et bana! Gitmek istiyorum. Kesin karar veremesem de bu fikrimden vazgeçemiyorum.
Şu bir gerçek ki burada yaşayan insanlar yokluk içinde yaşarken benim varlık içinde yaşamam adaletsizlik.’’
Tolstoy’un, sosyal hayatı tenkit yönü güçlü.İnsanların ıstırapla-rı, yollarındaki zorluklarını görüyor ve bunu içinde hissedebiliyor.
Tolstoy, hangi yöne gideceğine karar veremiyordu. Ama en çok özveri gerektiren karara öncelik vermiş, Sofya Andreyevna’nın yanında kalmaya razı olmuştu. Sofya Andreyevna’nın huysuzlukları-na, hakaretlerine, yaklaşık elli yıldır katlanıyordu.
§
Sofya Andreyevna, oğlu Andrey’le Moskova’dan dönüşünde Tolstoy’un Koçeti’ ye gittiğini öğrenince çılgına dönmüş hemen göle koşup hayatına son vermek istemişti. Andrey ve hizmetçiler yetişip kurtarmışlardı. Kıyıya yatırıp kendine gelmesini beklediler. Sofya, ayılınca Koçeti’ye gitmek istediğini, kocasını alıp getireceğini söyledi. Bir sürücü çağırdı. Andrey’le yola çıkacaktı. Tolstoy’un vasiyetini yeniden yazmasını engellemek istiyordu.
Andrey:’’Babam  müridlerim  dediği  insanların  etkisinden

31

kurtulamıyor.Bugünlerde iyi düşünemiyor.’’
Sofya, yol hazırlığı yapmak üzere eve geldi.Hemen Günlüğüne olanları yazdı. Akşam sonrası tren hareket edecekti.
Sofya, eğer Tolstoy malını mülkünü halka bağışlarsa yoksul kalacaklarını, zenginlikten yoksulluğu düşmenin çok acı bir şey olacağını düşünüyor, ağlıyordu. Öğleden sonra vardılar. Kapıda Çertkov karşıladı. ‘’Hoş geldiniz’’ dedi. Çertkov, Sofya’nın hiç sevmediği biriydi. Eve adımını atar atmaz, Tolstoy ile Çertkov fısılda-şarak alay ettiler. Tanya öğle yemeği için masayı hazırlatmışı.
Öğle yemeğiydi. Garsonlar sandalyelerin arkasında hazır bek-liyorlardı. Andrey yemek yemekten çok konuşmayı tercih ediyor, devletin toprak sahiplerinden para sızdırmak için getirdiği yeni vergiler hakkında bir şeyler anlatıyordu. Sofya,’’Sonuçta bu paraları devlete ödüyorlar’’ diye alçak sesle söyledi. Sofya’yı üzen, çiftliğin gelirinin her yıl azalmasıydı. Nedeni ise, Tolstoy’un cömert olup her şeyi dağıtması ve her bulduklarına aç gözlülükle saldıran hiz-metçilerdi. Birde eserlerin telif haklarının halka dağıtılması onun üzüntüsünü artırıyor, adeta delirtiyordu.
Yemekten sonra Çertkov ile atlara binip ağaçlıkların içinde gezintiye; Koçeti’den uzakta bir parka gittiler. Sofya, onları şehvet düşkünleri, ağaçların altında, çalılıklar içinde oynaşıyorlar gibi düşünüyordu. Bunu Tanya’ya söyledi.
Tanya:’’Saçmalıyorsun anne. Yağmur yağmaya başlamıştı.
Sofya:’’Baban ıslanıp hasta olabilir. Yaşlı bir adam üşütebilir.


32

Tanya:’’ Çertkov yayında. Sığınacak bir kulübe bulurlar.
Geç saatte döndüler. Gece yarısına doğru Sofya’nın odasına geldi. Sofya, masada birkaç mum ışığında İncil okuyordu.
Sofya:’’ İyi geceler sevgilim. Uyuyamadın mı? Eğilip Sofya’yı öptü.
Sofya:’’Yatağa otur’’ dedi
Ona yer açmak için yana çekildi.
Tolstoy:’’ Seninle hayatımız çekilmez oldu.
Sofya:’’ Saçmalama. Evliliklerde böyle şeyler olur. Ben seni seviyorum.
Tolstoy:’’ Seninle hiçbir konuda anlaşamıyoruz. Ne toprak konusunda ne de dini konularda’’
Sofya:’’ Biz karı kocayız. Bu konularda ayrı düşünebiliriz.’’
Tolstoy:’’Benim sürdüğüm hayat benim ve arkadaşlarım için yüz karası’’
Sofya:’’Söylediklerine kendinde inanmıyorsun. Bunlar Çertkov’un lafları.Beni seviyor musun?’’
Tolstoy:’’ Hep sevdim.’’
Sofya:’’ Gel sevgilim.’’ Elini tuttu. ’’ Saçma şeylerle kafanı dol-duruyorsun. Bundan ruhun da rahatsız oluyor. Senin esas görevin aileni düşünmek. Bu öncelikli sorumluluktur. Sen kendinden başka bir şey düşünmüyorsun.’’

33

Tolstoy, ağlamaya başladı. Sarsıla sarsıla ağladı. Kontrolün kaybetmiş gibiydi. Sofya’da ağlamaya başladı. Birbirlerinin omuzuna yaslanıp ağladılar.
Bir süre sonra Tolstoy başını kaldırdı. Sofya’ya baktı. ‘’Olmayacak’’ dedi ve odadan çıktı.
§
Sofya, ailesinin samimi hayatında büyümüştü. Çok şeyi annesinden öğrenmişti. Tolstoy ise genç karısına karşı ihtiraslıydı. Bir gece Tolstoy uykusunda kötü bir rüya görür. Seviştiği Sofya değil, gelinciktir. Bunu Sofya’ya anlatınca Sofya çok korkar. Hayatlarının ilk yirmi yılı Tolstoy ve Sofya birbirlerini deli gibi severler. Sofya, kocasına her konuda yardımcı oluyordu. Tolstoy evliliklerinin ilk yirmi yılında Anna Karenina’yı bitirir. Sonra ruhi bunalıma girer. İntihara yönelir. Kiliseyle kavga eder. Sofya bezmişti. Çiftler arasında kavgalar olmaya başladı. Evin bütün zahmeti Sofya’nın üs-tündeydi. Kırk dört yaşında Sofya, sonuncu çocuğu Vanya’yı dünyaya getirdi. Vanya, fazla yaşamadı. Bu Sofya’yı çok üzdü. Onun ölümünü kabullenemiyordu. Vanya’nın, ölümünden sonra, Sofya pahalı elbiseler almaya ve Moskova’ya konserlere gitmeye başladı. Ve aile dostu bestekar ve piyanist Taneyev’e aşık bile olmuştu.
§
Saşa, Kırım’a çok sevdiği arkadaşı Varvara’nın yanına gitmişti. Tatil iyi gelmişti. Mutluydu. Saşa’da babasını merak ettiği için uzun süre kalmamıştı. Babasına düşkündü. Onu çok özlüyordu. Çiftliğe döndüğünde babası Çertkov’la buluştuğu Koçeti’den döneli beş gün olmuştu. Saşa babasının yıllar geçtikçe daha çekilmez olan


34

annesiyle baş edemeyeceğine inanıyordu. Bu yüzden babasının yanında olmalıydı. Eve dönüşüne sevindi. Kapıdan girdiğinde babasıyla kucaklaştılar. Tolstoy, kızını uzun uzun kucakladı ve ağladı. Eskiden böyle kolay ağlamazdı..
Tolstoy, Yasyana Polyana’da sıkılıyordu. Birkaç hafta sonra Çertkov’un evine gitmeyi düşünüyordu. Oraya gidip ata binme-yi, ormanda dolaşmayı seviyordu. Ama Sofya buna şiddetle karşı koyuyor engellemeye çalışıyordu. Sofya, bu evde dışlandığını, kimsenin onu dinlemediğini, perişan bir halde olduğunu söylüyor. Bir gün yine böyle, ağlamaklı; Saşa’ya, dert yanarken; Tolstoy, kapıda belirdi. Sinirlenmişti. ‘’ Senden kimse bir şey yapmanı istemiyor.’’
Sofya.’’ Benden nefret ediyorsun, söylesene, kızının önünde söyle, gerçeği söyle’’ diyerek tiz bir sesle bağırdı.
Tolstoy.’’Yeter artık Sofya. Git buradan’’
Sofya:’’ Buradan gitmem hoşuna giderdi. Benden kurtulmak istiyorsun.
Tolstoy:’’ Benim hakkımda kötü düşünüyor, beni anlamıyorsun.
Sofya:’’ Senin hakkında ne düşüneceğimi biliyorum. Ama sen ve arkadaşların beni anlamak istemiyorsunuz’’
Tolstoy öfkeliydi. ‘’Deli kadın’’ dedi ve odadan çıktı.
Birkaç gün sonra yaşanan bir olay. Tolstoy ile Sofya arasındaki farkı açıkça ortaya koyuyordu.
Bir sene önce Sofya, arazilerin korunması için genç bir Çerkez’i işe almıştı. Yerlerin ve ailenin korunması gerekliydi.. Tolstoy’un

35

cömertliğini bilen herkes – devrimciler, öğrenciler, papazlar, dilen-ciler, dolandırıcılar – çiftliğe üşüşüyordu. Bu Çerkez ise araziden bir çiçek bile koparılmasına izin vermiyordu. Bu yüzden Tolstoy Çerkez’den hoşlanmıyordu. Çerkez, yörenin köylülerinden birini, ormandan fidan çaldı diye yakalayınca sorun çıktı. Çalanın ellerini arkadan bağlayıp eve getirdi. Sofya, köylüyü azarlayıp bir daha yakalarsa araziden kovulacağını söyledi. O sırada Tolstoy geldi. Olayı görünce ‘’Neden böyle davranıyorsun?’’
Sofya:’’ O bir köylü canım.’’
Tolstoy:’’ Köylü olduysa ne olmuş? O iyi bir insan, birbirimizi yıllardır tanıyoruz’’
Sofya adamın hırsızlık yaparken yakalandığını söyleyerek itiraz etti. Ve sesini yükselterek.’’ Herkes kolayca çalabileceğini zannederse Yasnaya Polyana’da hırsızlık bitmez. Senden ne beklenir ki, elimizde olan ne varsa dağıtmak istiyorsun. Torunlarının yoksul olabileceğini düşünmüyorsun. Sen hiç yokluk çekmediğin için anlayamazsın.’
Tolstoy.’’ Neye ihtiyacı varsa rahatlıkla alabilir.’ Çerkez’e döndü.
Titreyen elini salladı. ‘’ Bu adamın da işine hemen son ver’’
Tolstoy, daha sonra çalışma odasına çıktı. Saşa’da yanına gitti. Sıkıntılıydı. Yüzü allak- bullaktı, gözleri içine çekilmiş gibiydi. Saşa, ensesini, omuzlarını ovdu. O gün öğle yemeğine inmedi..
Sofya:’’Hem kendine eziyet ediyor hem bana’’ dedi. Gelen günlerde de saatlerce odasından çıkmadığı oluyordu. Bir gün Zasyeka ormanına yürüyüşe çıktı. Döndüğünde yorgun görünüyordu, ter içindeydi. Saşa onu yatağına yatırdı ve Dr. Makovitski ‘yi çağırdı.

36

Dr. Makovitski:’’Nabzı zayıf atıyor’’ dedi. Sesinde karamsarlık vardı. Tolstoy, derin bir uykuya daldı, ağzı açıktı. Ağzından sesli sesli soluk alıyordu. Arkada duran Sofya yavaşça ağlamaya başladı. Saşa: ‘’Ağlama anne, babam uyanacak’’ dediyse de Sofya sessizce ağlama-sına devam etti. Bir saati geçmişti ki, Tolstoy uyandı. Uyanır uyanmaz Çertkov’u görmek istedi. Saşa, babasının elini tutarak ‘’Burda yok. Meşçerskoye’de. Seni ona götürürüm’’
Çertkov’u kesin görmeliydi. Sofya gelmeyeceğini söyledi. Tolstoy’un dostu Çertkov’la huzur içinde vakit geçireceğini biliyordu. Ertesi gün erkenden at sırtında yola çıktılar. Tula istasyonuna gittiler.Beş kişiydiler. Tolstoy,Saşa Markovitski, Bulgakov ve bir uşak.
Tıka basa dolu üçüncü mevki kompartımanında yolculuk ettiler. Akşama doğru Meşçerskoye vardılar.
Süslü olmayan sıradan bir evdi. Hatta pisti. Tolstoy’un müritleri evi doldurmuştu. Çertkov’un entelektüel çevrelerden topladığı insanlar; hayalperestler, serseriler ve sahtekarlar. Ne olursa olsun Tolstoy bunların yanında mutluydu. Bunlarla olmaktan hoşlanı-yordu. Sorulara cevap veriyor, gevezelik ediyor, akıl veriyor, eleş-tiriyor, bilgi alış verişinde bulunuyordu. Tolstoy için bilgi, bitkiye vuran güneş gibidir.Onun ışıkları insanın içini aydınlatıyor..
Akşam yemeğine geçte olsa oturdular. Çertkov’un adeti üzere hizmetkarlar dahil masaya hep beraber oturdular. Yemek sırasında Tolstoy’a ne okuyalım diye sordular.
‘’Son dönemlerde yazılmış olanları bir kenara bırakın. ‘’ Çertkov:’’Ne önerirsiniz?’’
37

‘’Gogol, Rousseau, Diekens’’
Bu arada hizmetçi kız masada oturmaktan sıkıldı, bir köşeye çekildi. Tolstoy ona yemek götürdü.
Tolstoy ansiklopedileri karıştırmayı, oradan bilgiler toplama-yı ve bunları yeri geldiğinde kullanmayı çok sever.’’ Önemli olan doğru bilgiye ulaşmak. Doğru bilgiyle karşınızdakini susturabilir, yeni bilgilerle bir grubun dikkatini çekebilirsin’’ derdi. Buna uyarak, birkaç lokma yedikten sonra konuşmaya başladı. ‘’ Japonlar geçenlerde bir adayı ele geçirdiler. Ada yamyamlarla dolu! İnsan eti yiyorlar’’’
Dr.Makovitski:’’ Yamyamlık kötü’’ Tolstoy gülümsedi: ’’ Bir arkadaşım yamyamlığın bir uygarlık olduğunu söylüyor. Yamyamlar sadece vahşileri yediklerini iddia ederler. Sanıyorum. Bu zamanda çok insan bu tanımın içine girer.’’
Burada bir hafta kalacaktılar ama Tolstoy Meşçerskoye’de hu-zurluydu, çok eğleniyordu. Ziyareti uzattılar. Yeni hikayeler yazmaya başladı. Birkaç gün içinde iki tane yazıp bitirdi. Çertkov’un Tolstoy’un eserlerini topladığı ‘’Hayat Üzerine Düşünceler’ ine önsöz bile yazdı. Önsözde ‘’ İnsan kendine saldıran, her türlü fenalığı yapan yağmacı hakkında şöylece – o beni incitti, hakaret etti, bütün malımı, eşyamı gasp etti; bu onun işidir, benim işim ise Tanrı’yı ve insanları sevmektir- diye düşünürse böyle bir adamın hayatı daima sevinçli, güler yüzlü olur.’’ Çertkov ‘’ Tanrı Bilinci’ni kastediyorsun’’ diyerek küstahlık etmişti.
Birgün, Saşa, babası ve Çertkov’la ata binerek bir tımarhane-yi ziyarete gittiler. Tolstoy; Delilerin Tanrı’ya normal insanlardan


38

daha yakın olduğunu söylüyor.’’Deliler, acınası insanlar değil. Doktorlar deliliğe tarafsız bir gözle bakar’’ diyordu.
Yaşlıca bir hastaya yanaşıp, Tanrı’ya inanıp inanmadığını sordu. Adam:’’ Ben Tanrı’nın bir zerresiyim’’ Sonra bir kadına aynı soruyu yineledi. Kadın:’’ Ben inanmıyorum. Ben bilime inanırım. Tanrı ile bilim bir arada olamaz.
O gün akşama doğru, bölgenin öksüzler yurdundan bir grup çocuk geldi. Tolstoy’a çiçek getirmişlerdi. Bir süre çocuklarla sohbet etti.O günün akşamı yemekten sonra bir telgraf geldi. ‘’Sofya Andreyevna’nın sinirleri bozuldu. Lütfen gelin.’’ Saşa::’’ Annem numara yapıyor baba, gitmemelisin’’
Tolstoy, karısının hasta olduğunda israr ediyordu.’’ Kendi başına yapamıyor. Gitmem lazım’’
Tolstoy, yaşlı bir adamdı artık. Sırtındaki yük ağırlaşıyordu.
§
Sofya, Tolstoy’un Meşçerskoye’ye gitmesini istemişti. Sevdiği insana, göreceği ve bu tatilin ona iyi geleceğini düşünmüştü Evet iyi geldi. Bir hafta kalacaktı. Ama ziyareti uzadı. Ne zaman geleceği belli değildi. Sofya bundan çok sıkılıyordu. Uykusuzluk çekiyor, kalp atışları hızlanıyor, baş ağrıları artıyordu. Sofya bazen köydeki kiliseye gidiyordu. ‘’ Din tesellidir’’ diyor Tanrı’nın kendisini rahatlatması için dua ediyordu. Rahatlıyordu da. Yoksa elli yıldır Tolstoy’la evli kalamazdı. Çünkü, çok insan, o zorluğa katlanamazdı.
Tolstoy, bir hafta sonra döndü. Bu Sofya’nın beklediğinden


39

çok geç bir zamandı. Sofya,artık kendisinin önemsenmediği-ne inanıyordu. Bu geçikmek ‘’ Senin hastalığına inanmıyorum. O kadar hasta değilsin’’ demek gibiydi. Tolstoy yatağın kenarına oturdu. Sofya:’’ Seni öldürmek geliyor içimden’’. Tolstoy elini Sofya’nın alnına koydu.’’Sevgili Sofya! Senin için çok endişelen-dim.Hastalandığını bildiren, gelmemizi istediğin, o telgraf, bizi tedirgin etti’’
Sofya.’’ Beni öldürmek mi istiyorsun?’’
Tolstoy:’’Saçma bu Sofya.Nereden aklına geliyor böyle düşünceler? Beni huzursuz ediyorsun’’
Sofya:’’Beni hala seviyor musun?
Tolstoy:’’Evet’’ Sonra Tolstoy yatağa uzandı. Başını Sofya’nın omuzuna dayadı. İkiside uykuya daldı.
Ertesi sabah uyandıklarında; Sofya, Çertkov hakkında konuşmaya başladı.
Sofya:’’ Yaptığın şey yanlış sevgilim’’ Tolstoy:’’ Yanlış olan ne?
Sofya:’’ O adam senin aklını almış. Herkes seninle alay ediyor.
Uşaklar bile’’
Tolstoy:’’ Başkalarının benim hakkımda söyledikleri önemli değil. Eğleniyorlarsa bırak gülsünler’’
Sofya:’’Ben önemsiyorum.
Tolstoy yatakta doğruldu. Yorganı tekmeleyerek açtı. ‘’Sevdiğim

40

bir arkadaşım o. Ortak yanlarımız çok’’
Sofya:’’ Ortak yanlarmış! Hiç sanmıyorum. Yalakanın teki o, hatta sapığın biri! Seni kullanıyor. Böyle bir adamın kocamı küçük düşürmesini istemiyorum.’’
Tolstoy kalktı, kapıyı çarparak odadan çıktı. Sofya bu harekete çok kızdı. Kocasının kendisini dinlemesini, değer vermesini istiyordu. Kitaplığa indi. Afyon şişesini aldı. Ölmek istiyordu. Dizlerinin üzerine çöktü. Cesaretini toplamaya çalışıyordu. O sırada Saşa geldi. Annesinin elinden şişeyi almaya çalıştı. Şişe yere düştü. Her tarafı afyon kokusu sardı. Sofya, titremeye başladı. Hizmetçiler gelip onu yatağına götürdüler. Tolstoy geldi. Sofya:’’ Beni seviyor mu-sun?’’ Tolstoy:’’Evet’’
Sofya, kendine olan güvenini kaybetmiş gibiydi. Kocasından ilgi bekliyordu. Seni seviyorum sorusuna evet denmesi bile ona yeterli gelmiyor, kocasının onu itici bulduğuna inanıyordu.
Sofya:’’ Beni seviyorsan, günlüğünü göster bana. Benim hakkımda yazdıklarını okumak istiyorum’’
Tolstoy:’’ Senle ilgili bir şey yazdığını nerden çıkarıyorsun?
Benim gizlim saklım yok’’
Günlüğü bir uşak getirdi. Sofya günlüğü açınca gözüne ilişen şu cümle oldu. ‘’Sofya ile bilinçli bir şekilde sevgiyle mücadele etmeliyim’’
Kapının önünde duran Tolstoy’a baktı. Gözlerini açarak.’’Evet sevgilim! Neden benimle mücadele etmek istiyorsun. Böyle bir davranışı gerektirecek ne yaptım?’’


41

‘’Yazdıklarımda seni rencide edecek bir şey göremiyorum’’
‘’Diğer günlükleri de göreyim’’ Son on yıla ait günlüklerini dahil, okumak istiyorum’’
‘’Mümkün değil ‘’Nerdeler ? Burda mı? ‘’Hayır
‘’ Çertkov’ dalar o zaman ‘’Lütfen Sofya…
‘’ İğrenç. Benimle ilgili yazdıklarını okuyor. Oysa ben yıllarca dürüst bir eş oldum. Seni seven bir eş.’’
‘’Gerçeği söylemeye çekinmiyorum. Günlükler Çertkov’da, saklaması için verdim.’’
‘’Bana yaptığın en kötü şey bu’’
Sofya kötü olmuştu. Kusacak gibi oldu. Yatak odasından çıktı, merdivenleri hızla indi, yağmurun altına koştu. Bir saat kadar dışarda dolaştı. Kimse onu aramaya gelmedi. Aramaya gelmemeleri moralini bozdu. Sırılsıklam olduğu halde eve geldi. Ürperiyordu. Yatağına girdi. Aşağıdan sesler geliyordu. Tolstoy, Doktor Makovitski ile konuşuyordu.
§
Ertesi gün, Biryukov, Çertkov’un annesinin yanına döneceğini söyledi. Yasnaya Polyana’dan birkaç kilometre uzakta olacaktı. Bu


42

haber Sofya için ölüm fermanı gibiydi. Ayın son günü sabahında Çertkov çıka geldi. Mutfakta çalışanları uyandırdı. Kendisine çay yapmalarını istedi. Salona geçti oturdu. Genç uşak , Tolstoy’u uyandırdı. Tolstoy koşarak merdivenlerden indi. Dostu Çertkov’a sarıldı. Sofya salona girdiğinde Çertkov eğilip selam verdi. ‘’Günaydın Sofya Andreyevna. Sizi görmek bir şeref ’’ dedi.
Sofya, yumruk yemiş bir durumda odasına çıkıp ağladı. İki gün sonra öğle yemeği yenirken Çertkov, yemek odasına daldı. Tolstoy, onu görünce çoştu, masaya oturttu, hoşuna gidecek şeyler sundu.’’Ne istersin benim canım Çertkov’um?’’ Tolstoy her şeyini; arazisini, telif haklarını, kalbini ona verecekmiş gibi davranıyordu.
Sofya bunları görünce sıkılmaya başladı. Masada oturamıyor-du. ‘’Başım ağrıyor’’ deyip izin istedi, kalktı. Üst kata çıktı, çalışma masasına oturdu. Günlüğü açtı. Yazmakta zorlanıyordu. Eskiden yazmak rahatlatıyordu onu, şimdi yazacak şey bulamadı.
Çertkov, akşama kadar kaldı. Akşam yemeğinde de beraberdi-ler. Sofya, elinden geldiğince nazik davranmaya çalıştı. Çertkov’un annesinin sağlığını, yeni projelerini sordu. Çocuklarının mira-sını çalacak olan yayıneviyle ilgilendi. Öfkesini yenip sakin kalmaya çalışıyordu. Genelde yemekten sonra çay ve kahve içmek için kitaplığa geçilirdi. Ama bu gece farklı oldu. Saşa, babasını ve Çertkov’u sinsice çalışma odasına götürdü. Sofya, bundan çok kuşkulandı. Bir şeyler çevirdiklerini anlıyordu. Bütün bunlar sinirlerini bozdu. Ayak uçlarına basarak çalışma odasına gitti. Kapı kapanmıştı. İçerisini dinlemeye başladı. Fısıltıyla konuşuyorlardı. Saşa’nın’’Annem öğrenecek olursa bana çok kızar’’ dediğini duydu. Aşağı indi, yarım bardak votka içti, içi içine sığmıyordu. Ne konuştuklarını kesin öğrenmeliydi. Binanın etrafında ikinci kata dolanan

43

bir çıkıntı vardı. Oraya, merdiven dayadı. Pencere izasına kadar gelmişti. Panjura kulağını dayadı.Konuşulanları duyabiliyordu..
Tolstoy’’Yapamam’’
Saşa’’ Bence o haklı baba. Senin iyiliğini istiyor’’ Çertkov’’Halkın iyiliği, Tolstoy’un iyiliği demek’’
Sofya, sinirlendi. Titremeye başladı. Aniden dengesini kaybetti. Panjurların arasından yuvarlandı, top gibi düştü. Başını doğrult-tu. ‘’Bir araya gelmiş arkamdan plan yapıyorsunuz.’’
Tolstoy, oturduğu koltuğa yığıldı.
Saşa’’ Babamı felç edeceksin, onu öldüreceksin. İstediğinde bu zaten’’
Genç uşak ve Çertkov, Tolstoy’u çıkardı, odasına götürdü.Saşa da Sofya’yı yalnız bırakıp gitti. Çertkov odaya döndü. Sofya:’’Ne yapmaya çalışıyorsunuz. Beni kandıramazsınız. Kocamın günlüklerini istiyorum.’’
Çertkov:’’ Sizi korkutan ne? Sofya:’’Sen bir şeytansın’’
Çertkov:’’İsteseydim ailenizi mahvederdim.’’ Sofya:’’Durmayın o zaman, basına her şeyi anlatın. Çertkov:’’ Böyle bir şeyi yapamayacak kadar saygım var.’’ Sofya:’’Sizden iğreniyorum.’’


44

Çertkov:’’Sizin gibi bir eşim olsaydı kafama sıkmıştım ya da Rusya’dan kaçmıştım’’
Sofya’nın dudakları titriyordu. Odasına gitti. Sakinleşmeye çalıştı. O gece uykusu kabusa dönüştü. Tolstoy’un Çertkov’la ilişli-sini normal bulmuyordu. Yaşlı bir adam tombul suratlı müridiyle, anormal cinsel ilişkiye girdiğini hayal etmek onu uyutmamış, ter içinde uyanmasına sebep olmuştu. Kalktı. Titriyordu. Yatağının kenarına oturdu. Dua etmeye başladı: ‘’Tanrım, ulu Tanrım, yardım et bana.’’
§
Çertkov, bu aralar saplantılı. Her hafta kitapçıklar broşürler, an-tolojiler, seçkinler için yeni fikirlerle Tolstoy’un karşısına çıkıyor. Bulgakov bunları art niyetle yaptığına inanıyor, ama Tolstoy bundan kuşkulanmıyor.
Biryukov, bir akşam Sofya’ya çay götürdüğünde,
Sofya’’ Benim, neden bu kadar kaygılandığımı, anlayabiliyor musun?
Biryukov’’Evet anlayabiliyorum. Ama Lev Nikilayeviç’in günlüklerinde evliliğinizi kasıtlı olarak kötü yansıttığını sanmıyorum. O gerçek olana önem verir’’
Sofya, ‘’O dürüst olduğunu sanıyor. Fakat kendini iyi tanımıyor. Mesela, Çertkov’u sevdiğinin ve benden nefret ettiğinin farkında değil. Her sorduğumda beni sevdiğini söylüyor ama benim hakkımda yazdıklarını görsen, inanamazsın. İleride denilecek olanları düşünebiliyor musun? Tolstoy’a yazık.Kendisini anlamayan


45

kıskanç, budala, müsrif karısı tarafından hayatı zehir edildi’’ Biryukov, notlarına şöyle yazacaktı,
‘’Sofya, olmadık yerde kuşkulanıyor, kafasında kötü planlar yapıyordu. Çertkov’un onu ve çocuklarını vasiyetten çıkartmaya çalıştığını sanıyor, sanki Lev Nikolayeviç böyle bir şey yaparmış gibi. Çertkov, ukala, can sıkıcı biridir, ama vicdansız değildir, onu dizginliyen dini olmasa kesin canavarlaşır. Sofya Andreyevna, kocasının günlüklerini almayı kafasına takmış. Bunda da aşırı ısrarcı. Lev Nikolayeviç, olanları dürüstçe yazıyordur, ama Sofya, gelecek kuşakların bunları okumasını istemiyor.’’
Bulgakov Sofya’ya ‘’Bir İngiliz var. Aylmer Maude. Kocanızın biyografisi üzerinde çalışıyor, biliyor musunuz?’’ diye soru yönelti. ‘’Sizi iyi tanıyor. İlişkinizin nasıl olduğunu da. Yaşananlara saygılı olduğu söyleniyor’’
Sofya ‘’O da diğerleri gibidir.’’
Biryukov, birkaç hafta önce Tolstoy’un, Maude’a yazdığı mektubu okumuştu. O mektupta Çertkov’un’’En iyi yardımcısı ve dostu olduğunu yazmıştı. Ve bunun önemini kavrayamadığı için Maude’a kızıyordu. Bulgakov, bu farkı anlatmaya çalışsa da Sofya duymuyordu.
Bu gece, kocası günlükleri hemen vermiyor diye yalınayak dışarı çıktı. Histeriye tutulmuş gibiydi. Ama artık bu sıra dışı olaylara kimse aldırmıyordu. Sofya’nın hayatı, engelleyemediği koşullar yüzünden kötüydü.
Bir saat süre geçip de Sofya görünmeyince Tolstoy, Biryukov’un


46

oturduğu odaya geldi. Gidip karısını getirmesini istedi. Oğlu Lev Lvovich, Biryukov’la gideceğini söyledi, babasının da gelmesini istedi. Tolstoy gönülsüzdü. Lev ‘’ Hastalanan karın ormanda dola-nırken sen sıcak odanda mı kalacaksın?’’ Tolstoy, isteksiz bir sesle’’ Geleyim ‘’dedi.
Işıklı düzlük anlamına gelen Yasyana Polyana, büyük yerdi. Sazan balıklarıyla dolu dört ufak gölü ve derin bir nehri -Voronka-vardı. Asırlık ıhlamur ağaçları, büyük leylaklar, çeşitli mürverler-le, fındık ağaçları ve kayın ağaçlarından korularla, karaçamla çevrili yollardan ibaret geniş ve bakımlıydı. Eski Kiev yolu buradan geçiyordu.
Biryukov, meyve bahçesinden geçmek üzere ayrıldı. Tolstoy ve Lev, tarlalara doğru gitti. Sofya’yı bir derenin kıyısında buldular. Kendinden geçmişti, alıp eve getirdiler.
Olanlar Tolstoy’u olumsuz etkiledi.Evin içinde bastonla dolaşıyor, sık sık dili dolanıyordu. Yazısı kötüleşti, yazmamaya başladı.
Çertkov, endişelendi. Tanya çağırıldı. Tolstoy onu çok severdi. Geleceği söylenince neşesi yerine geldi.’’Güzel bir haber. Çok se-vindim’’dedi. Çertkov’a teşekkür etti. Tanya, gelişinin ertesi günü akşam yemeğinden sonra tüm aileyi babasının odasına topladı.
Sofya’’Benim istediğim, Çertkov’un, günlükleri bana geri vermesi, çok şey mi istiyorum?
Tolstoy ‘’Kopyasını alsın’’ Tanya’’ Baba, ters olan ne?’’
Bu konu Tolstoy’u kızdırıyor ve üzüyordu.’’ Canın ne isterse

47

yap. Al günlükleri. Ben evimde huzur istiyorum. İstediğim sadece huzur.’’
Gece karanlığının içinden çıkan bir uğursuz el Tolstoy’un kalbine dokunmuştu sanki. Sağ eliyle sol göğsünü tuttu. Koltuğa çöktü. Başı öne eğildi. Tolstoy, hayat yoldaşı Sofya’yla evlendiği ilk gün okuması için, evlenmeden önceki yaşantısını, özellikle de yanlarında çalışan dul kadınlarla olan münasebetlerini anlattığı günlüklerini vermiş ve yaptığı yanlışlarını öğrenmesini istemişti. Şimdi de Sofya, açgözlülükle tüm günlüklerini istiyordu. Sofya’nın harisliği Tolstoy’a tiksindirici geliyordu artık.
§
Kocasını pes ettiren Sofya, bir atlı arabaya binip Telyatinki’ye doğru yola çıktı. Bulgakov’a kendisine eşlik etmesini söyledi. Sergeyenko ve Çertkov, Biryukov’u görünce onun Sofya ile an-laştığını sanabilirdi. Ama ne olursa olsun artık önemsemiyordu.. Hava alabildiğine sıcak. Çertkov’un annesi evdeydi. Telyatinki’nin kraliçesi de oydu. Sofya ve Biryukov’u iyi karşıladı, onları oturma odasına aldı, uşağına da semaveri getirmesini söyledi. Çaylarını yu-dumlarken Çertkov, telaşla içeri girdi, eğilerek selam verdi. Kontes Tolstoy’un gelmesinin hayra alamet olmayacağını biliyordu. Çertkov, Biryukov’u Sergeyenko’nun çalışma odasına aldı. Sofya, Çertkov’un annesiyle kaldı.
Çertkov:’’Oturun Valentin Fedoroviç Bulgakov’’ Biryukov: ‘’İkinizi görmek güzel’’
Sergeyenko.’’ Neden geldi buraya? Neler oluyor?


48

Çertkov: ‘’Bizden hoşlandığını sanmıyorum’’
Biryukov:’’ Lev Nikolayeviç’in günlüklerini istiyor. Eğer isterseniz kopyaları çıkartıp verebileceğinizi söylüyor.
Çertkov:’’ Günlüklerin burada olduğunu mu söylediniz? Biryukov:’’ Burada olabileceğini düşündüm’’
Çertkov’un kızdığı yüzünden belli oluyordu. ‘’Hanımların yanına gidin, çay için Valentin Fedoroviç.’’
Çertkov’ la, Sergeyenko, oturma odasına geldiklerinde, Sofya hemen konuya girdi.’’ Vladimir Grigoreviç, kocamın sizin gibi bir arkadaşı olmasından memnunum. Onu anlayan fikirlerini paylaşan biri. Tek istediğin küçük bir iyilik. Bunu yaparsanız sizinle arkadaş oluruz.’’ Sofya çok rahat ve soğukkanlılıkla söylüyordu.
Çertkov:’’Çok kibarsınız. Bizi ziyaret etmeniz de büyük incelik. Ama günlükleri veremem. Kocanızın talimatlarına göre hareket etmek zorundayım’’
Sofya, kalktı. Arabasının sürücüsünü çağırttı, herkese veda etti. Sofya: Valenin Fedoroviç benimle geliyor musunuz?
Biryukov: Evet.
§


Tolstoy bir mektubunda, Y.Polyana 14-Haziran – 1910

49

Aziz Dostum Sofya
Gelecekte, insanların günlüklerimi okuyup, kavgalarımızı bilmesi, senin canını sıkıyor olabilir. Şunu bilmelisin ki; bu anlaşmazlıklar, her aile hayatında olur. Yazdıklarım aramızdaki ilişkiyi tam tamına yansıtmıyor.
Bu mektubumda seninle olan birlikteliğimizin nasıl olduğunu yazacağım.
Son zamanlarda çabuk kızıyor ve kavga çıkarıyorsun. Hayat hakkındaki görüşlerimiz çok farklı. Hayat nedir,sorusuna verdiğimiz cevaplar taban tabana ters. Benim için mal-mülk günahtır. Senin için ise olmazsa olmaz. Benimle kırk yılı aşkın evlisin,sen sadık bir eş oldun. Bana baktın, çocuklarımızı büyüttün. Sana kaba davrandım. Bu hatamı kabul ediyorum.
Çertkov ile dostluğum seni rahatsız ediyor. Onunla görüşme dersen, bunu yapabilirim. Tuttuğum günlükleri bundan böyle ona vermeyeceğim. Hepsini alıp bankaya koyacağım.
Bu yaşam bana zor geliyor. Çekip gitmek istiyorum.
Senin acı çektiğini görmek bana da acı veriyor. Bu acıları görmezden gelemiyorum.
§
Sofya, tedirgindi. Evin içine sığamıyordu. Bir yerde belli süre oturamıyor bilinçsizce dolaşıyor önüne gelene bağırıyordu. Birde intihar etme girişimleri evdekileri perişan etmişti.Bunun üzerine Moskova’dan Rossolimo’yu getirttiler.Tolstoy, Dr.Makovitski’nin, dediklerinin dinlenmesini istiyor.Dr. Makovitski, Rossolimo’nun,

50

psikologlar içinde en iyilerinden biri olduğunu söylüyor. Rusya’da, birçok dük ve düşes ona tedavi olmuş. Uykusunu kaçıran kötü rüyalar için ona danışmış. Rossolimo, bir doktordan çok Roma’daki bir lokantanın şef garsonu gibi giyinmiş. Ucu kıvrık bıyıkları ile Çertkov onu bir şarlatana benzetiyor..
Rossolimo, Sofya’yı üç saate yakın muayene etti. Aletlerle gözlerinin içine baktı, tahta çekiçle dizlerine vurdu ona sorular sordu ve gözlemledi. Lev Lvovich ise mırıldanıyordu,’’ Esas hasta olan babam. Onun tedaviye ihtiyacı var.
Tolstoy, odanın içinde dolaşıp duruyordu. Çerkov’a yanaş-tı.’’Bu Rossolimo beni şaşırttı. Bilim adamları gibi budala’’
Çertkov cevap vermedi. Çaydan sonra Rossolimo, Tolstoy’la konuştu. ‘’Sofya’nın ruh hastalığının nedenlerini buldum. İki tür rahatsızlığı var.’’ Paranoya ve histeri ağırlıklı olarak; hastanın so-rununun, ekonomik, biyolojik ve kültürel kaynaklarını sıralamaya devam etti. İyileşmesi için gezintiye çıkmasını hatta ayrılmalarını önerdi. Sofya buna şiddetle karşı çıktı.Tolstoy, masada oturmuş, esniyordu.’’
Günlükeri Sofya’ya verseler, büyük ihtimal bir şeyi kalmayacak iyileşecekti.
§
Tolstoy, yeni vasiyetnamesini imzaladığından beri huzursuzdu. Hata yaptığına inanıyordu. Ama bu olaydan sonra kendine geldi. 1881 den önce yazılan tüm eserlerin kontrolunun Sofya’da olmasının yanlış olduğunu düşünüyor ve üzülüyordu.


51

Karısı ve çocuklarının alıştıkları lüks hayatı sürdürmek için eserlerinden destek alacak olmalarını kabullenemiyor,Sofya’nın açgözlülüğünün zaman içinde artacağını ve tüm telif haklarına el koyacağından, emin. Ama artık Tolstoy’un ölümünden sonra eserleri halkın malı olacak. Çertkov, eserlerin editörlüğünü yapıp yeniden bastıracak ve yayınlayacak. Telif haklarını Saşa’ya bıraktı ve eserlerine bedava ulaşabilmeleri için talimat verdi. Son aylarda sağlığı bozulan Saşa’ya bir şey olursa; telif sahibi – aynı şartlarda Tanya olacak.
Tolstoy, vasiyetnamesini kendi eliyle değiştirmek üzere Telyatinki’ye geldi. Yarın, ormanda buluşacaklar. Tolstoy, Delir’eye binip gelecek. Öğleden sonraları Delir’eye bindiği için, Delir’e ile gelmesi Sofya’da kuşku uyandırmaz. Sergeyenko, Goldenweiser, Sergeyenko’nun sekreteri Anatol Radinski ve Çertkov ile Bulgakov, ormanda kısa bir gezinti yaptılar. Yeni vasiyetnamenin imzasında buluşacaklardı. Çertkov bundan mutluluk duyuyordu. Buluşacakları yere gittiklerinde Tolstoy gelmiş Delir’enin sırtında oturuyordu. Başında beyaz bir şapka vardı, mavi gömleği, uzun beyaz sakalıyla bir heykeli andırıyordu.
Selamlaştılar. Atlarından indiler. Yaşlı Tolstoy, bir kütüğün üzerine oturdu. Tolstoy, vasiyetnamesini okurken elleri ve dudakları titriyordu. İçi huzursuzdu. Galiba Sofya Andreyevna’ya güveninin kalmadığı anlamına geldiği içindi.
Çertkov:’’ Halkımız için önemli bir an bu. Yazdıklarınıza hak ettikleri şekilde ulaşabilecekler’’
Tolstoy, başını kaldırdı garip bir şekilde Çertkov’a baktı. Dolmakalemini çıkardı, yanında getirdiği siyah çini mürekkebi de.

52

Mürekkebi kokladı. Bu kokuyu çok severdi. Sergeyenko, kurutma kağıtlarını ve boş yaprakları verdi. Tolstoy; her şeyi temize çekti.
Ağaçların altı buz gibi serindi. Rüzgar esiyordu.
Tolstoy.’’ Bedenimde huzursuzluk var. Hiyanet ediyormuşum gibi geliyor.’’
Bu arada Delir’e kişnedi, karatepeli bir kuş, konduğu dalda sanki çığlık atıyordu. Tolstoy vasiyetnameyi temize çekmeyi bitirince, dudaklarını buruşturarak imzaladı. Sonra diğerleri imzaladı.
Tolstoy:’’İşkence gibi geldi. Umarım tekrarı olmaz’’ Çertkov:’’ Yapılması iyi oldu’’
Vedalaştılar. Tolstoy, Delir’eye bindi, uzaklaşıp gitti..
Çertkov:’’Onun konumundaki bir insanın böyle zor bir durumda kalması korkunç bir şey, ama gerekli olan buydu, iyi oldu’’
§
Birkaç gün sonra, çay vakti, Çertkov Yasnaya Polyana’ya gitti. Vardığında Tolstoy’un, buraya gelmemesi için Telyatinki’ye bir pusula gönderdiğini öğrendi. Bu not eline geçmemişti. Çertkov’un Sofya ile karşı karşıya gelmemesini yazmıştı. Ama buraya gelmişken Tolstoy ile görüşmek istedi.Evin arkasında bulunan merdivenleri kullanarak, koridorda yavaşça yürüyerek Sofya ile karşılaşmadan Tolstoy’un çalışma odasına gitti. Kapı açıktı. Doktor Makovitski çömelmiş ağrıyan bacaklarına sargı sarıyor, Biryukov’da arkasında durmuş, bir ateistin, Tanrı’nın olmadığında ısrar eden mektubu-na Tolstoy adına yazdığı cevabı okuyordu. Mektup oldukça ikna

53

ediciydi. Tolstoy’un üslubuna benziyordu. Okuması bitince ‘’Size aşkı sorabilir miyim?’’ diye Tolstoy’a soru yöneltti ‘’Belki adamı ikna eder’’ diye de ekledi.
Tolstoy:’’ Onu kelimelere dökmeyi çok istedim ve denedim.
Zor iş. Tekrar deneyeyim’’
Tolstoy, sakin, sabırlı ve alçak gönüllü biri, çoğunu şaşırtan özellikleri var. İçtenlikle söze başladı.
‘’Bir insanı içtenlikle selamlamak, içimizde hissettiğimiz İlahi varlığın kabulü demektir. Muhabbet neredeyse Tanrı’da oradadır. Sevmeyen ölümde kalır’’. Markovitski sargıları bitirdi, not defterini ve kalemini çıkardı. Bir fırsat doğmuştu. Tolstoy sesini ayarladı, hafif öksürdü, devam etti.
‘’Birbirinden ayrı ruhların birleşmesidir aşk. Birbirimizi seve-lim. Sevgi Tanrı’dandır. Seven herkes Tanrı’yı tanır. Tanrı’nın varlığına dair çok işaretler var, ama fark edemiyoruz. Tanrı’nın varlığını aşk ve anlayış yoluyla kavrayabiliyoruz. İnsan idrakinin ötesinde-dir, ama O’nu ancak aşk ile hissedebiliriz.’’
Biryukov:’’ Ama bu adam ateist, aşk ve anlama yoluyla bir varlığın sezilebileceğini kabul etmez. Sanmıyorum.’’
Tolstoy:’’ Evet. Ama Tanrı kelimesini kullanmasa bile onun özünü teşhis edecektir. Bu öze her hangi bir ad verebilir, ama öz yine de mevcuttur. Tanrı yadsınabilir, ama ondan kaçınılmaz.’’
Tolstoy, zor bir öğretiyi, formüle edebiliyor. Karmaşık konuları basit kelimelerle açıklayabiliyor. Onun ustalığı burada, onun için saygı görüyor.


54

Bir saati yeni geçmişti, çay içmek için terasta toplandıar. Sofya Andreyevna, kötü durumdaydı – gözlerine kan oturmuş, saçları dağınık, çökmüş bir hali vardı,yaşlı görünüyordu. Terasın, öteki ucunda sallanan koltuğa oturmuş kocasına ‘’Konukların geldiğinde ayağa kalkmalısın’’ diyerek bağırdı. Tolstoy zorlukla kalktı, mahcup olmuş gibiydi. Hatta Makovitski yardım etti.Sofya, yüzünü buruşturarak baktı. Tolstoy’da aynı şekilde karşılık verdi. Sofya, Çertkov’u görmemezlikten geldi.Çertkov, ‘’ Bu kadın deli ’’ diye fısıldadı.
Terasın orta yerinde, beyaz keten örtü serili bir masa vardı, üzerinde pırıl pırıl parlayan semaver fokurduyordu. Aslında bu ortamın tadını fazlasıyla çıkarabilirlerdi; fakat, Sofya Andreyevna yüzünden herkes sessizce oturuyordu. Buna rağmen demlenmiş çay, günün en iyi içeceğiydi. Günün tamamen neşesiz geçmesine mani olmuştu.
§
§






ÇERTKOV

On senenin ardından 1908’ ın Ağustos ayında, Çertkov’un Rusya’ya dönmesine izin verilmişti. İngiltere’de geçirdiği on yıl süren sürgünün ardından Tolstoy’un öğretisine hiç değişmeyen bir güvenle sadık kalarak dönmüştü.
Saçları dökülmüş ve kilo almıştı. Yine de dinç duruyordu İnancından ötürü çok acılar çekmiş olması Tolstoycuların ve özellikle Lev Tolstoy’un gözünde ona itibar kazandırmıştı.
Uzaklarda, davasını savunmuş, azimle çalışmıştı. Tolstoy’u, etkileyen de buydu ve Çertkov’u vekil tayin etmişti. Çertkov’un izni olmadan Lev Tolstoy’un eserlerinin bir kelimesi bile yayınla-namazdı. Yayınevleriyle tek başına görüşen, çevirmenleri seçen, gelişmeleri takip eden, ne zaman yayınlanacağını belirleyen hep Çertkov’du.
Yaşlı ve zayıf kalmış Üstad’ın tek vekili olan Çertkov, güçlüydü ve işinde samimiyetle çalışıyordu. Bazen Tolstoy’a karşı tavır alıyor olsa da; bu, Tolstoyculuk içindi.
Sıcak bir yaz günü, Tolstoy, bir sivrisineğin Çertkov’un kel başına konduğunu görmüş ve bir vuruşta onu ezmişti. Çertkov üstada kinayeli bakmış.’’Ne yaptınız Lev Nikolayeviç? Öldürdünüz onu!’’ Saşa’da oradaydı ,‘’ Baba neden yaptın?’’


57

Lev Tolstoy kendini affettirmek için, ‘’Bu adam her şeyini bana feda etti. Benim için lüks yaşamından vazgeçti. Tüm enerjisini de benim eserlerimin yayınlanmasına harcadı.’’
Çertkov’un hedefi Lev Tolstoy’un eserlerini yayınlamaktı, bu fedakarlığa karşı karşı yazar kendini ona karşı borçlu hissediyordu. Bu belki de ihtiyarlığın getirdiği bir durumdu.
Müritler kendi aralarında Çertkov’u tartışmıyor olsa da Biryukov ya da İngiliz çevirmen Maude gibi önemli isimler, Çertkov’un geçimsiz ve dalavereci biri olduğunu söylüyordu. Biryukov’u, Çertkov’un, Tolstoy’u nasıl kendi iradesine boyun eğdirdiğini görmek, üzüyordu. Lev Tolstoy bu vesayetten rahatsız oluyordu ama değer verdiği ilkeler adına olduğu için ses çıkarmıyordu.
Çertkov, inancı ve ideali için, her şeye karşı katılığı, inadı, kaba anlayışı vardı.
Çertkov, hizmet ettiği fikirleri dünyaya dayatmak için her yolu mubah görüyordu. Tolstoy’un eserlerini dünyaya tanıtmak için ça-balıyordu. Bunun içindir ki; yaşlı Tolstoy’a göz kulak oluyor, yersiz sözleri ve yazıları çıkarıyor, onu koruyordu.
Çertkov, Rusya’ya döndükten sonra ilk günlerini, Tolstoy’un yanında geçirdi. Daha sonra Yasyana Polyana’ya yakın Telyatinki’ye yerleşti.
Saşa, Telyatinki’de ki toprağın yarısını ona sattı. Uzun bir koridorun sağına soluna dizilmiş odaları olan iki katlı bir bina inşa etti. Evinde, sekreterlik, bahçıvanlık, bulaşıkçılık yapan kişiler kalıyor. Hepsi Tolstoy’cu olan otuza yakın kişi, bunlar konforu hor

58

görüyor, yerde, samanların üzerinde ya da mantolarına sarılıp yatıyor. Üst katta ise, Çertkov’un eşinin, annesinin ve oğlunun oturduğu iyi döşenmiş odalar var.
Çertkov, Tolstoy’a evini gezdirdiğinde Tolstoy kızı Saşa’ya ‘’Bu kadar büyük ev yaptırmak için çok para harcamıştır.’’ diyecekti.
Odönemde Çertkov, ‘’Tolstoy’un Düşüncelerinin Derlemesi’’ni yapmaya başlamıştı. Geniş bir derleme çalışması olsun diye Tolstoy’un eserlerinde, mektuplarında, günlüklerinde, öğretisini açıklamaya yarayacak cümleleri araması için bir ekip kurmuştu. Bu ekip Tolstoy’un yazılarını inceliyordu. Toplananları, Çertkov ince-liyor, beğendiğini alıyor beğenmediğini atıyordu.
Çertkov bazen hoşuna gitmeyen bir bölüme kızıyor, Tolstoy’u suçluyor bazı kelimelerin değiştirilmesini istiyordu. Genelde Tolstoy isteklerini yerine getiriyordu.
Öğlenleri, Telyatinki malikanesi sakinleri – ırgatlar, yemekha-nenin büyük masası etrafında toplanıyordu. Elliye yakın aç insan, kazanlara uzanıyordu. Bu Tolstoycu komün, prensipte; eşitlik, yar-dımlaşma ve sevgi yasalarıyla idare ediliyordu. Ama burayı ziyaret eden Saşa ‘’ Tarikat Kardeşleri’’nin üç sınıfa ayrıldığını tespit etti.
Masanın ucunda Çertkov ve yakınları, ortada ekipdeki iş arkadaşları,diğer uçta; işçiler, köylüler, çamaşırcılar, uşaklar, oturuyordu.
Bulgura, hakkı olan üçüncü sınıfdakiler, pirzola ve kompostoy-la beslenen birinci sınıftakilere imreniyordu.
Çertkov’un annesi, Telyatinki’de farklı bir yaşam sürüyordu.


59

Masalara beyaz örtüler, işlemeli porselen yemek takımları istiyordu. Çertkov’da her zaman şıktı. Çocuğu Dima ise pis ve vasattı. Her tarafını bitler sardığından kaşınıyor, çamurlu çizmeleriyle etrafta dolaşıyordu. Babası onu azarladığında, ‘’Köylülerle yaşamak için onlar gibi olmak lazım’’ diyordu.
Çertkov, Yasyana Polyana’ya genelde sabahları Tolstoy çalışırken gelirdi. Oysa çağırılmadıkça çalışma odasına kimse girmezdi. Fakat büyük müride bu yasak uygulanmıyordu. Çertkov içeri girip ihtiyarın üzerine eğilir, yazdıklarına kafasını sokardı. Yazdıklarını okur, onaylar, bazen eleştirirdi.
‘’Şurasını değiştirirseniz daha güzel olur!’’
Bu Tolstoy’u, huzursuz ederdi ama çoğu kez razı olurdu.
Bu kendini üstün görme, bu teklifsiz hali, Sofya’yı kızdırıyor-du. Haklarına tecavüz edildiğini düşünüyor, bu düşünce de onu huzursuz ediyordu. Eskiden kocasına, kavgalarına rağmen, onda uyandırdığı cinsel arzuyla söz geçirebiliyordu. Ama artık altmış beş yaşında sinir hastası bir kadındı. Tolstoy’da cinsel duyguları kalmamış bir ihtiyardı. Çertkov, Sofya’nın yaptığı hataları kendi egemen-liğini sağlamak için kullanıyordu. Ama Sofya buna izin vermeye-cekti. Kırk altı yıl, sadece Rusya’nın değil, dünyanın saygı duyduğu bir yazarla, onun eserlerine destek vererek, evini çevirerek, el yazmalarını temize çekerek, hatta, Savaş ve Barış eserini dokuz defa düzelten biri olarak, ona çocuk vererek, hastalandığında sağlığında ona bakarak yaşıyordu. BirTolstoy’cu, hizmetkarın karşısında ezi-lip gidemezdi. Ama Çertkov’da kendi açısından haklıydı. Tolstoy’u temsil etme hakkının yalnız kendisine ait olduğuna inanıyordu. Bu yüzden yazarın en güvendiği kişi olmak çok önemliydi. Tolstoy’cu

60

öğretiyi herkesten iyi anladığına emin olarak onu bozulmadan korumak istiyordu. Bunun içinde yaşlanmış olan yazarın, karısının isteği doğrultusunda kendisine sırt çevirmesine mani olmak istiyordu.
Çertkov Rusya’dan ayrılıp İngiltere’ye sürgüne gittiğinde Saşa on iki yaşında bir kız çocuğuydu. Artık gelişmiş, büyümüştü. Yirmi iki yaşında dürüst ve etkileyici bakışları olan,bir kızdı. Tek isteği yaşlı babasının yaşamını üst seviyede tutmaktı. Saşa, her durumda babasına hak veriyordu.
Tolstoy, kendisinim konu olduğu, aile içi kavgalarını önem-semiyor, görmezden geliyordu. Huzurunu bozmamak için Çertkov ya da Sofya ile tartışmaktan kaçınıyordu. Geriye kalan ömrünü ül-kesinin geleceğinin iyi olması için çalışmalara adamak istiyordu.
Ocak 1909 da, bir kez daha onu Ortodoksluğa döndürme-yi deneyen Tula Piskopusu Parten’i konuk etti. Piskopus ayrılırken Sofya arabasına kadar eşlik etti. Binmeden önce kocası ölünce, dini tören yapılıp yapılamayacağını sordu. Parten, kilisenin buyruğuna uyması gerektiğini söyledi.
Tolstoy karısının din adamlarıyla bir şeyler planladığını anladı ve Günlük’üne şöyle yazdı, ‘’Ölmeden evvel - pişmanlık duyduğuma, insanları inandırmak için bir şeyler uyduracaklarını düşünüyorum. Bu yüzden açık açık söylüyorum: Ölmeden, Kiliseye’de dönmeyeceğim. Dolayısıyla ölmeden evvel pişmanlığım ve ayine katıldığım konusunda söylenecek olanlar, yalandan ibarettir.’’ Daha sonra kilise hakkında şöyle yazdı:
‘’Hayatın manasını anlamak için kilisenin arkasında gitmek


61

gerekmez…Kiliseye bu hakkı verip bu işi iyi yapar…! Dünya, her şeyde, Mesih’in buyruklarına zıd hayat formalaştırır.Kilise ise insanlar Mesih’in kanununa zıd yaşasalarda, onların kanuna uygun yaşadığını iddaa etmiştir. Bu ise dünyanın putperest bir hayat ya-şamasıyla neticelendi. Kilise ise bunu görmezlikten geldi ve öyle iddia etti ki, esasında Mesih’in buyruğu budur.’’
Tolstoy’un gücü azaldıkça, bu mesele kafasını fazlaca meşgul eder olmuştu. Mart ayında hastalandı. Damarlarında pıhtı oldu. Gerçekten öleceğine inandı. Hemen bedenine lanet okumaya baş-ladı.Bir hafta sonra ateşi düştü, kendini güçlü hissetmeye başladı. Yatarken, cinsel arzuları uyandı. Seksen yaşındaki bir adam cinsel isteğinin geri geldiğini hissediyor ve bu düşünce onu korkutuyor-du. Birgün önce ölmeyi bekleyen Tolstoy birgün sonra Günlük’üne şöyle yazıyordu.
‘’ Eğer evlilik, her zaman değilse de en azından yüzde doksan dokuzunda hayatı zehir ederken, mutluluk verici bir kurum olarak adlandırılmasaydı, dünyaya çocuk getirmek ve onları en iyi şekilde yetiştirmek gibi bir sorumluluk fikri akılda tutulduğunda ancak insani bir anlam kazanan birleşmenin, hayvanca bir hareket olduğuna ikna edilseydi, fiziksel arzuyla mücadele etmek kolay olurdu.’’
Bahar yaklaşırken Tolstoy kendini toparladı. Bahçede yavaş yavaş dolaşıyordu. Yeniden günahlarını ve köylü Aksinya’dan olan gayrimeşru oğlu Timote’yi düşünüyordu. Köylü kadın ilerleyen yaşında köylü Ermil’le evlenmişti ama bu Tolstoy’un hatasını düzeltmiyordu.
Timote, Tolstoy’un vicdan azabıydı. Ve bir de her şeyi bilen meşru çocuklar vardı. Babaları hakkında ne düşünüyorlardı? ‘’

62

Aksinya’yı hatırladım. O hayatta, Timote’nin, oğlum olduğu söyleniyor ve ben ondan özür bile dilemedim. Ve hala başkalarını eleş-tirmeye devam edebiliyorum,’’ diye yazacaktır Lev Tolstoy.
Tolstoy’un iyileşme dönemi ‘’yıkıcı faaliyetlerinden’’ dolayı Tula dışına sürgüne gönderilen Çertkov’un gidişiyle sıkıntılı geçti.
Çertkov, Moskova yakınlarında oturan, teyzelerinden birinin yanına gitti. Sofya, Çertkov’un gidişine içten içe seviniyordu. Ama keyfi uygulamaya da karşı çıkar gibi görünüyordu. Bu durum Tolstoy’un hoşuna gitti. ‘’ Ah! Keşke kendini aşabilse!’’ diye yazdı. Çevrede ise, bu sürülmeye Sofya’nın sebep olup - olmadığı konu-şuluyordu. Bunun üzerine Sofya gazetelere bir mektup yolladı.
‘’ Yöremizde bölgemiz insanlarını şaşkına çeviren bir şiddet olayı gerçekleştirildi…Çertkov’un suçu açıktır: Tolstoy’la yakın arkadaş olmak ve onun fikirlerini yaymak için gösterdiği çaba. Bunlar hangi fikirlerdir? Canlıyı öldürmemek, herkesi sevmek, kötülüğe karşı şiddet kullanmamak, kanlı devrime son vermek. Çertkov’un sürülmesi ve Tolstoy’un kitaplarını okuyan kişilere verilen cezalar, yazdıklarıyla Rusya’nın ününe ün katan Tolstoy’a duyulan öfkeyi kanıtlamaktadır. Ve herkes Lev Tolstoy’un Çertkov’u ne kadar sevdiğini bilir…
Çertkov’un vaazlarını dikkatle inceledim, onun ve Tolstoy’un fikirlerinin çoğuna, özellikle de Kilise’yi yadsımalarıyla ilgili olanlara katılmasam da, Çertkov’un çabasının, insanlar arasında sevgiyi yaymaya çalıştığını söyleyebilirim.Çok kez genç köylüleri, şiddet eylemlerinin yanı sıra devrimden döndürdü.’’
Sofya’nın eleştirileri ve nüfuzlu arkadaşları sayesinde Çertkov’a


63

karşı alınan kararlar geri çekildi. Tolstoy 15-Nisan- 1909 da Günlük’üne ‘’ Çertkov’u özlüyorum’’ diye yazıyordu. Ve üzülüyordu. Sofya kocasının üzüntüsünü gördükçe endişeleniyordu. Çok sinirli olmuştu. Hiçbir yere sığamıyor bir yerde on dakikadan fazla oturamıyor, konuşulanları dinlemiyor, bir kitap okuyamıyor. Kollarını kavuşturup beklerse sefalet ve hastalığın ailesini mahve-deceğini düşünüyor geceleri uyuyamıyordu. Vakit geçsin diye fo-toğrafçıları çağırıyor, fotoğraf çekmekle ilgileniyordu. Evin içinde işi hiç bitmiyor, birinden birine koşturuyor, devamlı söyleniyordu.
Tolstoy, sakin bir halde bekliyordu. Karısının evin içinde oradan oraya, bir işten bir işe koşturmasını, merhametle öfke arasında gidip gelerek izliyordu. Sofya’ya söyleyeceği çok şeyi vardı!. Ama bir şey dese, Sofya ağzını açacak, konuşmaları kavgayla son bulacaktı. Huzurunu kaçırmadan içindeki sıkıntıyı atmak için ölümden sonra ele geçecek olan mektuplar yazmaya başladı.
‘’ Bu mektup eline geçtiğinde ben hayatta olmayacağım. Yıllar süren evlilik hayatımız boyunca, özellikle ilk zamanlarda sana karşı yaptığım hatalardan ötürü beni affet. Seni affedeceğim hiçbir şey yok. Sen, sadık bir eş, mükemmel bir anne oldun. Annenden doğduğun gibi kaldığın, değişmeyi istemediğin için, iyiye ve hakikate doğru ilerlemeyi reddettiğin için benim düşündüğüm şeylere zıt ve kötü ne varsa onlara inatla tutulduğun için, kendine ve başkalarına kötülük yaptın, kendini küçük düşürdün ve şu anda içinde bulunduğun acınası hale geldin’’ diye yazdı Sofya’ya.
13-Mayıs- 1909’da yazdığı bu mektup müsvedde olarak kaldı.
Sofya, diğer kent kadınları gibi her sene bir çocuk doğurdu. Tolstoy ailesinde on iki çocuk doğdu – bunun beşi küçük

64

yaşlarında öldü- Sofya evlatlarını emzirerek büyütmüştür. O da şöyle yazacaktı günlüğüne:
‘’ Benim aziz erim. Seninle bütünleşemedik. Benden istediklerini sana veremediğim için beni bağışla. Çünkü sen özgürlük istiyorsun. Benim arkamda büyük bir ailenin mesuliyeti var’’
Tolstoy, Haziran ayında Koçeti’ye damadı Sukotin’in evine gitti. Sofya, Dr. Makovitski, Gusev bir de hizmetçi eşlik ediyordu. Garda, malikaneye götürecek bir gezinti arabası bunları beklemek-teydi. Tolstoy geçerken köylüler selam veriyorlardı.’’ Onların yerinde olsam, bu koca malikanelerin sahiplerine görür görmez tükü-rürdüm’’ dedi Gusev’e. Ve ormanda dolaştıktan sonra Günlük’üne şunları yazdı ‘’ Halkta içler açısı bir yoksulluk; buna bağlı alçalma hissi var. Çalışmaktan sersem olmuş, yırtık giysiler içinde aç köleler. Buna dayanamıyorum.’’
Tolstoy, yüksek hayattan sıkılırdı. Tahta üstünde yatar, et yemekten çekinirdi. Geniş halk kitlesinin, özellikle Rus kentlisinin yoksul perişan vaziyeti onu çok kederlendiriyordu. Bütün serve-tini kentlilere bağışladı. Her haliyle onlar gibi yaşamaya başladı. Köylüler gibi giyiniyordu. Tek değişmeyen tarafı, bıkıp usanmadan yazmasıydı.
Tolstoy, Sukotin’in evinde mutluydu. Öyle ki; Sofya, Yasyana Polyana’ya tek başına dönmek durumunda kaldı. Aslında Tanya, Tula’da kalması yasaklanmış olan Çertkov’un Koçeti yakınlarında-ki bir kasabaya yerleşmeye çalıştığını annesinden saklamıştı.
Sonunda Çertkov Koçeti’ne yakın Suvorova kasabasına yerleşti. Yıkık dökük küçük bir evde kalıyordu. Tolstoy bunu öğrenir


65

öğrenmez, yaşlılığını hiçe sayarak atına binip ormanın içinden Çerkov’un evine gitti.
Manevi bir coşkuyla çok kez Suvorova’ya gitti. Sofya’ya ‘’ dönüşüm geçikebilir’’ diyordu. Sofya ise buna çok sinirleniyordu.
Tolstoy, istemeye istemeye Yasyana Polyana’ya döndü. Dönmesiyle kavga başladı. Sofya, Çertkov’la görüştüğü için suçladı. Tolstoy’un Stockholm’de yapılacak olan Dünya Barış Kongresi’ne katılmaya karar vermesine de kızdı.
‘’Kimsenin söylemeyeceği şeyleri söyleyeceğim. Güzel bir şey bu’’’’ diye karısına açıklama yapıyor, anlamasını sağlamaya çalışıyordu. Sofya, ona, bu yaşta o kadar uzaklara gitmemesini söyledi. Bu yolculuğun, konferansların, resepsiyonların sebep olacağı yorgunluktan endişe duyması normaldı, ama her zaman olduğu gibi tartışmada normal olamıyor, bağırıp çağırıyor, ağlıyordu. Bedensel ağrıları oluştu. Bunlar sinir ağrılarıydı ve kocasını sorumlu tutuyordu.
‘’Gitmesen ne olur ki? ’’ ‘’Gitmem gerekiyor.’’
‘’ Beni öldüreceksin!’’
Saşa, babasının kararından caymaması için cesaretlendiriyor-du.Bunu da sadece annesine zıt gitmek için yapıyordu.
Tolstoy, ne yapacağını bilemiyordu ama sırf üzerine düşeni yapmış olmak için Stockholm delegelerine hitaben, Hıristiyanlığın, askerlik hizmetiyle bağdaşmayacağına dair bir makale yazdı.


66

§


Tolstoy şöyle yazacaktı ‘’ Beni uyandırdılar. Sofya gece uyumamış, odasına gittim. Saçma sapan bir şey oldu. Sofya, Dr. Makovitski’nin onu zehirlemiş olduğunu iddia ediyordu. Olmayacak şeyler. Yoruldum artık kendimi hasta hissediyorum. Normal tavır takınmanın imkanı yok.Gitmeyi düşünüyorum. Ve çok arzu ediyorum. Benim burada olmam Sofya’yı rahatsız ediyor. Fedakarlık yapsam da olmuyor. Tanrım bana yardım et. Tek istediğim senin istediğini yapmak.’’
Sofya, Tolstoy’dan sadece kongreye gitmekten vazgeçmesini değil,kendisini, 1881’den önce ve sonraki eserlerinin mirasçısı yapmasını istiyordu. Tolstoy razı gelmeyince, Sofya öfkelendi, hüngür hüngür ağlamaya başladı. Tolstoy odasına dönünce, bir süre düşündü ve İsveç’lilerin davetini geri çevirmeye karar verdi.
Sofya biraz iyileşti, Saşa annesine boyun eğdiği için babasına kızdı.. Tolstoy evde yine gürültü çıkacağını anladı. Dr. Makovitski bacağına masaj yaparken ona şöyle dedi:
‘’ Bu evden kaçmak, yurtdışına gitmek istiyorum. Pasaport işi nasıl halledilir? Kimsenin bir şeyden haberi olmaması gerek.’’
29 Temmuzda, Şamardino Manastırı’nda rahibe olan kız kardeşi, Maşenka Tolstoy geldi. Bu, dindar yaşlı kadına saygı duyan, Sofya’yı sakinleştirdi. Başka konuklarda birkaç günü veya haftayı Yasnaya Polyana’da geçirmek için geldi. Tolstoy, rahatsızlığına rağmen ressam Repin ile sanattan; milletvekilleri ile tarım reformun-dan; Rus fizikçi Tsinger’le matematikten konuşmayı yeğledi.

67

Bir Ağustos akşamı, Goldenweiser ile satranç oynarken, bir komiser birkaç polisle Lev Tolstoy’un kapısını çaldı. İçişleri Bakanı’nın emriyle yazarın sekreteri Gusev’i tutuklamaya gelmişti. Tolstoy, tutuklama emrini görmek istedi. İmzalı ve mühürlü kağıt kendisine gösterildi. ‘’Devrimci propaganda yaptığı ve yasak kitaplar yaydığı’’ gerekçesiyle, Gusev iki yıllığına Çerdin’e sürülmüştü. Lev Tolstoy, Gusev’in bavulunu hazırlamasına yardım etti. Rahibe Maşenka Tolstoy şaşkındı; başını sallıyor ve komisere, ‘’Yazıklar olsun! Bu kadar iyi bir insanı neden tutukluyorsunuz?’’ Polisler, Gusev’i götürdükten sonra Tolstoy, odasına çekildi.
5-Ağustos’ta Günlük’üne, şu satırları ekledi:’’ Dün, polisler gelip Gusev’i götürdüler… Bugün bu konuda bir itiraz yazdım’’
Bu itiraz metni birçok gazetede yayımlandı. İçişleri Bakanı, Tula Valisi bünyesinde çalışan memurların iş görme tarzından duyduğu rahatsızlığı Valiye iletmesi için emniyet müdürünü görevlendirdi. Gönderilen yazıda şöyle deniliyordu:
‘’Gusev’in tutuklama işini Tolstoy’un evine polis göndererek ve sanığa bavullarını hazırlaması için saat vererek yapmanız yerel otoritelerin davranış biçimine uymuyor. Bu tutuklama karakolda yapılabilirdi. Tolstoy’un evine polisin gitmesi sadece onun rekla-mını yaptı ve hükümetin keyfi yönetiminin kurbanı olarak, gazetelere yansıdı.’’
Çarizm ve Rusya’nın bütün resmi daireleri, Tolstoy’un, ister halk arasında, isterse de beynelmilel nüfuzu karşısında kendilerini çok zayıf hissediyorlardı.Çünkü Tolstoy ister edebi istersede dini-felsefi ve publisistik eserleri, ciddi sansür engeliyle karşıla-şırdı. Halkın çıkarlarını savunan her sözünü her fikrini halktan

68

gizlediler. Büyük yazarı halkın gözünden düşürmek için tedbirler düşünülürdü.
Gusev’in tutuklanması, Tolstoy’un, Çertkov’u görme isteğini artırdı. Bu isteğine karşı Sofya sonunda boyun eğdi. Hatta sürgün-deki müridin yaşadığı Moskova yakınındaki, Krekşino seyahati için kocasının bavullarını hazırladı.
Ve Çertkov’lara ulaştığı ertesi günü, Çertkov ailesinin çevresinde, Tolstoy hayranları onu görmek için bekliyordu. Onlar için Tolstoy bir azizdi.
Tolstoy’un tek maksadı, yoksulları rahata çıkarmak, onlara yardım göstermek, onların kazanmasını sağlamak, çocukları okula yazdırmak, yurtsuzlara sığınacak yer bulmaktı. Bütün bu iyi niyet-leri sonucu Tolstoy sağlığında ölmezlik kazanmış,halk haklı olarak ona aziz hatta peygamber gibi yanaşıyordu.
İlk günler felsefi ve pedagojik konuları irdelemekle geçti. Çertkov’un evinde efendiler ve uşaklar aynı masada oturur birlikte yemek yerlerdi.
Sofya ise kocasının, Çertkov’la buluşmasına izin verdiğine piş-mandı. Sofya’da, Kreksino’ya gitti. Sofya’yı samimiyetle karşıladı-lar. Buraya gelirken ayağını burkmuştu, acısı onu sinirli yapıyordu. Burada gördükleri onu rahatsız etti. Sonraki günlerde öfkesi geçti ve buraya uyum sağlamaya çalıştı. Kocasının, Çertkov ve Saşa’nın teşvikiyle, 1 Ocak 1881 tarihinden sonra basılan tüm eserlerin halkın malı olacağı ve bütün el yazmalarını Çertkov’a bırakılacağı bir vasiyetnamenin hazırlandığını anlamıştı, onların yayınlanıp yayın-lanmamasına Çertkov karar verecekti.


69

Ertesi gün Tolstoy ve Çertkov, Saşa’yı Krekşino’da yazılan vasiyetnameyi avukat Muravyev’e götürmesini söylediler. Avukat birkaç kez okudu. Başını salladı.’’Bu vasiyetin hukuki bir değeri yok. İnsan mülkünü nasıl halka bırakabilir bilmiyorum. Kanunları ince-leyeceğim. Size yazacağım.’’
Tolstoy’un Moskova’da olduğu biliniyordu; gazeteciler,kame-ramanlar, meraklılar, hangi trenle döneceğini öğrenmek için sürekli telefon ediyorlardı. Bu ilgi Sofya’yı gururlandırıyordu.
Tolstoy ve yakınlarını götürmek için atlı iki araba geldi. Yazar, Sonya, Saşa ve Çertkov arabaya bindi. Sergey, karısı Maşa, Maklakov ve arkadaşları diğer arabaya bindi. Dr. Makovitski yurt dışında olduğundan Sofya, başka bir doktorun, Dr. Berkenheim’in yolculuk esnasında kocasına eşlik etmesini sağlamıştı. Sokakta insanlar dikilmişlerdi, araba ilerlerken kimi el sallıyor kimi şapkasını çıkararak selam veriyordu. Araba, Tula demiryolunun başlangıcı olan Kursk Garı’na vardığında Sofya ve Saşa binlerce insanın top-landığını görünce şaşkın gözlerle birbirlerine baktılar. Halktan, her insan vardı. Liseliler, üniversiteliler, yoksul kadınlar, süslü kadınlar, işçiler, askerler, kasketli siviller… Bir ses yükseldi. ‘’ İşte geldi! Lev Tolstoy’a saygılar. Yaşa, var ol!’’
Araba ilerlemekte zorlanıyordu. Çok kalabalıktı. Arabadan indiler. Tolstoy, akşayan karısının koluna girdi. Çertkov trene doğru yol açmaya çalışıyordu. Maklakov ve bir jandarma, Tolstoy’u orta-larına aldı.Gençler el ele tutuşarak, kalabalığa set oluşturdu. Garın girişinde kalabalık arttı, baskı çoğalmıştı. Kalabalığın içinde kalan Tolstoy, Sofya ve Saşa ezilme tehlikesindeydi! Genç bir kız:’’Dik-kat edin. Onları ezeceksiniz’’ diye bağırıyordu. İnsanlar vagonların tepesine ve direklere tırmanmıştı. Polis de fazlaca vardı. Yine de,

70

jandarma sayesinde Tolstoy ve Sofya trene binebildiler. Tolstoy solgun, yorgun bir halde, iki büklüm olmuş, sendeliyordu; sonuna kadar dayanmak için gücünü topladı. Sonunda hepsi vagonda bir araya geldi. Tolstoy, kendini koltuğu attı ve gözlerini kapattı. Tehlike geçtikten sonra Sofya:’’ Bizi krallar gibi karşıladılar!’’ diye yineleyip duruyordu.
Çertkov, melon beyaz şapkasını yelpaze gibi sallıyordu.
Dışarıda ki kalabalık hala bağırıyordu. ‘’Yaşa! Var ol!’’
Çertkov’un önerisi üzerine Tolstoy pencerede göründü. Uğultu arttı. Aradan seçilen ‘’Sessizlik! Sessizlik! Lev Tolstoy ko-nuşacak!’’bağrışmaları duyuldu.
Tolstoy:’’ Teşekkürler… Böyle bir çoşku beklemiyordum. Bu sevgi gösterisi beni çok etkiledi…Teşekkürler!...’’
‘’Biz teşekkür ederiz! Yaşa! Yaşa! Var ol! İyi yürekli Lev Nikolayeviç’imize binler teşekkürler!’’ diye cevapladı kalabalık.
Kameralar çekime devam ediyordu. Tren hareket etti. Vagonun penceresinde ayakta duran Tolstoy, kalabalığa el sallamaya devam ediyordu. Bu sevgi gösterisi karşısında çok duygulandı. Şaşırmıştı. Mutlu bir halde koltuğa oturdu.
Tula’da kalması yasak olan Çertkov daha ileriye gidemedi, Serpukhov Gar’ında indi. Tren yeniden hareket edince Tolstoy dinlenmek için uzandı. Nabzı yavaşlamıştı, doktor bile endişelendi. Bir müddet sonra gözlerini açtı, konuşmaya çalıştı ama dili dolandı. Devamı gelmeyen birkaç kelime mırıldandı Onu, garın önünde bekleyen bir arabaya taşıdılar. Yol boyunca, ‘’Musa… Pygmalion…Musa, Musa…’’ diye geveleyerek boşluğu baktı.

71

Bayılmıştı.
Sofya, üzerini örtüyor, ellerini ısıtıyor vre sessizce ağlayarak dua ediyordu. Tolstoy, Yasyana Polyana’ya geldiğinde hala sayıklıyordu.
Doktor,’’ Sıcak su şişeleri, vantuz, başına buz!’’ istedi.Saşa’nın yardımıyla hastayı soymaya başladı. Sonya, öleceğini düşünmeye başladı. Eğer Lyovoçka ölürse etrafını saracak düşmanları düşündü Lyovoçka ölürse kendisi ortada kalacaktı. Kimse onu dikkate alma-yacaktı. Merhumun Günlük’lerinden yararlanıp onu kötüleyecek-lerdi. Yorgunluktan ve korkudan ne yapacağını bilemeyen Sofya, yatağın etrafında dolanıyordu.
‘‘Lyovoçka! Lyovoçka! Anahtarlar nerede?’’ Tolstoy:’’ Anlamıyorum…Neden?’’
‘’El yazmalarını koyduğun kasanın anahtarı!’’ Saşa:‘’Anne rahat bırak onu, rica ederim!’’
‘’Anahtarları almam lazım. Ya ölürse…Ya el yazmalarını çalarlarsa!...’’
Saşa: ‘’Kimse onları çalmayacak.onu rahat bırak!
Doktor hastaya sıcak suyla lavman yaptı, bu Tolstoy’u hemen kusturdu. Bir de damardan iğne yaptı. Sofya titrek sesle:’’Artık bitti!’’
Ama geç saatlerde, Tolstoy kendine geldi. Ertesi sabah Günlük’üne söyle yazdı.


72

‘’Yolculuk, dev kalabalık beni neredeyse eziyordu. Çertkov beni kurtardı. Sofya ve Saşa için korktum. Bir arabaya bindiğimizi hatırlıyorum ama sonrasını,ertesi günün sabahına kadar ne olduğunu hatırlamıyorum. Saçma sapan konuşmaya başladığımı, ardından da bayıldığımı söylediler. Böyle ölmek ne kadar tatlı olurdu!’’
Ve birgün sonra at binmeye başladı. Birkaç gün sonra da makale ve mektuplarını yazmaya devam etti. Ona ‘’Rusya’nın Devi’’ diye hitap eden ve ‘’ Öğretilerinizin savunucusu’’ diye imzalayan, tanımadığı birinden, mektup almıştı. Bu Mahatma Gandi’ydi. Tolstoy, ona bir cevap mektubu yazdı.
Bu arada Çertkov Moskova’da boş durmuyordu. Avukat Muravyev’e yeni bir vasiyetname taslağı hazırlamasını ısrar ediyordu. Birçok metin taslağı yazdı ve Strakhov, bunları Tolstoy’a götürmek üzere Yasnaya Polyana’ya gitti. Tolstoy’a, avukatın hazırladığı kağıtları gösterdi. Ama Tolstoy fikir değiştirmişti. Vasiyet fikrinden vazgeçmenin daha iyi olup olamayacağını düşünüyordu ‘’Bu iş beni bunaltıyor Eserlerimin yayılmasını şu veya bu şekilde sağlamak gerekli değil. Mesela İsa’yı ele alın – İsa’yı benimle karşılaş-tırmak ne kadar tuhaf olursa olsun- birinin, düşüncelerini kendine mal edeceği kaygısı duymadı; onları, çekinmeden söyledi ve onlar için çarmıha gerildi. Ve bu fikirler kaybolmadı. Şu var ki, hiçbir söz, hakikatı ifade ettiği sürece ve onu söyleyen kişi kendi hakikatına inandığı sürece kaybolup gitmiyor…’’ dedi Strakhov’a. Bunun üzerine Strakhov, miras konusunda kanunun kurallarına uymazsa, telif haklarının ailesine geçeceğini anlattı.
Karar verebilmek için odasına çekildi. Bir saat sonra Strakhov’a kararını bildirdi. Telif haklarını güvendiği kızı Saşa’ya ‘’halk yara-rına’’ onlardan vazgeçmesi koşuluyla bırakacaktı. Bu tedbir tüm

73

eserlerini kapsayacaktı.
Yeni düzenlemeyi öğrenen Saşa, buna layık olmadığını bu hak-lardan vazgeçmesi halinde annesinin, ablasının ve erkek kardeşle-rinin kendisine kızacağını söylesede, babasının ısrarına dayanama-yarak kabul etti. Tolstoy, kızına, ölümünden sonra yayımlanmamış eserlerinin satışından elde edeceği parayla, Sofya’dan Yasyana Polyana’daki arazileri satın alacağını ve bunları köylülere bağışlaya-cağına dair söz verdirtti. Strakhov, bundan memnun olarak oradan ayrıldı.
Kasım ayında, Strakhov, Goldenweiser’la beraber geri geldi ve telif haklarının yasal mirasçısı olarak Aleksandra Lvovna Tolstoy’un (Saşa) anıldığı en son metni getirdi. Tolstoy hariç herkes uyuyordu. Gelenleri odasında ağırladı, belgeleri okudu ve kopyaladı. Kulağı sürekli kapıdaydı Sofya’nın uykusu hafifti, elinde lamba ile gelebilir, arkasından iş çevirenleri görebilirdi.
Tolstoy, kötü bir davranış hissi içindeydi ama belgeyi imzaladı. Strakhov ve Goldenweiser’de yan tarafı imzaladı ve Strakhov Moskova’ya götürmek üzere onu çantasına koydu. Olanlardan habersiz olan Sofya ertesi gün misafirlere çok iyi davrandı. Strakhov, Sofya’nın bu tutumu karşısında eziklik duydu ama dün akşam kendi deyişiyle ‘’ Tarihsel sonuçları olacak bir görevi’’ çok iyi bir şekilde yerine getirdiği düşünerek teselli buldu. Ocak 1910’da Saşa hastalandı. Zatürre olmuştu. Kan kusmaya başladı. Tolstoy, kızının baş ucunda saatlerce oturuyordu. Kızı su içmek istediğinde; titreyen eliyle ona bir bardak su veriyordu.
Saşa, ancak, Mart ayında ayağa kalkabildi. Verem olabilir şüp-hesiyle doktorlar, iyileşme süresini Kırım’da geçirmesini önerdiler.

74

Babasından ayrı kalma fikri onu korkuttu ‘’Ya onu tekrar göremez-sem’’diye düşünüyordu. Saşa’yı ikna ettiler. En iyi arkadaşı Varvara Feokritova’yla birlikte gitmesine karar verildi. 13- Nisan’da yola çıktılar, ayrılırken, Tolstoy ağladı ‘’Ne yapacağımı bilmiyorum. Saşa gitti. Çalışmalarımda bana yardım ettiği için değil, ruhumdan ötürü onu seviyor, onu özlüyorum.’’
Saşa’nın gidişinden sonra, Tolstoy,Yasyana Polyana’daki havanın daha katlanılabilir bir hal aldığını fark etti. Kızının ve Çertkov’un yokluğu Sofya’yı daha bir sakinleştirmişti. Ama hala sağlığından şikayet ediyordu. Giysiler dikiyor, oğullarının masrafından dert yanıyor, kocasının tüm eserlerini yayınlamak için çırpınıyor, günlük yazıyor, ailenin sıkıntılar içinde perişan olacağını söylüyordu ama bu dert yanmalar ve hareketlilik alışılmışın dışına çıkmadığı için Tolstoy rahatsız olmuyordu. Saşa’yla devamlı mektuplaşıyor; çalışmalarını, onu çok sevdiğini uzun uzun anlatıyordu. ‘’ Kalbime o kadar yakınsın ki,sevgili Saşa, sana yazmadan edemiyorum.’’ 24-Nisan-1910.’’ Bugün senden bir mektup gelmedi sevgili Saşa, ama yine de ben sana yazmak istiyorum. Orada neler yapıyorsun. Ruhsal huzura kavuşmayı Tanrı’dan iste. Bu önemli.’’
Havalar ısındıkça, dünyanın değişik yerlerinden Yasyana Polyana’ya ziyaretçiler geliyordu. Tolstoy onları ağırlamak için ça-balıyordu. Bazen ‘’Toplumsal adaletsizlik’’ fikri ruhunu sarıyor, başını ağrıtıyordu. Odasına kapanıp, Günlük’üne yazıyordu:’’Akşam yemeği yemedim. Kendilerinin ve ailelerinin açlıktan ya da soğuktan ölmemesi için çabalayan insanlar arasında sürdüğüm lüks yaşamın doğru olmadığını biliyorum ve bu bana acı veriyor.’’
Tolstoy’un her gün mutsuz olmak için bir sebebi vardı. Bu sebep bazen teröristleri ihbar etmek için polisten para alarak

75

muhbirlik yaptığını söyleyen genç bir öğrenciydi; bazen ona sitem eden bir devrimciydi; bazen onu babadan kalan mirası yiyen, zengin gibi yaşamakla suçluyan bir Tolstoycu; bazen, onu sevindire-ceğini düşünerek, Hıristiyan uygarlığa duydukları sempatiyi dile getiren Japon’du.
İki japon, gramofonu göstermek için gittikleri köyde – bir akşam, Lev Tolstoy’a eşlik ettiler. Köylüler yıkık dökük evlerinden çıkıp,kasabanın meydanında toplandılar.
Gramofondan, bir orkestranın, neşelendiren sesi yükseliyordu. Köylüler şaşkınlıkla izliyorlardı. Ardından, Tolstoy’un çoştur-masıyla, dans yapmaya başladılar. Japonların hoşuna gitti. Onlar gittikten sonra Çertkov’un oğlu ile yazar Sergeyenko geldi. Ona, en sevdiği, dostunu anımsatan, iki kişiyi görünce, duygulanan Tolstoy, Günlük’üne şöyle yazdı ‘’ Çertkov’un soluğunu hissettim. Güzel bir duygu.’’
Sofya, Çertkov hakkında, anılarına şöyle yazacaktı,
1884
ÇERTKOV
1884 yılında, Lev Nikolayeiç’in yanına, uzun boylu, güzel, mert, her haliyle asil olduğu anlaşılan, biri geldi. Bu, Vladimir Qriqoryeviç Çertkov’du. Süvari alayında subay olan Çertkov,  Lev Nikolayeviç’in son eserlerini okuduktan sonra istifa etmişdi. Onun yeni idealleri ile yaşamaya çalıyordu. Onda keskin değişiklik başgöstermişti.
Süvari alayının görkemli subayının istifası, annesini derinden


76

üzmüştü. Lev Nikolayeviç Çertkov’u çok beğendi. Çerkov, Lev Nikolayeviç’in yazdığı ve hakkında fikir yürüttüğü her şeye samimi-kalpten, derinden perestiş ederdi. Lev Nikolayeviç, ömrünün sonuna kadar Çertkov’u sevdi ve yüksek kıymetlendirdi. Çetkov, Lev Nikolayeviç’in kaleminden çıkmış bütün eserleri okuyor onun günlüğünden kayıtlar tutuyor ve bunların hepsini İngiltere’de yap-tırdığı taş evde saklıyordu. Önceleri, Lev Nikolayeviç’in, bu kadar el yazması, mektup ve günlüğünün Çertkov’da olması beni çok üzüyor ve ona karşı içimde bir çekememezlik hissi oluyordu. Ama şimdi ölümün yakınlığını ve çocuklarımın babalarının el yazmala-rına ilgisini görünce bunun yersiz olduğunu anladım.
§
Biryukov, bir sabah kahvaltı için yemek odasına girdiğinde Sofya ile göz göze geldi.
‘’Günaydın, Sofya Andreyevna. İyi uyudunuz mu?’’
‘’Beni kandırdınız. Çertkov’la birlikte komple kurdunuz.Onun bana ve aileme karşı entrikalarını biliyorsunuz, yine de dostum-muşsunuz gibi numara yapıyorsunuz’’
‘’Hayır’’ dedi. Böyle olmadığını söylemedi.Ama itiraz da etmedi.
‘’Hizmetçilerle tek tek konuştum. Bazı söylentilerden bahsetti-ler. Sizi de ormanda görmüşler, arkamdan planlar yapıyormuşsu-nuz. Size dost oldum. Karşılığında bir şey beklemediğim bir dost-luktu bu’’
‘’Size, asla komplo kurmadım. Ama bana inanmayacağınızı


77

görebiliyorum’’
‘’Sizden iğreniyorum’’ dedi, odadan çıktı.
Aslında, Biryukov sadakatle davranmıştı. Tolstoy’a, Çertkov’a, Sofya’ya samimi konuşmuştu. Ama şimdi herkes onu sahtekar sanıyor. Bütün kötü belgelerde onun adını görüyorlar, ama onu oraya o yazmamıştı. Yine de Tolstoy’u suçlamıyordu.
Aile içinde bir geçimsizlik yaşanıyordu. Biryukov bu işin gizlice yapılmasını beğenmedi. Ona göre Tolstoy tüm aileyi toplamalı ve isteklerini onlara söylemeliydi. Andrey, ailenin maddi çıkarlarını korumak istiyordu. Kardeşi Lev’de onun gibi düşünüyordu. Birgün babasının çalışma odasına girip: ‘’Annem sinirleniyor. Bir vasiyet yazıp yazmadığını bilmek istiyor.’’ ‘’Cevap vermek zorunda değilim.’’ Andrey kapıyı çarparak çıktı. Kırım’dan iyileşerek dönen Saşa, iki kardeşi ve annesi arasında kalan babasına üzülüyordu. Tolstoy işkence çekiyordu.
§
Bir Ağustos akşamı, Tolstoy, Dr. Makovitski ve Biryukov terasta oturuyorlardı. Sofya, elinde bir defterle geldi.Kocası onu görünce kaskatı kesildi.
‘’Sanırım arkadaşların, senin, erkekleri kadınlara tercih ettiğini biliyorlardır’’ diyerek kocasını kışkırttı.Makovitski bu lafı duyunca çok utandı. Tolstoy, öfkeli bir sesle, onu tersledi. Ama Sofya dur-madı. ‘’ Senin eski günlüklerini okuyorum. Arkadaşlarına da bir şey okuyabilir miyim?’’
Biryukov böyle konuşmalara tanık olmaktan nefret ediyordu,


78

ama ne yapanilirdi? Tolstoy’un yüzü değişti. Gözlerini başka yöne çevirdi. Sofya okumaya başladı: -Bunu 29 Kasın 1859 tarihli günlüğünden alıntı yaptı- ‘Asla bir kadına aşık olmadım…Ama pek çok kez bir erkeğe aşık oldum’.
‘’İnanabiliyor musunuz?Şimdi şunu dinleyin:’’ ’ Benim açımdan aşkın ana belirtisi sevdiğini inciltme, onu hoşnut edememe kaygı-sıdır. İbneliğin ne olduğunu bilmeden önce bir erkeğe aşık oldum ben; ne olduğunu öğrendikten sonra bile bu olasılık hiç aklımdan geçmedi. Hayalime şehvani duygular getirmedim. Getirmek beni tiksindirirdi’
Dr.Makovitski:’’Tamam o zaman! Kendisi açıklamış. Bu kadar yeter. Dinlemek istemiyoruz.’’ Makovitski’nin sesi kızgınlığını belli ediyordu.
Sofya:’’ Devam edeceğim Duşan Makovitski. Bunlar merak uyandırıcı’’
Tolstoy’un sıkıntısı belli oluyordu. Ayağa kalktı. İzin isteyip gitti..
Dr. Makovitski Sofya ‘ya dönüp, ‘’İyi mi yaptınız? Terasında rahat oturamadı’’ dedi.
Sofya:’’ Gerçeğe parmak bastığımın farkında. Yoksa neden Çertkov’un, peşinde dolaşsın ki?’’
Sofya, hiddetli bakışlarını etrafta gezdirdi. Sonra çekip gitti. Sofya, son zamanlarda, ormanda kocasını takip ediyor. Köylü çocuklarına bile kocasını Çertkov’la görüp görmediklerini soruyor.
Dr.Makovitski, terasta ellerini arkaya dolayıp köşeye kadar

79

yürüdü,durdu, ormanı seyretti, sonra Tolstoy’un odasına gitti. Muayene etti. Kalp atışları düzensizdi, nabzı yükselmişti. Tolstoy:’’ Beni öldürmek istiyorsa, ölmem yakındır, söyleyin’’ dedi.



§
Tolstoy, masasında yazı yazarken uyuyakaldı. Saşa, uyandırmak istemez, 6 Ağustos tarihli yazdıklarına göz atar.
‘’Bir mektup bırakarak gitmek istiyorum, bunun Sofya için daha iyi olacağını düşünsem de onun için endişeleniyorum.’’
Saşa, babasının Günlük’ünü gizli okuduğu için huzursuzdur. Eli titremektedi. Yine de sayfayı çevirip okumaya devam eder: ‘’ Yardım et bana Tanrım. Yardım et. Hiç olmazsa ömrümün bu son günlerimde sana hizmet etmeme, sadece senin için yaşamama yardım et.’’
Annesinin görmesinden korktuğu için Saşa günlüğü kapatır. Annesinin isteri krizine girmesine katlanacak güçü yoktu. Kardeşleri Andrey ve Lev, babalarının el yazmalarının ortaya çıkması ihtimalinden tedirgindir. Onlar gizli vasiyetnameden korkuyorlar. Tolstoy’un aklının yerinde olmadığını söyleyerek iyi bir doktor bulmaktan söz ediyorlar. İkisi de paragöz. Yaşadıkları lüksü kaybetmek istemiyorlar. Tolstoy ile SoFya’nın mücadelesinin farkında olmayan yok. Bu mücadele karı-kocanın sağlıklarını da kötü yönde etkiliyor. Sofya, isterik davranıyor, nabzı 140 lara çıkıyor. Tolstoy bazı günler yürüyemiyor, bitkin, ayakta duramıyor, aklı


80

karışık. Ama nasıl oluyorsa – Saşa buna şaşırıyor – öğleden sonraları Delir’eye biniyor.
Tolstoy, daima olumlu davranmayı tercih ediyordu, ona deli deseler bile, bu böyleydi. Tanya, babasının evinde olan son geçim-sizlikleri duyup ziyarete geldi. Tanya buradayken, Tolstoy rahatlıyor. Onun herkesin üstünde olumlu bir etkisi var. İyiliksever oluşu seviliyor. Varvara, Saşa’ya ‘’Kardeşin öyle nefis bir budala ki; herkesin kendisini zeki hissetmesini sağlıyor. Bu yüzden çok seviliyor’’ dedi bir yemekte. Sonunda Yasyana Polyana^daki ortam Tanya’yı da sıktı. Herkesin Koçeti’ye gelmesini istedi. Sukotin’in neşeli muhabbeti çocukların cıvıltıları, havası ve Fransız mutfağı iyi gelecekti. Hem Koçeti’nin şimdi Çertkov’un uzağında olması avantajı da var. Sofya’ya kendisini iyi hissetmesini sağlayabilir.
Fikir alışverişinden sonra herkes gitmeye karar verdi. Ağustos ortasında aile iki arabayla yola çıktı. Saşa, Varvara ve Makovitski ile bir arabada Tolstoy, Sofya Tanya ve hizmetçi diğer arabada yolculuk ediyorlardı. Atların çektiği bu arbalarda üç gün her şey güzel gitti. Sofya, aylardır böyle rahat olmamıştı. Tolstoy’la arasında kötü bir söz geçmedi. Koçeli’ne mutlu vardılar. Fakat Ağustosun on sekizinde yerel gazetede İçişleri bakanının, Çertkov’a Tula’da sürekli oturma izni verdiği yazdı. Sofya, oturma odasına gazeteyi elinde sıkarak geldi.’’Çertkov’un öldürülmesini istiyorum. Ya o ölecek ya da ben.’’ Tolstoy’un yüzü kireç gibi oldu.
Sofya, sert sert baktı, sonra tahta zemine sertçe düştü, başını kenara çarptı. Hizmetçilerden biri çığlık attı. Dr. Makovitski Sofya’nın yanına gitti hemen nabzını ölçtü.’’ 140. Ciddi değil. Sofya! Sofya! Aç gözlerini!’’


81

‘’Göğsüm… Çok ağrıyor!’’
Gözlerini kapadı arkaya devrildi. İyi rol yapıyordu. Tanya:’’ Ölüyor mu?’’ diye sordu.
‘’Düzelecek’’ dedi Doktor.
Tolstoy, derin bir merhamet duygusuyla yanaşıyordu.’’Sofya ile ilişkimiz, hergün daha da kötüleşiyor. Onda sadece bencillik var. Bu hastalık derecesinde. Makovitski ve Saşa onun hasta olduğunu kabullenmiyordu’’ diye günlüğüne yazacaktı.
İki uşak, Sofya’yı odasına taşıdı. Yatakta oturtuldu, her tarafına yastıklar konuldu. Saşa, babasıyla birlikte yatağın kenarına oturdular. Tolstoy, hiçbir şey söylemiyordu. Sofya, kısa bir süre sonra kendine geldi. Çertkov tarafından fotoğraflarının çekilmesine bir daha izin vermemesini istiyordu.
Sofya:’’Çertkov’un çektiği resimlerin Rusya’nın sıradan gazete-lerinde görünmesi aileyi rahatsız ediyor. Biraz gururlu ol.’’
Tolstoy, Çertkov tarafından fotoğraf çekilmesine bir daha izin vermeyeceğini söyledi. Ama Çertkov’a mektup yazabileceğini söylemesi Sofya’yı çileden çıkardı.
Sofya, Koçeti’de günlerce yataktan çıkmadı. Sürekli çay ve sıcak çikolata içti, sapıklık var mı diye kocasının ilk roman ve hikayelerini elden geçirdi. ‘’Çocuklukta’’ geçen Sergey adlı adamın tanımını buldu. Kocasını odasına çağırarak o bölümü gür bir sesle okudu.
Bir sabah Saşa’yla çay içerken, Sofya:’’ Nasıl oluyor da, şişko, kel kafalı adamı tercih eciyor?’’

82

Saşa:’’Babam seni hala seviyor anne.Yoksa kalmazdı!’’
Sofya: ‘’Voronko’da suya gireceğim zaman çırılçıplak ayakta dururdum’’ dedi.’’Baban, birden karşıma çıkardı. Beni, otların arasına çeker, orada ırzıma geçerdi.’’ Konuşurken gözleri yuvalarından çıkacakmış gibiydi. Bu sözlerden Saşa hoşlanmadı. İnsan kızına böyle şeyler söylemezdi. Saşa, eğer Varvara olmasa, bu gergin günlere dayanamazdı.Varvara, onu rahatlatıyordu.
Bir gün Tolstoy, Saşa’yı sorguya çekti. Ona ‘’Varvara’yı sevdiğini düşünüyor musun?’’ diye sordu,
‘’Evet ondan hoşlanıyorum’’ ‘’Onu seviyor musun?’’ ‘’Onu seviyorum.’’
Tolstoy bunu duyduğuna sevinmiş gibiydi. Arkadaşlıklarının günahkârca olmadığını biliyordu. Sofya’nın iddia ettiği gibi Tolstoy sapkın biri değil; erkekleri sevmenin kadınları sevmekle her bakımdan aynı olduğunu biliyor, teknik bir nokta hariç.
§
Sofya’nın doğum günü ayın yirmi ikisindeydi. Tolstoy’un doğum günü de altı gün sonraydı, güzel bir kutlama yapılmalıy-dı. Sofya’nın altmış altıncı Tolstoy’un seksen ikinci doğum günü kutlaması için aile büyük bir masanın etrafında toplanmıştı. Ama Sofya’yla arasında bir tartışma çıktı. Tolstoy karısına karşı, Hıristiyanlığın idealinin, bekaret ve cinsel ilşkilerden uzak kalmak olduğunu savunmaya başladı.


83

Sofya:’’ Lev Nikolayeviç bugün seksen iki yaşına basıyorsun ama hala aptalın tekisin.’’
Tanya:’’ Bu mutlu günde böyle konuşmamalısınız. Kutsal kitapların söylediği gibi, bir aile olmanın mutluluğunu tadalım ve birbirimizi sevelim’’
Tanya, herkese geyik eti verdi. Sokotin de kadehlere beyaz şarap koydu.Ama Sofya susmak bilmiyordu: ‘’ On üç çocuğu olan bir adam bekaretin kutsal olduğunu ileri sürüyorsa bize hakaret etmiş olur. Özellikle bu adam Tanrı bilir kaç kadını veya erkeğin koynun-da yatmışsa. Utanç verici Lev Nikolayeviç. Böyle konuşmaktan utanmalısın.’’ Laf lafı açtı, eski olaylar tekrarlanmaya başladı; mülk paylaşımı, telif hakları,Çertkov, her şey ortaya döküldü.
Akşam yemeğinden sonra Saşa, babasını ortamdan uzaklaştırmak için parka götürdü. İçi ördek dolu küçük bir gölün kıyısında oturdular. Uzaklarda güneye doğru uçan bir kaz sürüsünün ötüşü duyuluyordu. Tolstoy:’’ Gidecekleri yönü tam olarak biliyorlar. Ve bunu düşünmeleri gerekmiyor. Kıskanıyorum onları.
Saşa:’’İşin acı tarafı, annemin seni seviyor olması’’
Tolstoy:’’ Annenin bana duyduğu şey aşk değil. Aşk gibi sahip-lenici ama nefrete yakın. Onca yıl çocukları onu meşgul etti, kendi bencilliğinden kurtuldu. Ama artık geçti. Şimdi onu kurtaracak hiçbir şey yok. O beni mahvetmek istiyor.’’
Sofya, artık Koçeti’de kalmak istemedi. Ona kötü muamele yaptıklarını söylüyordu. Sofya hayatını bir dram olarak görmeyi sürdürüyordu. İki gün sonra Yasnaya Polyana’ya gitmek üzere Koçeti’den ayrıldı.

84

Tolstoy, Saşa’nın annesiyle gitmesini istemişti. Tolstoy burdan gitmek istemiyordu. Koçeti’de mutluydu, eğleniyordu. Sukotin’le satranç oynuyor, parkta yürüyor, her sabah Rousseau, her gece Pascal okuyordu. Mektuplar yazıyor, Çertkov’un gönderdiği tas-lakları düzeltiyordu.Sofya’dan ayrı kalmak iyi gelmişti ona. Ama Sofya eve döndüğünün ertesi günü çıldırmış gibi Tolstoy’un odasına daldı. Tahrik olmuştu. Kocasının mobilyaları arasında, Çertkov ve Saşa’nın fotoğraflarını toplayıp yere attı. Yerlerine kendi fotoğraflarını astı sonra Çertkov’un evin içindeki şeytani ruhunu kov-sun diye bir rahip çağırdı. Papaz, odaya okunmuş su serpiştirdi. Kötülüklerden arınsın diye de dua etti. Saşa, inanmakta zorluk çekerek koridorda oturdu. Bir müddet sonra Sofya kapıdan dışarı, başını uzattı, yüzü kararmıştı.
‘’Babanın ne yapacağı umurumda değil Saşa. Her şeyi Çertkov’a bırakabilir. Bu önemli değil, çünkü kardeşlerinle bir olup vasiyeti bozacağım. Bu adamın gözü dönmüş, beni mahvedecek’’ dedi ve Koçeti’ye gitmek istediğini söyledi. Hemen hizmetçilere talimatlar verdi, hazırlanmasına yardım etmelerini istedi.
Koçeti’nde günler kötü başladı. Anlaşmazlık alevleniyordu. Tolstoy’a kızıyor, beddualar ediyor, eve sığamıyor, geceleri parka kaçıyordu. Kocasının ona ilgi göstermesini istemiyor,bağırıyordu. Tolstoy ise alabildiğine nazikti. Sofya yine de naz yapıyordu. Bu kaprislerine Sukotin dayanamadı, ‘’ Sofya Andreyevna, ne yaptığının farkında mısın? Hayatta Lev Tolstoy’un karısı olarak bir öne-miniz var, eğer o sizi terkederse tarih bunu sizin suçunuz olduğunu yazacak, yemin ederim haklı da olacaktır.’’
Tolstoy, durumun dayanılmaz olduğunun farkındaydı, eliyle karısının sırtını okşadı. Sofya, ağlıyordu. Büyük bir acı aileyle

85

birlikteydi. Bu tartışmalar arasında Tolstoy, biraz kitap okuyup yazmaya çalışıyordu. Sofya ise son iki gün hiçbir şey yemeden geçirdi.
Tolstoy’un, Vicdan isimli kitapçığından,
‘’ Alem-i muhabbet, yalnız insanın kendisi için, kendi ruhu için, fenalığa sabır etmek ve fenalığa mukabil iyilik için ehemmiyetli ol-mayıp ve belki yalnız iyilik ancak fenalığın yolunu kestiği ve ona mani olduğu ve o fenalığı daha ileriye götürmesine müsaade etmediği için de kıymete haizdir.’’
Peder, Hazreti İsa hazretine dahil olduğu zaman ‘Ya İsa! Bana karşı kabahatlı ve günahkar olan kardeşimi kaç defa affetmek lazımdır? Yedi defaya kadar mı?’ diye sordu. Hazreti İsa cevaben: ‘ Ben derim ki, yediye kadar değil belki yetmiş yedi defaya kadar affet. Fenalığa fenalıkla karşılık vermemek, sevmek demektir. Eğer insan buna inanırsa mesele kardeşinin yaptığında değil ve ancak ben ne yapmalıyım meselesindedir.’’
Sofya eve dönmek için ertesi gün oradan ayrıldı. Kocasına birkaç gün sonra gelmesini söyledi. Kırk sekizinci evlilik yıldönem-lerinde Yasnaya Polyana’da bulunmasını istiyordu. Tolstoy, onun yanında olacağına söz verdi ‘’. Yasnaya Polyana’ya gideceğim ve orada beni neyin beklediğini düşününce içimi bir korku sarıyor’’ diye Özel Günlük’üne yazdı Tolstoy.
Evlilik yıldönümü sabahı Sofya beyaz ipekten bir elbiseyle odasından çıktı. Saşa ve Varvara çok güzel olduğunu söyleyip öv-güler de bulundular.
Sofya.’’Babana söyle beyaz temiz bir gömlek giysin. Biryukov’a resmimizi çekmesini söyleyeceğim.’’

86

Lev Tolstoy istemeye istemeye kabul etti. Beyaz bir gömlek –bir yıl önce kendi elleriyle yaptığı deri çizmeleri giydi. Saçlarını ve sakalını taradı. Kırk sekiz yıldır evli olan çiftler resim çektirmek için dışarı çıkmadan önce birer fincan sıcak çikolata içtiler. Ilık bir Eylül günüydü, Bulgagov fotoğraf çekmede ustaydı, bu görev ona verilmişti.
Sofya; kocasıyla çekilmiş büyük bir fotoğrafının gazetelerde yer almasını istiyordu. Gazetelerde yayınlanacak olan fotoğraf, büyük yazarla, eşi arasında anlaşmazlıklar olduğu yönündeki söylentilerin önünü kesecekti. Her canı istediğinde Çertkov’un fotoğraf çekmesine izin veren Tolstoy, Sofya’nın isteğine hayır diyemezdi. Tolstoy istemeye istemeye kabul etti.
Biryukov, Saşa’dan, arkaya siyah bir perde koymasını iste-di.’’Perde güneş ışığını fotoğrafı çekilen kişilerin üzerine çekecek-tir’’ dedi.
Güneş, Tolstoy’un gözlerini alıyordu, gözlerini kıstı, dalgın görünüyordu.
Biryukov:’’ Gülümsemeye çalışın Lev Tolstoy’’
Tolstoy zorla gülümsedi. Bulgakov başını kameranın siyah ör-tüsüne soktu.’’ Lütfen kımıldamayın.’’
Sofya, kolunu kocasının beline doladı, başını ona doğru eğdi. Mutlu bir çift görüntüsü vermek istiyordu. Aynı gün Tolstoy, Sofya’nın indirdiği resimleri duvardaki yerlerine astı, sonra da Delire’ye binip ormana gitti. Bunu gören Sofya çıldırdı, çalışma odasına girdi bütün resimleri yırtıp yerlere attı..


87

Saşa, Varvara ile bir arkadaşının davetine gitmişti, bir hizmetçi ile haber gönderilip gelmesi istendi. Olanları öğrenince sinirlendi. Eve gelir gelmez annesinin yanına gitti. ‘’Neden böyle yapıyorsun? Hepimizi öldüreceksin.’’ Sofya, çektiği acıları gözyaşları içinde anlatmaya başladı. Saşa kapıyı hızla kapatıp çalışma odasına gitti, babasına olanları anlattı. Tolstoy.’’Karşı karşıya kaldığım durum kötü ve çelişkili. Zamanımın büyük bir kısmı boyun eğmek ve onlarla mücadele ile geçiyor. Bunun yanında yazmaya çalışıyorum.’’ Diye Günlük’üne yazdı.
§
Bugün öğleden sonra, Tolstoy, Dr. Makovitski’yle birlikte atla bir gezinti çıktı. Ekim ayıydı. Hava soğumuştu. Döndüğünde yorgun görünüyordu, odasına çıktı. Ev halkı yemeğe inmesini bekledi fakat saat sekiz olduğu halde odasından çıkmayınca Sofya, kocasına bakmak için kalktı, ellerini ovuşturarak geri geldi. Tolstoy’un odasına girdiğinde; yatağın kenarında oturuyormuş, yemek yeme-yeceğini, yatmak istediğini söylemiş, yüzü solgunmuş, nabzı hızlı atıyormuş.
Sergey:’’ İyi değil galiba!’’ Sergey, Tanya gibi birkaç günlüğüne gelmişti. Sergey’in ve Tanya’nın eve geliş nedeni karı koca arasındaki kavgalardı, çözüm bulmak istiyorlardı.Sofya, çorba-dan birkaç kaşık aldıktan sonra ‘’ Gidip bakmalıyım’’ diyerek ayağa kalktı. Döndüğünde telaşlıydı. ‘’Çabuk gidin Dr. Makovitski! Kendinde değil’’ Birkaç kez istavroz çıkardı. Herkes ayağa kalktı. Dr. Makovistki’nin peşinden herkes gitti.Yatak odası karanlık-tı,yanmakta olan mum sönmek üzeriydi. Tolstoy sırtüstü yatı-yordu,çenesi titriyordu, baygındı. Sesi zayıftı. Herkes dona kaldı. Dr.Makovitski, Tolstoy’u soyup üzerine bir battaniye örtü.

88

‘’Herhalde uyur. Siz gidip yemeğinize devam edin. Ben yanında kalırım.’’
Biryukov:’’ Ben kalayım’’ dedi.
Dr.Makovitski:’’ Değişiklik olursa bana haber ver. Sık sık nabzını ölç.’’
Herkes yemek odasına indi. Yemeklerine devam etti. Hemen hemen hiç konuşulmadı. Biryukov, Dr. Makovitski’yi çağırdığın-da yemeğin sonuna gelinmişti. Herkes üst kata koştu. Odasına girdiklerinde, bacakları şiddetle titriyor, yüzü geriliyordu. Dr.Makovitski:’’ Aşağıdan sıcak su şişeleri getirin! Acele edin! Bacaklarına hardal yakısı yapıştırmalıyız. Sıcak kahve getirin.’’ Dr.Makovitski serinkanlı ve sakin duruyordu. Tam bir doktordu. Sofya,alnına bez koydu,ona kahve içerdi. Bir anda Tolstoy çırpın-maya başladı. Başı yastıktan düştü.Sayıklıyordu. ‘’Toplum…top-lum…bilgelik’’ Sofya, duvara dayanmış, dua ediyordu, gözyaşları yanağından süsülüyor, göz kapakları kapalıydı.
Bir süre sonra yakılara, soğuk sargılara sarılmış Tolstoy, Tanya’nın yardımıyla yatakta doğruldu.
Parlak bir zekası olan bir adam, sayıklamaya başlamıştı. Üzücü bir durumdu. Ama bu durumda bile taşıdığı temel kaygı açıkça belli oluyordu.Kasılmaları yine başladı. Ardı ardına nöbetler geliyordu. Vücudu sarsılıyordu. Her nöbetten sonra titreyerek ve ter-leyerek yatıp kalıyordu. Dr.Makovitski, kötü kasılmalarda omuz-larından yatağa bastırıyordu. Makovitski’nin talimatıyla, Bulgakov kıvranması bitince ayaklarına masaj yapıyordu. Arka arkaya beş nöbet geçirdi, dördüncüsü çok şiddetliydi. Sofya, yatağın yanında


89

diz çökmüş halde dua ediyordu.’’ Yüce Tanrım, şimdi değil! Şimdi ölmesin!’’ Ve bundan sonra kocasına işkence yapmayacağına söz verdi.
Dr.Makovitski:’’ Hepiniz aşağı inmelisiniz. Onun başında ben bekleyeceğim.’’
Gece yarısına doğru Tolstoy,kendine gelmişti. Çayını yudumla-dı ve Dr.Makovitski’den kendisine İncil okumasını istedi.
Ertesi gün tehlike geçmişti.
§
Sofya, kocasını kıskanıyordu.’’Onu, neden serserilerle, şarlatan-larla, para yiyicilerle ve üçkağıtçılarla paylaşayım ki, ’’ diyordu. ’’ Onun iyi olmasını da sağlamalıyım, karısı olarak görevim bu. Bu gerginlik onu öldürür.’’
Birkaç gün sonra Çertkov arabasıyla çıkageldi. Tolstoy, onu sevinçle karşıladı. Sofya, serikanlı davranmayı başarabilmişti. Çertkov’a annesini ve karısını sordu. Sabırsızlıkla gitmesini beklemeye başladı. Gittiğinde Tolstoy’a, bu adama son kez katlanayım diye rica etti. O da itiraz etmedi. Zorluk çıkarmak istemiyordu, çünkü kendisini suçlu hissediyordu. Sofya birkaç gün önce çizme-sinde sakladığı günlüğünü bulmuş,Tolstoy uyurken onu almıştı. Günlük’ünü bulamayınca karısından kuşkulanmaya başladı. Ama ses çıkarmadı. Sofya’da bu konuda bir şey söylemedi. Günlükte ya-zılanlar Sofya’nın kuşkusunu doğruladı. Telif haklarını aileden çalmak için Çertkov’la anlaşmalarından bahsediyordu. Bu, Rusya’nın en büyük yayınevlerinden Prozveşenye’nin, Tolstoy’un ölümünden sonra bütün eserlerin yayın haklarını almak için yaptığı teklif

90

sırasında oluyordu. Yayınevi bir milyon ruble öneriyordu. Tolstoy Ailesi’ne – yirmi beş torun dahil - ömür boyu yeter!
Sofya elinde yayınevinden gelen mektupla kocasının çalışma odasına gitti, bu vasiyetname iptal edilmeliydi, kocasına bunu açıkladı, ama Tolstoy onu dinlemedi. Tolstoy:’’Bu konulara kafa yorma, hiç önemi yok bunların. Ben, yayıncılar için yazmıyorum. Ben, halk için yazıyorum.’’
Sofya, tartışmaya girmedi. Ekim ayının on beşinde ona bir mektup yazdı.
‘’ Her gün sağlığımı soruyor, gece uyuyup uyuyamadığımı merak ediyorsun. Benle ilgileniyor olman sıkıntılarımı gidermiyor. Her gün bana acı veren yeni darbeler alıyorum. Aileni, telif hakla-rından mahrum bırakacak olmanı öğrendim.
Sen ve arkadaşlarının beğenmediği ve tenkit ettiğiniz hükümet şimdi mirasçılarının doğal haklarını yasal olarak ellerinden alacak, zengin yayıncılara verecek, onlar, para kazanırken torunların senin günahının sonucu aç kalacaklar. Tolstoy’un Günlük’ünü de korumak üzere Devlet Bankası alacak.
Senin, çocuklarının ve torunlarının hafızasında filizlenecek kö-tülükleri düşününce dehşete kapılıyorum...’’
Sabahleyin mektubu masasına bıraktı. Öğleden önce çalışma odasına gitti. Titriyordu. Kocasının tepkisini görmek istiyordu.
‘’Mektubumu okudun mu?’’ ‘’Okudum.’’

91

‘’Bana söyleyecek bir şeyin var mı?’’
‘’Beni rahat bırakman mümkün mü?’’ Yüzünde karısını küçüm-seyici bir ifade vardı. Burun delikleri açılıp kapanıyordu.
Sofya, ailesini düşünmesini, vasiyetini düzenlerken yaptıklarını gözden geçirmesini, mantıklı olmasını tavsiye etti.
‘’ Bitti mi Sofya’’
‘’Bitti’’ dedi. Aslında biten bu güne kadar gelebilen aşklarıydı. Sofya, aşklarının öldüğünü açıkça görebiliyordu. O gün hiç konuş-madılar. Tolstoy odasında çalışmaya devam etti. Makaleler yazdı. Yazılarında düzeltmeler yaptı. Ertesi sabah kahvaltıdan önce, atla ormana gitti. Sofya, Çertkov’un evine doğru gideceğini düşünerek yayan olarak yola çıktı. Çertkov ‘un arazisinin girişinde bir çukurun içine gizlendi. Bütün gün evi gözledi. Tolstoy’un ne kendisini ne de atını görmedi. Çertkov, üç kez eve girdi çıktı. Hava kararmaya başladığında çukurdan çıktı. Yasyana Polyana’ya döndü. Ayakları sızlıyor, başı dönüyor, midesi bulanıyordu. Koca bir köknarın altında bir-iki saat oturdu. Gökte yıldızlar parlıyordu. Başını kaldırdı. Sonsuzlukta kaybolmak istedi.
’’Ben seninim Tanrım. Al beni. ’’ diye fısıldadı. Arabacı İvan onu görmeseydi, orada öylece kalacaktı. ‘’Kontes? Siz misiniz?
‘’İvan yardım et.İyi değilim.’’
İvan, Sofya’yı eve götürdü. Tolstoy uyumamıştı yatağında oturmuş, kitap okuyordu. Sofya, nedense bugün yaptıklarını anlattı.

92

Tolstoy, dikkatle dinledikten sonra, ‘’Sofya, senin bu kaprislerin-den bıktım, usandım. Kaprislerine boyun eğmek istemiyorum. Seksen iki yaşındayım. Bu yaşımda rahat etmek istiyorum. Karımın eteğine bağlı olmak istemiyorum.’’
‘’Bu da ne demek?’’
‘’Şu demek oluyor, bundan böyle Çertkov’a mektup yazacağım, istersem onunla görüşeceğim.’’
‘’Bunu bana yapamazsın.’’ ‘’Bekle de gör.’’
Ertesi gün erkenden kalktı. Bahçede oturup Tolstoycu köylü Novikov’la çay içti. Novikov,a dertlerini anlattı. Novikov; Tolstoy’a, ‘’ Köyde kadınlarımıza nasıl davrandığımızı bir görsen! Edepsizleşirlerse; pat!’’ Bunu baldırına avuç içiyle vurarak gösterdi, ve:’’Kadının sırtından sopayı eksik etmeyeceksin. Onlarla ancak böyle baş edebilirsin.’’
Şiddet karşıtı olan Tolstoy, gülmeye başladı,’’ Köylülerden öğrenecek çok şey var. Çok hoş’’ dedi. Gülmesine devam etti.
Tolstoy’un herkesle muhabbet edebilme özelliği var. Bu sohbetler başkalarına saçma gelebiliyor olsa da; bu, böyle.
Tolstoy’un Eşitsizlik isimli kitapçığından,
‘’Eşitlik mümkün değildir derler. Bunu hakiki insanlar arasında eşitsizlik mümkün değildir, şeklinde ifade etmek gerekir. Boylu adam kısa boylu adam ile, kuvvetliyi kuvvetsiz ve zayıf ile, çabuk anlayan ve zeki adamı fikir yoksunu ve ahmak ile, sıcağı soğuk ile

93

eşitlemek olmaz. Fakat o zaman, boyluya kısa boyluya, küçüğe bü-yüğe, kuvvetliye zayıfa, akıllıya, ahmağa, aynı oranda sevgi ve saygı göstermek lazımdır.’’
Novikov gidince, Tolstoy, bu köylünün sıradan yaşamını düşündü. Köylülerin arasına karışmak ve çalışmak. Bunu gücü var mıydı? Bunu ispat edercesine, o gün öğleden sonra, Tolstoy, yeniden spor yapmaya başladı. Bitmediğini ispata çalışıyordu. Gençken yaptığı gibi bir dolabı sırtına alıp kaldırmaya çalıştı. Az daha ezili-yordu. Sofya: ‘’Kendini genç mi sanıyorsun?’’ Tolstoy hayıflandı. Akşam yemeğine kadar odasından çıkmadı.
Kasım ayı gelmişti. Hava her gün daha fazla soğuyor, bazen kar yağıyordu. Sofya, köpekleriyle Zasyeka ormanında yürüyor, Tolstoy’un atıyla geçtiği yollardan geçiyordu. Tolstoy bu yaşına rağmen ata biniyor. Genelde Doktoru Makovitski’yle birlikte gidiyordu.. Geçenlerde üstü başı çamur içinde eve geldi, atından düşmüş. Sofya, bu konu hakkında kocasının kızacağını düşünerek laf söylemedi.
Evin konukları eksik olmuyordu. Konuşkan Gastev gelmişti. Dedikodusu bol bir insan. Tolstoy onu dinlemeye bayılıyor. Tanya, yine geldi. Bayan Natalya Almedingen geldi. Zarif bir kadın, çocuk kitapları yazıyor. Prozveşenye ile olan anlaşmayı Sofya ile konuştu. Bir belge imzalatmak istiyordu. Tolstoy’un imzalayacağı bir belge işe yararmış. Yayınevi telif haklarını almayı çok istiyormuş. Andrey ve Sergey’de burda. Yazar,Sergey’le hergün santranç oynuyor.
Her şey yolunda gidiyor derken Sofya, Biryukov’un Çertkov’a bir mektup götürdüğünü öğrendi. Saşa bunu daktilo odasında not etmişti. Sofya, bu notu buldu.

94

Sofya:’’Mektup kime yazıldı.’’ Saşa:’’Galya’ya
Tolstoy’un Çertkov’un karısına mektup yazmış olması Sofya’yı kızdırdı. Hemen çalışma odasına gitti.
‘’Bu sabah Galya Çertkov’a bir mektup göndermişsin.’’ ‘’Olabilir. Seni neden ilgilendiriyor?’’
‘’Mektupta ne yazıyordu?’’ ‘’Unuttum. Yaşlılar unutkan oluyor.’’ ‘’Bana çocuk muhamelesi yapma’’
‘’Gerçekten ne yazdığımı hatırlamıyorum? ‘’Kopyasını göster’’
‘’Asla.’’ Tolstoy yumraklarını sıkarak ayağa kalktı.
Öfkelenmişti.
‘’Eskiden bana bağırmazdın.’’
Tolstoy koltuğuna büzüldü.’’Yalnız kalmak istiyorum.’’ ‘’Zaten yalnızsın. Lyovoçka. İkimizde yalnız.’’
‘’ Gitmeliyim.’’
‘’Gittin zaten.’’ Sofya odadan çıktı.
Tolstoy ikilem içindeydi. Bir yanda karısı diğer yanda

95

Tolstoyculuğun kendisi Çertkov vardı. İkisinin arasında sıkışmıştı.
§
Yirmi dört yaşındayken, sekreter olarak Tolstoy’un hizme-tine giren, iyi bir Tolstoycu olan ve son zamanlarda Tolstoyculuğa daha büyük ilgi duyan Biryukov, Telyatinki’deki odasında yatarken, hep kız arkadaşını düşünüyordu. Ondan gelen mektupları okumaya başladı. Onun yanında olmasını arzu ediyordu. Buraya Tolstoy’la çalışmak için gelmişti ama elinde olmadan hep sevdiği ile ilişkisini düşünüyordu.
Bu sabah, Biryukov’u, kahvaltının ardından, yemek odasına çağırdılar.Çertkov, bir tabureye oturmuş neşe içindeydi.Odanın atmosferi Biryukov’a gergin geldi. Çertkov’u eğilerek selamladı.
Çertkov:’’Çok şaşırtıcı haberler var.’’ İstifini bozmadan, ’’ Lev Nikolayeviç evden ayrılmış’’ dedi. Çertkov, kelimeleri tek tek söylüyordu, havadan yakalıyor, masaya bırakıyordu. ‘’Bu sabah Dr.Makovitski ile birlikte ayrılmış. Nereye gittiklerini bilen yok.’’
Çertkov, Biryukov’a, Sofya’nın yanına gitmesini söyledi. ‘’Öğrenebildiğinizi öğrenin, akşam olmadan bana haber verin.’’ Biryukov hemen Yasnaya Polyana’ya doğru yola çıktı, on bir civarında oraya vardı.Sofya yeni kalkmıştı. Sofya, Saşa ve Biryukov ikinci katın terasında bir araya geldi.
Sofya:’’ Baban nerede? Saşa:’’ Evden ayrıldı.’’ Sofya.’’ Ne zaman?

96

Saşa:’’ Dün gece.’’
Sofya:’’ Bu imkansız Saşa.’’
Saşa:’’ Gitti anne. Nereye gittiği hakkında hiçbir fikrim yok.
Kimsenin yok.’’
Sofya, sendeledi, geriye doğru iki adım attı ‘’Gitti’’ diye yineledi. Saşa:’’ Evet. Gitti.’
Sofya:’’ Temelli mi gitti?’’ Saşa:’’ Sanırım öyle.’’ Sofya:’’ Yalnız mı?’’ Saşa:’’ Doktoruyla’’
Sofya:’’ Sevgili Saşa, söyle bana. Baban nereye gitti? Bildiğine eminim. Benimle oynama.’’
Saşa:’’ Nereye gittiği hakkında hiçbir fikrim yok. Belirli bir şey söylemedi. Ama sana vermem için bir mektup verdi..’’ Mektubu annesine uzattı. Sofya,zarfı açtı. İlk satırları okudu.
‘’Bu gidişim belki seni üzecektir. Ama başka türlü hareket etmem mümkün görünmüyordu. Lütfen beni anla. Senden özür diliyorum. Çevremde yoksullar varken benim burada lüks yaşamam dayanılmaz oldu. Şimdi yaptığım yaşlı insanların genelde yaptığı şey; ömrümün son günlerini, sakin ve yalnız geçirmek için, her şeyi, geride bırakmak’’
28 Kasım tarihli mektubun altında, imzası vardı.


97

Sofya Andreyevna, titremeye başladı. Omuzları sarsılıyordu. Uzun eteklerini topladı, merdivenden hızla indi, feryat ederek dışarı fırladı. Saşa, pencereden baktı. Göle doğru gidiyordu. Saşa, Biryukov’a peşinden koşmasını söyledi. Sofya, yaşından beklen-meyecek kadar hızlı koşuyordu, kayın ağaçlarının arasında gözden kayboldu.
Hizmetkarlardan birkaçı da Biryukov’la beraberdi. Arkadan piç evlat Timoti de sırıtarak el sallıyordu. Sofya, göle yaklaşmıştı. Saşa,’’o kadar hızlı koşma’’ diye bağırıyordu. Kadınların çamaşır yı-kadıkları kulübenin yanında durdu. Ardına baktı. Kendisine doğru koştuklarını görünce biraz daha panikledi, yanda duran tahtaların üstüne çıkmak için hamle yaptı, tahtalar kaygan olduğu için tutuna-madı, yuvarlanıp suya düştü. Saşa, Biryukov’u geçmişti. Koşarken kazağını çıkarmıştı, hemen suya atladı. Arkasından Biryukov, bot-larını çıkarıp buz gibi suya çivileme atladı.
Yüzmeyi iyi bilemeyen Saşa boşuna çırpınıyor, annesine ulaşmaya çalışıyordu. Biryukov,’’Ben hallederim.’’ Ansızın on beş metre kadar ileride, Sofya, su yüzüne çıktı. Sırt üstü duruyordu. Sonra tekrar suya battı. Biryukov suya atlayarak Sofya’ya doğru hızla yüzmeye başladı. Eli Sofya’nın başına değdi; açılmış saçlarını tutarak onu kıyıya çekti. Saşa:’’ Ölmüş’’ diye haykırıyordu. Şişman hizmetçi Vanya, Sofya’nın yanına geldi. Sofya’yı yüzüstü çevirdi, dizleriyle sırtına bastırarak ciğerlerindeki suyu dışarı çıkardı. Sofya, belli bir süre orada yattı, sonra soluk alıp vermeye başladı, gözleri kapalıydı. Ayağa kalkma gücü geldiğinde onu eve götürdüler.
Sofya, ölmek istiyordu,’’Bırakın burada öleyim’’ diyordu… Ürperiyordu ve dudakları mosmordu…Daha yatağına yatmadan hizmetçi Vanya’ya emirler verdi:’’İstasyona git, ve Tolstoy’un hangi

98

trene bindiğini öğren.’’
Üzerinde bir uyuşukluk olduğu açıkça belli oluyordu, yatınca bir saat kadar uyudu, ama uyandığında eline geçirdiği taştan bir kağıt ağırlığı ile ğöğsüne vurmaya başladı. Biryukov, elinden taşı aldı. Masanın üzerindeki çakıyı ve şifoniyerin çekmecesinde bulunan afyon şişesini de. Sofya histeriye tutulmuştu. Kendini pencereden atacağını yada kuyuya atlayacağını söyleyip duruyordu. ‘’Onu bulacağım ve sürükleyerek buraya getireceğim.’’
Saşa, psikiyatr doktorunu çağırması için Tula’ya bir uşak gönderdi. Vanya, Tolstoy’un hangi trene bindiğini öğrenip gelmişti. Sofya, 9 numaralı trene hitaben bir telgraf yazdı Telgrafta, ‘’Babacığım geri dön.Saşa.’’ yazıyordu. Vanya’ya da telgrafı kimseye göstermemesini söyledi. Ama Vanya telgrafı Saşa’ya gösterdi. Saşa telgrafın gitmesine ses çıkarmadı, kendisi de bir telgraf yazarak, gelen telgrafın kendisine ait olmadığını açıkladı.
Biryukov, Saşa’yla, daktilo odasında uzun süre oturdular. Gerçekten babasının nereye gittiğini bilmiyordu. Babasının annesine yazdığı mektupta Kaluga eyaletindeki Şamardino’da rahibe olan kız kardeşi Maşenka’yı ziyaret edeceğini yazmıştı. Saşa, buna şaşırmıştı. Ziyaretinden sonra nereye gideceğini yazmamıştı.
Biryukov, Saşa ve birkaç hizmetkarla konuştuktan sonra kesin sonuça varmıştı.Dün gece yarısına doğru, çalışma odasından gelen sesleri duyunca Tolstoy uyanmıştı. Nefesini tutup sesleri dinledi. Odada Sofya vardı. Çekmeceleri karıştırıyordu.Yeni vasiyetnamenin kanıtını arıyordu. Karısının odadan çıkmasını bekledi. Bu Tolstoy’u hem üzmüş hem de kızdrmıştı. İkinci kata çıkıp Saşa ve Varvara’nın kapılarını usulca çalmıştı. Saşa kapıyı açınca, Tolstoy:’’

99

Buradan hemen ayrılıyorum. Dönmemek üzere gidiyorum. Ama senin yardımına gereksinim duyuyorum.’’
Dr. Makovitski, çoktan eşyasını toplamıştı. Tolstoy’un odasına gidip yanına ne alması gerektiğine karar vermeye çalıştılar. Tolstoy:’’ Sadece en gerekli olanlar’’ deyip duruyordu. Gerekli malzeme arasında bir el feneri bir kürk palto ve bir lavman şırıngası duruyordu.
Tolstoy, atları eyerlemek üzere ahıra gitdi. Karanlıkta çalıların arasında yürürken ayağı kayarak düşmüş, şapkasını kaybetmişti. Geri gelip el feneri istedi. Saşa, babasının yolculuk edecek güçe sahip olmadığını görüyor ve kaygılanıyordu, ama bir şey demedi. Babası gitme kararını vermişti bir kere.
Dr. Makovitski’nin getirdiği sürücülerden biri, atları arabaya koşmak üzere ahıra gitmişti. Hava bulutluydu ve aysız bir geceydi. Yolu seçmek zor olacaktı. Öbür sürücü eline bir meşale alıp atlar-dan birine binip öne geçti. Tolstoy, evin önündeki çimenliğe yürüdü orada durup uzun süre baktı. Diz çöküp ellerini çimlere sürttü, sonra toprağı öpüp, ayağa kalktı. Artık geçmişe dönüp bakmaya-caktı çünkü geçmişteki hayatı arkada kalmıştı.
Saşa ve Varvara Mihailovna ağlayarak vedalaştıktan sonra Tolstoy’un droşkiye binmesine yardım ettiler. Hava çok soğuktu. Makovitski ona takması için bir bere verdi. Sürücü onları Yasenki İstasyonu’na götürdü. Tolstoy ve Duşan Makovitski güneye giden saat sekiz trenine bindiler.
Bu Tolstoy’un yeni hayatının başlangıcıydı.
İstanyonda bir saat beklediler. Karısının her an çıkagelmesinden

100

korkuyordu. Sonunda kompartımanda yerlerini aldılar ve tren hareket etti. İkinci mevkide yolculuk yaptılar. Daha sonra tren değiştirip üçüncü mevkiye geçtiler Vagon havasızdı. Tolstoy arka sahanlığa geçti. Hava soğuk olduğu için fazla duramadı içeri girdi. Yaptığının iyi olduğunu ve kendini kurtardığını düşünüyordu.
Şamardino’ya kadar olan yolculuğu işçilerle dolu, kalabalık bir üçüncü mevki kompartımanda yaptılar. Tolstoy ‘’ Çok eğlenceliydi ‘’ diye yazdı günlüğüne. Akşam, Optina’daki manastırdaydılar.
‘’ Kötü uyudum. Sabahleyin Sergeyenko’yu görmek şaşırttı beni. Bana nasıl bir haber getirdiğini anlamadan neşeyle selamla-dım onu. Sonra bana korkunç hikayeyi anlattı. Mektubumu okuyan Sofya Andreyevna bir çığlık atmış, dışarı fırlamış ve kendini göle atmış. Saşa ile Vanya onu sudan çıkarmışlar. Arabayla Şamardino’ya gittim. Kız kardeşim Maşenka ile kızı Lizanka’yı görmek avuttu beni, mutlu etti. Yolda giderken, Sofya Andreyevna ile benim bu durumdan kurtulmamızın yollarını düşündüm ama aklıma hiçbie şey gelmedi. Ben bütün dikkatimi günahtan kaçınma üzerine toplamalıyım.’’ Diye Günlük’üne yazacaktı.
§
Tolstoy’un, evden ayrılışının ikinci günü, Saşa ve Varvara birlilte Şamandino’ya gitti. İkinci mevki bir kompartımanda güneye doğru yol alıyorlardı. Tren ormanların içine dalıyor, ova-lara çıkıyor, tepelere tırmanıyor, koca kayaların altından geçiyordu. Saşa, bu yolculukta kendini özgür hissetmişti. Akşama doğru Şamardino’daki manastıra vardılar. Saşa’nın halası Ortodoks Hıristiyandı ve Tolstoy’la arası hiç bozulmamıştı. Doğruca halasının kaldığı odaya gittiler. Saşa içeri girdi.Girer girmez babasını

101

sordu. Halası:’’Otur canım.’’ Parmağıyla Varvara’ya ‘’Sende Otur.’’ Saşa, Varvara’yı tanıştırdı. Kapının eşiğinde Tolstoy belirdi. ‘’Baba’’ Birbirlerine sımsıkı sarıldılar. Tolstoy ağlıyordu. Bu sevgi gözyaşla-rıydı. ‘’Ve sen Varvara’’ dedi onun kolunu tutarak. Sonra,
’’Umarım annen seninle gelmemiştir.’’ ‘’O evde. Ama acı çekiyor’’
‘’Biliyorum. Başına bir şey gelirse üzülürüm. Hala karım benim.
İnsan bazı şeyler için sorumluluk duygusundan kurtulamıyor.’’ ‘’Senin geri dönmeni istiyor.Bunu bilmelisin.’’
‘’Kiralık bir oda buldum. Kilise çanlarının sesinin duyulduğu bir küçük kulübe. Son günlerimi geçirmeme çok uygun bir yer Saşa. Kitap okuyacağım ve belki biraz da yazacağım.’’
‘’Annem seni bulur. Sürükleyerek eve götürür.’’
‘’Korkarım ki haklısın. Gelip bizi bulmadan önce ayrılmalıyız buradan.’’
Aslında bu konuşmalardan herkes rahatsızlık duyuyordu. Tolstoy’un kız kardeşi hizmetçiye çay getirmesini söyledi.’’Otu-run.Bu gevezeliği bırakın artık’’ dedi. Tolstoy eğilip kız kardeşini öptü. ‘’Kalmak isterdim ama kalamam.’’ O gece Tolstoy’un odasında oturdular ve plan yaptılar. Dr.Makovitski.’’Eğer gideceksek, nereye gideceğimizi bilmemiz lazım.’’ Tolstoy bu konuyu tartışmaya meraklı görünüyordu. Bulgaristan ya da Türkiye’nin olabileceği öne sürüldü. Buralarda kimse tanımazdı ve iklim de ılımandı. Eksik olan pasaportu, ihtiyaç duyulacaktı. Kafkasya nasıl olurdu diye Saşa ortaya bir laf attı. Orada birkaç Tolstoycu koloni vardı.

102

Tolstoy son günlerini iyi geçirebilirdi. Kafkasya’nın olumlu olumsuz yanları tartışılırken, Tolstoy, öfkeli bir sesle: ‘’Hayır! Plana ihtiyacım yok. Haydi gidelim…Neresi olursa olsun.’’
Zaten Tolstoy plan yapmayı sevmezdi. İçinden geldiği gibi hareket etmeyi severdi.
‘’Çok yorgunum.’’
Saşa:’’Gel seni yatırayım baba.’’
Tavanı kubbeli küçük odadaki portatif yatağına götürdü. Komodinin üzeri tıpkı evindeki gibiydi. Bir mum, kibrit, kurşun kalemler ve yazması için defter. Gecenin bir vaktinde aklına gelen bir fikirle uyandığında ya da gördüğü rüyayı yazıya dökmek istediğinde not tutmak hoşuna giderdi.
Bitkindi, çizmelerini çıkarmadan yatağa uzandı, oda çok soğuktu. Saşa, yünden battaniyeyi örttü. Daha odadan çıkmadan Tolstoy uyuyakaldı. Solukları düzensizdi. Saşa, kaygılandı.
Saşa ve Varvara birkaç kadınla birlikte bir odada yattı. Oda soğuktu. Saşa zar zor uyuyabildi. Saat beş gibi Varvara, Saşa’yı uyandırdı.
‘’Kalk Saşa! Baban hava aydınlanmadan yola çıkmak istiyor.
Sofya’nın geleceğini düşünüyor.’’ ‘’Ama bu mümkün değil’’
‘’Dün gece şüphelendirdin onu. Annem senin peşine düşecek demenden kuşkulandı. Gitmekte inat ediyor.’’
‘’Oradan oraya gitmeye dayanamaz.’’

103

Dr. Makovitski, çoktan hazırdı. Saşa ve Varvara’yı uyandırmaya gelmişti. Kozelsk İstasyonu’na giden yoldaydık. Yol tekerlek izle-riyle doluydu. Yolun bir kısmını sel alıp götürmüştü. Tarlalardan geçmek zorunda kaldılar. Yolu uzatarak gitmek zorundaydılar. Rahibelerden ödünç aldıkları droşki dağılacak kadar eskiydi. Tekerlekler tümseklerde takırdıyor araba sarsılıyordu. Bu sarsıntı-lardan Tolstoy rahatsız oluyor ve inliyordu. Saşa, onun, ölümünün yakın olduğunu biliyordu. Ağlamamak için de kendini zor tutuyordu. Varvara:’’ Tolstoy, bu yolculuğa dayanacak güçte mi’’ diya sordu Makovitski’ye.
Dr.Makovitski.’’Durumu fena değil.’’
Hemen Novoçerkask’a gitmek istiyorlardı. Ama istasyona var-dıklarında Tolstoy’un yüzü sapsarı kesilmişti, gözleri bulanıyor, elleri titriyordu.
‘’Baba yolculuk edebilecek misin?’’
Dr.Makovitski’de.’’ Kendini iyi hissediyor musun?’’ diye sordu. Nabzını ölçerken:’’ Sağlığını bozmanın anlamı yok Lev Nikolayeviç.’’
‘’Gitmeliyiz Makovitski. Başka seçeneğim yok.’’ ‘’Nabız yetniş altı. Mükemmel.’’
Varvara ise:’’ Bence burada kalmalıyız, Sofya Andreyevna peşimizden gelmez, Tanya yanında.’’
Ama Tolstoy fikrini değiştirmedi. ‘’Bana gazeteleri alın lüt-fen.’’ Ne zaman tren yolculuğuna çıksa bütün gazeteleri alır. Dr. Makovitski bütün gazeteleri aldı. Yüzünü asmıştı… Saşa, bir

104

şeylerin ters gittiğini anladı. Bütün gazetelerde ilk sayfada onun gidiş haberleri yer alıyordu.
Tolstoy, gazeteleri karıştırdı, sonra dudağını bükerek başını salladı. ‘’Her şeyi biliyorlar’’ dedi. Adamın biri, ‘’Lev Tolstoy bu! Ta kendisi’’ diya bağırdı. Vagondaki herkes Lev Tolstoy’un aralarında olduğunu anladı. Tolstoy’un trende olduğu duyulunca kompartımanın her iki ucundaki sahanlıkta insanlar birikti. Merak edenler, önlerinden geçip baktılar. Saşa, bundan gurur duydu. Lev Tolstoy’un kızı olmak onu mutlu etti, ama aynı zamanda babasını korumak gibi bir duyguya kapıldı. Kondüktörden kalabalığı engel-lemesi için yardım istedi.
Kondüktör.’’ Ne emrederseniz ekselansları.’’ Böyle ikinci mevki bir tren kompartımanında bu hitap uygun düşmesede adamın he-vesi işe yarıyordu. Saşa, kompartımanın arka tarafında, bir gaz oca-ğında Makovitski’yle birlikte babasına çorba ısıttı. Makovitski’nin çenesi düşmüştü. ‘’Optima’ya giderken nasıl karıştı ortalık, bir gör-seydin. Vagonda, herkes etrafını aldı babanın, Tanrı hakkında, en uygun hükümet biçimi hakkında, vergiler hakkında sorular sordular. Babanı görmeliydin! Vagonun ortasında durdu, Henry George ve tek vergi kuramı hakkında tam bir saat konuştu.’’
Tolstoy’a çorbayla birlikte bir parça simit verdiler. Teşekkür etti. Sonra trenin gürültüsüne aldırmadan bir kanepede kıvrılıp uyudu. Saşa üzerine battaniye örttü. Tolstoy’da hiç kıpırdamadan uyuyordu. Seksen iki yıllık evini terk etmiş bir adam! Bir gece önce hiç uyumamıştı. İlginç bir adamdı. Sevimli ve düşünceli biriydi. Kendisiyle konuşan herkese – ister hizmetkar ister devlet başkanı, kibre kapılmadan cevap verirdi.


105

Aniden doğruldu.’’Neredeyiz şimdi?’’ diye sordu. Makovitski yanına geldi’’ Her şey yolunda Lev Nikolayeviç’’ Tolstoy’u tekrar yatırdı, ateşini ölçtü. 39’ du. Saşa’ya döndü’’İyi olacak. Düzelecek’’ dedi. Ama söylediklerine kendisinin de inanmadığı, yüzünden belli oluyordu.
Tolstoy, kızının elini tuttu.’’Makovitski’yi dinle kızım. Kendimi iyi hissediyorum. Biraz uyumalıyım’’ dedi. Kızının elini tutacak gücü yoktu. Bitkindi. Saşa, ağlamaya başladı. Kendine hakim ola-mıyordu. Kompartımanın havasızlığı ve çevrelerine toplanan yabancılar da Saşa’yı sıkmıştı. Varvara’nın da günboyu devam eden sinirli hali geçmemişti.
Üç saat sonra Dr.Makovitski Tolstoy’un ateşinin yükseldiğini söyledi. Doktor, paniğe kapılmıştı. Yapacak bir şey yoktu, sabredip beklemekten başka. Tren, metal tekerleklerin sürtünmesinden ötürü çıkan sesle birlikte, sarsıldı.
Astopovo istasyonuna gelmişlerdi. Bulgaristan,Türkiye ya da Kafkasya ile ilgili hayaller son bulmuştu,galiba
Dr.Makovitski:’’Geceyi burada geçirebiliriz. Tolstoy, yolculuk edemeyecek kadar hasta. Dinlenmesi lazım.’’
Tolstoy’un, trenden inmesi için birkaç kişi yardım etti. Adımları yavaştı. Makovitski’nin koluna tutunuyor, vücudunu yaslayarak yürüyordu. O geçerken insanlar yol açıyor, şapkasını çıkartıp selam veriyorlardı. İstasyon binasının önünde bir banka oturdu. Bastonu bacaklarının arasındaydı. Başı öne eğildi. Hafifçe terlemişti.
Dr.Makovitski, istasyon amiriyle konuşmaya gitti. Tolstoy’un burada dinlenmesi gerekiyordu. Teneke damlı, duvarları kırmızı

106

boyalı bahçe içinde küçük bir kulübe tahsis ettiler. İstasyon amiri karyola koydurtdu.
Dr.Makovitski; Saşa’ya:’’ Lev Nikolayeviç burada rahat eder’’ dedi. Doktor rahatlamıştı. Onun rahatlığı Saşa’ya güven verdi. İstasyon amiri, ihtiyaçları olduğu sürece kalabileceklerini söyledi. Saşa ve Varvara istasyon bekleme salonunda kalacaklardı.
Tolstoy, yatağına yattığında titriyordu. İstasyon şefinin karısının getirdiği yorganları üzerine örtüler. Makovitski nabzını ölçtü. Doksan üçtü. Kasılmalar geçiriyordu. Ateşi hiç düşmüyordu ama yükselmiyordu da. Sol ciğerinden hırıltı geliyordu, Zatürree olabilirdi.
Kulübe, Yasyana Polyana’daki, depo olarak kullanılan odalar-dan büyük değildi. Saşa, kendini tutamayarak ağladı. En sevdiği arkadaşı, onu hiç bırakmayan Varvara Mihailova, elini tutup destek olmaya çalışıyordu.
Saşa:’’Yaşayacak mı?’’ Makovitski:’’ Tanrı isterse.’’
İstasyon amirinin karısı, saygıda kusur etmiyordu. Yemekler getirdi, çay yaptı. Tolstoy’un burada kalması onları mutlu etmiş aynı zamanda gururlandırmıştı.
Tolstoy uyanınca, Saşa’yı çağırdı. Çertkov’a telgraf çekilmesini istedi. ‘’Onun gelmesini istiyorum. Başka kimse gelmesin. Nerede olduğumu başka kimseye söylemeyin.’’
Makovitski:’’ Bundan emin olabilirsiniz.’’


107

Tolstoy:’’ Çok teşekkür edertim.’’
Saşa telgraf çekti. ‘’ Astopovo’dayz. Ateşi düşmüyor. Sizin gelmenizi istiyor’’
O gece derin bir uykuya daldı. Sabah uyandığında düzelmişti.
Neşeliydi, herkesle şakalaşıyordu.
Saşa: ’’ Hezeyan halindeyken, her zaman farklı düşündüğünden, farklı şeyler idrak etmiştir’’ dedi. Kendinden geçtiği sırada, aklına gelen, Tanrıyla ilgli söylediği fikirleri, not etti.
‘’ Tanrı sonsuzdur ve her insan onun minicik bir parçasını temsil eder. Bizler, Tanrı’nın, zaman, mekan ve madde içinde tezahürüyüz.’’
Saşa ve Makovitski söylenenleri not ettiler. Tolstoy, elini kaldı-rarak, ‘’ Sana bir fikir daha, Saşa, Tanrı sevgi değildir, ama insanın içindeki sevgi ne kadar çoksa, Tanrı o kişinin içinde o kadar çok tezahür eder ve mevcudiyeti daha da gerçekleşir.’’
Makovitski, bir gece önce Çertkov’u çağırttığını hatırlattı. Tolstoy, Sergey ve Tanya’yı çağırmadığı için ne düşünürler diye kaygılandı. Saşa’ya şunları yazdırdı.
—Sizleri, Çertkov’la birlikte çağırmadığım için kızmayın. Onun yeri ayrı ve benimle olan kopmaz bir bağı var. Biliyorsunuz, hayatını davamıza adadı. Bu dava benim için çok önemlidir, bütün insanlar içinde gerekliliğine inanıyorum. Annenize iyi bakın…Sizi seviyorum.---
‘’ Ben öldükten sonra, bu notu, onlara verin’’ dedi ve ağlamaya başladı.

108

Öğleden sonra saat dörtte titremeye başladı. Yorganın altına girdi, soğuk soğuk terliyordu. Ateşi ise 40 olmuştu. Balgam gelmişti. Kanlı balgam tükürmeye başladı.
Makovitski, Saşa’dan Dr. Nikitin’i çağırmasını istedi. Zatürree konusunda daha bilgili olduğunu söyledi. Saşa, istasyona gitti, Sergey’e, Nikitin’i getirmesi için telgraf çekti.
Makovitski, bütün gece Tolstoy’un başında bekledi. Ateşini ve nabzını ölçüyordu. Tolstoy’un ateşi inmiyordu,sürekli su içiyordu, işkence çekiyor gibiydi, birkaç kez canını alması için Tanrı’ya seslendi.
Sabaha karşı derin bir uykuya daldı. Horluyordu. Makovitski’de hava almak için dışarıya çıktı. İstasyon boştu. Bir banka oturdu. Temiz hava iyi gelecekti. Fazla oturmadı, içeri girdi. Bir saat sonra Tolstoy uyandı. Ateşi 40,5 tu.
‘’İyiye işaret değil Makovitski.’’ ‘’İyileşeceksiniz.’’
Tolstoy aniden öksürmeye başladı. Öksürüğü şiddetliydi. Bir bardak su istedi. Suyu içtikten sonra, alaycı bir gülümsemeyle: ‘’Her şey iyi olacak. Çok haklısın…’’
§
Çertkov, telgrafı alınca çok sevindi, duygulandı hatta gururlan-dı. Tolstoy, orada bulunmasını istiyordu. Sergeyenko ile hemen yola çıktı. Bütün gece yolculuk ederek tren istasyonuna vardılar. Çertkov, Tolstoy’u bitkin ve çökmüş gördü. Battaniyesini boynuna kadar çekmişti, ateşi vardı. Çertkov’u görünce gözyaşlarını

109

tutamadı. Çertkov, elini tuttu, ikisi birden ağlamaya başladı. ‘’Sonunda geldin. İnanamıyorum. Teşekkür ederim.’’ Birer bardak çay içtiler, evden nasıl ayrıldığını konuştular.
Çertkov:’’Sofya Andreyevna’yı engellemek zor. Nerede olduğunu öğrendiğinde bize kızacak.’’
Tolstoy:’’ Ne zaman gelir bilmiyorum ama kesin gelecek, bunu biliyorum.’’ Bir müddet sonra Tolstoy uykuya daldı.
Öğleden sonra istasyon şefi gelip Çertkov ve Saşa’yı dışarı çağırdı. ‘’Tula’dan bir telgraf geldi. Sofya özel bir tren kiralamış, özel tren akşamdan sonra Astopovo’ya varacak.’’
Çertkov, hemen herkesi – Saşa, Varvara, Makovitski, Sergeyenko’yu istasyonun bekleme odasında topladı. Hepsi Sofya’nın kocasını görmemesi fikrindeydi. Eğer görürse, ölümüne neden olabilir dediler.
Saşa:’’ Annem onu alıp götürmek isteyecektir.’’
Çertkov:’’ Kulübenin çevresinde bir koruma halkası oluştur-malıyız. Sofya Andreyevna ile korkunç çocukları İlya ile Andrey’in, hasta odasına girmelerini engellemeliyiz.’’
Oğlu Lev Lvovich’de Paris’teydi. Onun gelmesi Çertkov için kötü olabilirdi. Planları bozabilirdi. O gece Sergey geldi. Babasınının yanına sokulmamalıydı. Ama o diretti.’’ Babamı göre-ceğim’’ diye ısrar etti.. Saşa: ’’ Sorun yok. Yanına girebilirsin.’’Saşa, sesini çıkarmadı. Razı oldu. Daha sonra, ihtiyacı olduğunda gücünü gösterecekti. Sofya’nın treni gece yarısı geldi ve istasyonun

110

az kullanılan yan yoluna alındı. Birkaç hizmetçi, hasta bakıcı, çocukları ve onların eşleri ile lüks bir vagonda yolculuk etmişlerdi. Dr.Makovitski karşıladı onları, Dr. Nikitin’in, kocasını kimsenin görmemesi gerektiğini söylediğini iletti. Sofya, itiraz etmedi. Trende beklemeyi kabul etti. Yatacak bir yer olmadığından özel treni otel gibi kullanacaklardı.
Dr. Nikitin, ancak bir gün sonra gelebildi, ama gelişinden Sofya’nın haberi olmadı. Doktor, Lev Nikolayeviç’i muayene etti. Kalbinin zayıf ve sol ciğerinin iltihaplanmış olduğunu söyledi. Ateşinin düşmüş olması iyiye işaret. Zatürree kesin değil. Eğer olsaydı, ciğer ya da ciğerler – suyla dolardı. Hırıltı olmazdı.
Lev Nikolayeviç canlanmıştı. Doktorun söyledikleri hoşuna gitmişti. Koltuğa oturdu, battaniyeyi omuzlarına aldı, ayaklarına da bir tabure koydu. Konuşmak istediği belliydi.
‘’Dr.Nikitin’e, hayat felsefesi hakkında kısa bir konuşma yaptı.
Dr. Nikitin:’’İstirahat etmelisiniz. Başka bir öneride buluna-mam. Direnciniz azaldığı için dinlenmeniz şart.’’
Tolstoy: ’’Ne kadar peki?’’
Dr.Nikitin: ‘’İki hafta. Aslında bir ay daha garanti olurdu.’’ Tolstoy: ‘’ Bu imkansız, o kadar sürede karım beni bulur.’’
Çertkov’a döndü, ‘’ Çertkov, bunun neden olmaması gerektiğini sen bilirsin değil mi?.’’
Çertkov:’’Anladım. Az önce Sergey,Sofya’nın hayatından memnun olduğunu söylememiş miydi?’’


111

Tolstoy:’’ Buna inanmamı beklemiyorsundur umarım.’’ Çertkov:’’ Evet, inanmaman için bir neden yok.’’
Tolstoy, etrafına kuşkulu gözlerle baktı. Battaniyesine sarılıp koltuğa gömüldü. ‘’Üşüyorum. Bir yerden cereyan yapıyor.’’
Öğlende Moskova’dan Goldenweiser geldi, yanında yayıncı Gorbunov’da vardı. Çertkov, Goldenweiser’e telgraf çekip durumu anlatmıştı. Ama gelmesini beklemiyordu., çünkü Goldenweiser’in Moskova’da Akademi’de konseri vardı, bunu Tolstoy’da biliyordu. Tolstoy, o hasta haliyle konser tarihini hatırladı ve iptal ettiği için Goldenweiser’i azarladı.
Goldenweiser’’ Sen uzak bir yerde hasta yatarken ben toplumun karşısında nasıl piyano çalardım?’’
Tolstoy:’’ Saçmalık. İptal etmemeliydin.’’
Sonra Gorbunov’a döndü. Bir yere yerleştiğinde’’Hayatımız’’ adını verdiği kitabını bitireceğini söyledi. Bu kitap için epeyce not biriktirmişti, ama bazıları Yasyana Polyana’da kalmıştı. Saşa, onları getireceğini bu konuda merak etmemesini söyledi. Çertkov’da:’’Hiç merak etme’’ dedi. Tolstoy arkasına yaslandı. Gözlerini kapattı.
§
Sofya, trende beklemekten sıkılmış, kulübenin etrafında dolaşıyordu, perdesi açık olan camından içeri baktı. Saşa, annesini görünce heyecanla yerinden fırladı. Çıkardığı gürültü Tolstoy’un irkilmesine neden oldu. Gözü kapıya ilişti, karısını görmüştü. Dışarda bulunanlar Sofya’yı camdan uzaklaştırana kadar, kapıya

112

baktı, gözleri irileşmişti. ‘’Kimdi o?’’
Saşa:’’İstasyon şefinin karısı.’’ ‘’Sofya Andreyevna’ydı o.’’ ‘’Hayır baba. Şefin karısı.’’ Zar zor ikna ettiler.
§
İstasyon kalabalıklaşmıştı. Lev Nikolayeviç’in burda olduğunu duyan, gelmişti. Gazetecilerin sayısı kabarmıştı. Basın dünyasında hızla yayılan haber, Astopovo kasabasının isminide duyurmuştu. Buraya gelen her tren yeni kameramanlar, basın editörleri, haber-ciler taşıyordu. İsyan çıkar endişesiyle Hükümet polisler gönderdi. Akın akın insanlar geliyordu. Meraklılar, basın temsilcileri dolmuş-tu. Demiryolu görevlileri, gazeteciler için büyük bir çadır kurdu, sıra sıra kulübeler dikti.
§
Bu kalabalık, Sofya Andreyevna’nın işine geliyor gibiydi. Kameraların önüne geçiyor, poz veriyor, gazetecilere kendisine kocasını göstermediklerini, yalanlar ekleyerek anlatıyordu. Apartması iyi olmuyordu ve bundan utanmıyordu. Ortam egosuna uygundu. Saşa, Çertkov ve birkaç kişi daha Tolstoy’u görmesini geçiktirebi-liyor, huzurunu bozmasını engelliyordu. Bu arada Tanya ‘da geldi, babasını görmesine mani olmadılar.
Ateşi düşüp, konuştuğunda mutlu görünüyordu. Kendisi için

113

insanlarla iletişim her şey demekti.
Perşembe günü Saşa’ya ‘’Sanırım yakında öleceğim. Ama belkide ölmem. Nasıl bilebiliriz ki bunu?’’
Saşa da:’’ Düşünmemeye çalış baba’’dedi. ‘’Düşünmemek mümkün mü?’’
Bilinçi açık olduğu zamanlar Çertkov yanında oturuyor,’’ Her Gün İçin’’den bazı bölümleri okuyor; kutsal kitapların, Upanişadların ve Konfüçyüs’ün Analekt’inin önemli bölümleri üzerinde duruyordu. Lev Nikolayeviç ise Rousseau’dan bir şeyler istiyordu. Başka bir ateist olan Montaigne’de de ısrar ediyordu.
§
O gece Tolstoy, birkaç kasılma geçirdi. Titriyor, sarsılıyordu. O süre içinde sağ eliyle hayali bir kalemi tutuyor, hayali kağıt üzerine yazıyordu…Varvara Mihailovna gürültüyle odaya girince, Tolstoy irkildi. ‘’Vanya! Vanya!’’ diye bağırdı. Sonra başı yana döndü, bayılmıştı. Ölen kızı Vanya’yı unutamamaış, etkisinden kurtulama-mıştı. Vanya diye haykırışı acısının göstergesiydi..
Tolstoy Cuma günü fenalaştı. İç hastalıkları konusunda uzman olan Doktor Berkenheim Moskova’dan geldi. Muayene etti. ‘’Korkarım ki sonu geldi’’ dedi.
‘’Olamaz ‘’ dedi Saşa,’’Yanılıyorsunuz, ateşi düştü.’’ Ama düş-memişti. İki gündür 39.8’di.
Öğleden sonraları da nabzı kalbini patlatacak derecede hız-lanıyordu. Doktor Makovitski, buna çare bulamadığı için çılgına

114

dönmüştü. Adeta kendini sorumlu tutuyordu. Dr. Berkenheim yanında tıbbı donanımları ve ilaçları getirmişti. Ama Tolstoy modern tıbba güvenmediğinden onun araçlarıyla tedavi görmeyi reddediyordu.
Vakti vaktine uymuyordu. Tolstoy’un. Bazen gayet iyi konuşuyor ve tartışıyor bazen sayıklıyordu. Bir ara Tanya yanına geldi, babasını yanaklarından öptü, ‘’Sofya nasıl’’ diye sordu Tolstoy. ‘’Sofya’nın üzerine çok yük bindi, bunlara dayanamaz.
‘’ Tanya’da:’’Onu görmek ister misin? Çağıralım mı?’’ diye sordu.
Tolstoy cevap vermedi. Bu arada Saşa, yastığı ve çarşafı düzeltiyordu.. Tolstoy: ’’Boşver, boşuna çaba harcama benim hayatım bitmiş.’’ Saşa: ’’ Sus baba.’’
Andrey ile İlya, Moskova’dan iki doktor daha çağırtmıştı. Dr. Usov ve Dr. Şurovski. Tolstoy onları görünce, Tanya’ya,’’Demek sonum geldi.’’
§
Sofya , Andrey ve İlya dışarıda duruyorlar, içeri girmek istiyorlardı. Makovitski, onları içeri sokmuyordu; ateşinin düştüğünü iyi olduğunu söyleyip, trenlerine dönmelerini sağladı.
Akşama doğru sayıklamaya başladı. Moskova’lı doktorlar kafuru iğnesi yapmak için ısrar ettiler.
§
Kiliseyle başları dertteydi. St. Petersburg Metropolitanı’ndan

115

gelen bir telgraf, Lev nikolayeviç’i nedamet getirmeye davet ediyordu. Arkasından da Peder Varsonofi adında bir rahip kapılarına dikildi.İlle Tolstoy’u göreceğim diyordu. Önce Tolstoy’un fikirlerini beğendiğini söyledi sonra ‘’Salt görmek istiyorum onu!’’ Bunu yüksek bir sesle söyledi. Yine de görüştürmediler.
-O her vakit dine değil, kilisenin üslubuna, kilisenin hükümet-le birlik olmasına karşıydı. Halkın ona karşı nefretini uyandırmak için kiliseye gelmesi resmen yasak edilmişti. Kilise yüksek şurası-nın verdiği bu karar, hükümet tarafından, ülkenin bütün ruhani li-derlerine gönderilmişti. Tolstoy’da şuranın bu kararına karşı ‘’ Beni Ortodoks olarak adlandıran kiliseden ayrılmam çok adaletlidir. Ben kiliseden Tanrı’ya karşı geldiğim için ayrılmıyorum. Ayrılış nedenim, sadece O’na (Tanrı’ya) hizmet etmek isteyişimdir.’’-
§


Lev Nikolayeviç, 1901’de Gaspra’daki hastalığı sırasında tuttuğu günlüğüne söyle yazmıştı, ‘’Ölümün kıyısına geldiğimde, içimde Tanrı sevgisi varsa ve sürekli artıyorsa, bunu söyleyecek gücüm de kalmamışsa, gözlerimi kapayacağım. Gözlerim açık ise bilin ki; bu sevgiyi, ruhumda hissedemediğimdendir.’’
§


Cumartesi gecesi soluğu tıkandı. Kısık sesiyle doktorlara, ‘’Nefes alamıyorum’’ diye seslendi. Tolstoy itiraz etsede, kafuru iğnesi yaptılar. Boğuk bir sesle fısıldadı: ‘’ Kesin şu iğneleri. Rahat


116

bırakın beni.’’ Sonuçta iğnelerin faydası oldu. Sakinleşti ve yatakta oturdu. Sergey’i çağırttı.
‘’ Oğlum’’ dedi. Sergey, yatağın yanında diz çöktü, Tolstoy oğlunun yüzüne baktı. ‘’Gerçek…benim için öyle önemli ki…sev-gi…’’ sesi kesildi, konuşamıyordu. Gece yarısına doğru uyuyakaldı. Çertkov, Makovitski dışında herkesi odadan çıkardı. Dr.Makovitski ağlamaya başladı. Belki de hayatında ilk kez ağlıyordu.
§


Sofya Andreyevna, sessiz bir bekleyişteydi…Bedeninde bir huzursuzluk vardı. Pek yemek yemiyor, az da olsa su içiyordu. Geceleri kötü geçiyordu. Uyuyamıyor, rüyalarında kocasıyla geçirdiği hayatı görüyordu.
Sofya, kocasının yanına gitmeliydi. Bunu kesinlikle yapmalıydı. Karısını görmek isterdi, bu normal değil miydi? Senelerce birlikte yaşamışlardı. Ona on üç çocuk vermişti. Sonuçta karısını yanında isteyebilirdi.
Ama tolstoy’un çevresini taraftarları çevirmişti. Sofya’yı içeri almıyorlardı. Öz oğlu Sergey,’’ Babam seni görürse ölür.’’ Öldürebileceğini söylemişti. Bu Sofya’yı çok üzdü, buna inanamıyordu.
Güçsüz kalmıştı. Bu adamlara karşı koyamadı, elinden itaat etmekten başka bir şey gelmedi. Kocası ölüm döşeğinde yatarken çoğunlukla uykusuz geceler geçirdi. Yorgunluğun kucağında kendinden geçtiği vakitler oluyordu. Bir sefer, kulübenin önünden


117

geçerken, kapıda nöbetçi olmadığını görünce, içeri daldı ve ölmekte olan kocasını gördü. Yatağında kıvranıyordu. Beyaz sakalını, saçlarını gördü, beyaz çarşafın üstünde bembeyazdı. Ölümün yakın olduğunu gösteren grimsi bir beyazlıktı bu. ‘’Lyvoçka’’ diye seslendi, ama konuşurken biri gelip onu geriye çekti.


§
St.Peterburg Patriği’nden gelen, Tolstoy’un nedamet dileme-sini isteyen telgrafı Çertkov, göstermeyi kabul etmedi ve Optima manastırından gelen Başkeşiş Varsonofi’yi bile sokmadılar. ‘’Neden? Beni yalnızlık cehennemine attılar. Bir kadının şansı olur mu hiç? Lyovoçkam bile bana şans vermedi.’’
§
Pazar günü, gecenin ortasında Sergey gelip Sofya’yı uyandırdı, ‘’Anne uyan! Sabaha çıkamayacak. Artık onu görebilirsin.’’ Geceliğini çıkarmadan, telaşla ve heyecanla Sergey’in peşinden gitti. Ona engel olan Çertkov, söyleyecek bir şey bulamadı. Sofya: ‘’Seni domuz!’ diye bağırdı.
‘’Sabırlı olmalısın Sofya Andreyevna.’’
Lyovoçka, yatıyordu. Zayıflamış, ufalmıştı, içi boşalmış gibiydi. Alnı nemliydi, ateşi yüksekti. Dudaklarını oynatıyordu, ama sesi çıkmıyordu. Sofya, ‘’Affet sevgilim’’ dedi, elini tuttu. Tolstoy, soluk almaya çalıştı. Alamıyordu.
Sofya:’’ Lütfen sevgilim, bağışla beni. Akıllı bir kadın değilim. Aptalca davrandım. Bencil bir kadınım. Sana sevgimi

118

gösteremedim. Anlamalısın Lyovoçka!’’
Sofya, yüksek sesle konuşuyordu ama bağırmıyordu. Sergeyenko, arkasından çekip odadan çıkardı. ‘’’Kendinize hakim olun, Kontes.’’ Yandaki odada bir koltuğa oturtdu. ‘’Kocamla konuşmak istiyorum’’ dedi ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Bu arada Tolstoy’a, kafuru iğneleri de yapılmıştı. Birkaç saat geçtikten sonra Dr. Usov, bağırmamak şartıyla Sofya’yı yatağın başına götürdü.
Tolstoy, kıvranıyor ve inliyordu. Dr.Makovitski, ‘’ Bir şey iç, Lev Nikolayeviç. Dudaklarını ıslat’’ dedi. Ağzına bir fincan uzattı. Tolstoy biraz içti ve inleyerek yatağa bıraktı kendini. Gücü kalmamıştı. Soluk alıp vermesi ağırlaştı, kesik kesik oldu…
Uzun bir sessizlik…
Neler olacağı belliydi… Sofya, Tolstoy’un sağ elini yanağına bastırdı. Eli sıcaktı. Hala yaşıyordu. Dua etmeye başladı.‘’Lyovoç-ka’m. Üzgünüm. Seni dinlemedim.’’ Ağlamaya başladı. Sergey, elini uzattı, annesini yatıştırmaya çalıştı. Sofya, tokat attı. Sergeyenko tutup geri çekti. Ona ve Çertkov’a beddualar etti… Onu kocasına yaklaştırmadılar. Onu ve başkeşişi. Oysa başkeşiş, Tolstoy’un ruhunu huzura kavuşturmak, iki dakikada olsa onunla konuşmak istemişti.
§


Duşan Makovitski:’’ Altıya çeyrek var’’ dedi. Ne demek istiyordu?
Sofya:’’ Lyovoçka’mla vedalaşmama izin vermediniz. İkimize

119

de izin vermediniz. Şimdi her şey bitti.’’
Çertkov: ‘’Çok üzgünüm Sofya Andreyevna.’’ Sesi tuhaftı. Elini Sofya’nın omuzuna koydu.
Sofya için, bundan böyle olacakların hiçbir önemi olamazdı…
Son şarkı bitmişti artık. Bu gecenin sabahı unutulmayacaktı. Sofya, elleriyle boşluğu kalbine bastırıyor ve o bağrını deliyordu…
§


Bütün karşı durmalara rağmen; bu güçlü kadın, kocasının en büyük destekçisi idi. Sofya, bütün bu kargaşanın içinde imkan bulup, Tolstoy’un eserlerini düzeltir, temiz yapraklara yazardı. Bazen bin sayfalık yazını birkaç günde bitirir, yayına hazır hale getirirdi. Bugün Tolstoy hazinesinin elimize geçmesi Sofya Andreyevna sayesinde olmuştur.
Birçok meşhur – yazarlar, müzisyenler, ressamlar yaptıkları işlerle değil, yaşantılarıyla anılır. Bu hayatlar arasında kederlisi de var, facialısı da, hoş sohbetlisi de. Sevgi ise yaratıcı insanların ru-hundadır. Onların sevgileri her zaman okunulur, izlenir.
Yazarın idealleri vardı. Sofya Bers ise aşıktı. Onların sevgisi kitaplara sığmıyor. Rusya tarihinde en çok konuşulan ve yazılan aile hayatı belki de Lev Nikolayeviç Tolstoy ve hanımı Sofya Andreyevna’nın hayatıdır. Ailenin gizli sırları bile tartılışılıyordu. Sofya kadar tenkit edilen ikinci bir kadın belki de yoktur. Onu kocasına saygı duymamakla, iyi hayat arkadaşı olmamakla suçlu-yorlardı. Ama o, bütün hayatını Tolstoy’a adamıştı. Aslında istediği

120

gibi değil, Tolstoy’un arzu ettiği gibi yaşamıştı.
Edebiyatın sönmez güneşi gözlerini hayata yumunca; Sofya, söyle yazacaktı:
‘’Düzelmez derecede hastayım.Vicdanım ağrıyor, zayıfım.
Rahmetlik kocama acıyorum, azap çekiyorum.’’ 29 Kasım 1910
Sofya, acısına dayanamayıp, çok kez intihar etmek istedi. Fakat beceremedi.
Tüm eserlerin yayın haklarını, beş yıl sonra Rusya hükümeti, Sofya Andreyevna Tolstoy’a verdi.
Tolstoy’un ölümünden dokuz yıl sonra da Sofya, kocasının yanına; onunla, ruhen, kalben bir olmaya gitti.


SON
















121






































122






































123






































124



































.

125






































126



























SON DURAK

Nev Nikolayeviç, evet, edebiyat alanındaki başarılarını duy-mayan yoktu. Önemli bir yazar olacağı belliydi. Moskova ve St. Petersburg’ da herkesin dilindeydi. Annem: ‘’Gün gelecek, Kont Tolstoy için yazılanları ansiklopedilerde okuyacaksınız. ’’derdi. Biz üç kız kardeştik. Lisa, Tanya ve Ben. Üçümüz de Kont Tolstoy’u beğeniyorduk Ama annem ve babam en büyüğümüz olan Lisa’nın eş olarak uygun olduğunu düşünürlerdi. Ama Tolstoy beni seç-mişti. Beni seçmiş olması da kimseyi şaşırtmamalıydı. Benim de farklı yönlerim vardı. Kötü denmeyecek kadar piyano çalıyordum. Suluboya resimlerim iyidi. İyi dans edebiliyordum. Ve öyküler, şiirler, günlükler yazıyordum.
Tolstoy, sık-sık evimize gelir, babamla günlük olaylar ve siyaset hakkında uzun sohbetler ederlerdi. Göz göze geldiğimizde bana göz kırptığı olurdu. Bir seferinde koridorda kimse görmeden elimi sıkmıştı.
Annem, Tolstoy ailesinin Yasnaya Polyana’ daki arazisine yakın oturan babasını ziyaret etmek istiyordu. Sıcak bir yaz günü hizmetçi kız gelip bizi Kont Tolstoy’un evine götürecek arabanın hazır olduğunu söyledi. Önce Tolstoy’a uğrayacaktık. Lev Tolstoy’un evi köyle aynı adı taşıyan büyük bir evdi. Harika bir evdi. Bu evin hanımı olmayı istiyordum.


9

Tolstoy, önce meyve bahçesini gezmemizi önerdi. Evinden önce bahçesini gezmemizi istiyordu. Kabul ettik. Birçok iyi bakıl-mış meyve ağacı vardı. Bir ara çalılıkların arkasına geçtim. Tolstoy, aniden dalların arasında belirdi korkmuştum. Ellerimi tuttu, bı-rakmıyordu. ‘’Gitmeliyim’’ dedi, elimi buraktı ve uzaklaştı. Sofya Bers olarak hissettiklerim doğruydu. Hayatımı bu topraklarda, Tolstoy’la geçireceğimi biliyordum.
Sofya, Tolstoy’u sevmişti. Sohbet etmeden, birbirinin sesini, sıcaklığını duymadan yaşamanın manasız olduğunu düşünüyordu. Hayat arkadaşlığı da böyle bir şeydi. Evlendiklerinde, Tolstoy otuz dört, Sofya on sekiz yaşında idi.
§
Tolstoy uyuyor. Gün ağarana kadar da uyanmaz. Horlaması evin her yerinden duyuluyor. Onun horlaması beni rahatsız etmiyor. Tolstoy’un uykusu derindir. Her ne yaparsa yapsın, eksiksiz yapar. Çalışmak, at binmek, yemek yemek, uyumak, spor ve dans etmek. Yatağına oturdum, battaniyeyi çenesine kadar çektim. İrkildi ama uyanmadı. Ben saçlarını okşarken horlayarak uyumaya devam etti. O eski günleri gençlik günlerini anımsadım. Pırıl pırıl günlerdi.
Onun yazdıklarını temize çekmek tüm zamanımı alıyor beni yoruyordu. Tolstoy’un hayatına birçok kadın girmişti. Ama sadece ben kalıcı olmuştum.
Günlük’ üme şöyle yazacaktım,
‘’Devrimciler sırasında, 1805 – 1812 yılları arasında, destan-sı bir ortam oluştu, muhteşem ve güzel ‘’Savaş ve Barış’’ romanı

10

doğdu. Lev Nilolayeviç yazmaya başladığında ben de derhal ona yardıma koşuyordum. Yorgunlığumdan ahvalimi, yahut sıhhatimin vaziyetini önemsemeyerek Lev Nikolayeviç’in sabaha kadar yaz-dıklarının hepsini aktarıyordum. Ertesi gün o her şeyi karalayacak, ilave edecek birkaç sayfa daha yazacak; ben ise, kahvaltıdan sonra, hepsini ağlayarak aktarırdım. ‘’Savaş ve Barış’’ i, kaç kez yazdığımın hesabı mümkün değildir. Bazı yerler, mesela, Nataşa Rostova’nın kardeşi ile ava gitmesi ve ‘’marş marş temiz iştir’’ sözünü tekrarlı-yan amcasına uğraması, şüphesiz hususi bir ilhamla yazılmıştı ve bütünü, şüphe götürmeyen bir şey gibi doğmuştu.
Bazen, her hangi bir tip, hadise ya da tasvir, Lev Nikolayeviç’i tatmin etmezdi ve o yazdıkları üzerinde tekrar tekrar düzeltme yapardı. Ben ise hep aktarır, temize çekerdim. Hatırımdadır, bir defa, Lev Nikolayeviç, oldukça yakışıksız olan Yelene Bezukova’nın sapıklık bölümlerini edepsiz şekilde yazarken ben çok üzüldüm. Ben ona bu yerleri eserden çıkarması için yalvardım ve bu küçük, az ilginç ve çirkin bölüm yüzünden genç kızlar bu güzel eseri okumaz-lar dedim. Lev Nikolayeviç, önce hoş olmayan şekilde bana çem-kirdi, lakin sonra bütün edepsiz yerleri romandan çıkardı.
Ben sık sık kendime soruyordum: Niye Lev Nikolayeviç tamamiyle uygun olan bir sözü, yahut cümleyi değiştirir? Öyle olmuştu ki, Moskova’ya gönderilmiş olan düzeltilmiş sayfaları geri getirti-yor ve üzerinde tekrar düzeltmeler yapıyor ya da telegraf ile; filan sözü, bazen birkaç sözü, şunun ile değiştirin derdi. Niye böyle bütün bütün iyi sahneler yahut bölümler atılırdı?
Bazen eseri yeniden yazarken bozulmuş güzel yerleri çıkarma-mayı arzu ederdim. Öyle olurdu ki, düzeltmeleri yaparken, bütün kalbimle kitap karakterlerine alışır onları kendim gibi hissederdim.

11

Bazı yerlere nokta - virgül kordum. Düzeltmeler bitince Lev Nikolayeviç’in yanına giderdim. Bazı yerlere koyduğum sualle-ri gösterir; şurası, şöyle olmaz mı, şu pragrafı, şunla değiştirelim, çok tekrarların bir kısmını atalım veya sıraya koyalım yahut başka sorular sorardım. Lev Nikolayeviç, bunun başka türlü olamayacağını söyler bazen beni dinlerken sevinir, eğer neşesi yerinde değilse hırslanır ve derdi ki; bunlar hassasiyettir, mühim değil, mühim olan şey, genel meseledir ve s…’’
Tolstoy, Çarlık Rusya’sına karşı. Çardan hiç hoşlanmıyor. Arkadaşlarıyla konuşmalarında bu açıkça belli oluyor. Fakat Tolstoy’un, Çar kadar gücü var. Eğer güçlü olmasaydı hepsini hapise atarlardı.
Tolstoy, sinirli ve kırılgan biri. Şimdiye kadar yakındığını hiç görmedim.
§
Tolstoy en iy dostu, Çertkov’la bir olup, tüm eserlerinin halka kalmasını sağlayacak bir vasiyetname hazırlaması Sofya’yı inanılmaz ölçüde rahatsız ediyordu. Tolstoy Sofya’ya sık sık : ‘’Eserlerimi faygalanmaları için halka bırakacağım. Bunu Tanrı adına yapıyorum. Kar etmeyi beklemiyorum’’ diyordu. Sofya buna karşı çıkıyordu. Tolstoy’un özel doktoru Makovitski ‘’Sofya, kocasının başarısını ve yapmak istediğini anlayamıyor. Bunun için çaba da göstermiyor.’’
Yazar, altmış yaşından sonra yaşam tarzını değiştirdi. Ara ara köy evine gider orda kalır. Zenginliğin neden olduğu israfı günah sayar, köylüler gibi giyinir,bütün donatım işlerini kendi karşılardı.


12

Gayesi yoksulluğu ortadan kaldırmaktı.Toprağını, oraya gelen, orayı beğenip orada kalan Tolstoy sevdalısı kimseler işliyor, birlikte üretiyorlardı. Bir tarımsal komün kurulmuştu. Tolstoy iyilik yapmasını seven, çocuklara para dağıtan biriydi. Aziz olarak görenler vardı. Karısı Sofya’nın sıkıntısı mirastan yoksun kalmaktı. Onu rahatsız eden esas neden buydu.
Öğle ya da akşam yemeklerinde Sofya’nın hoşuna gitmeyen tatsız şeyler olabiliyordu. Tolstoy her konuştuğunda Makovitski masanın altından not tuttuğu için kızar: ‘’Yine mi bir şeyler karalı-yorsun’’, diye bağırdığı olurdu.
§
Çiftlikte kalan, Tolstoy’un genç ve heyecanlı sekreteri Biryukov, Tolstoy için. ’’Kimseyi ürkütmez, kimseye karşı sesini yükselmez. O mütevazi bir adamdır’’ der. Biryukov, Tolstoy’un her söylediğini yazar hatta her hareketini, mektuplara cevap verir –bunu Tolstoy’un bütün yazdıklarını okuduğu ve iyi bildiği için kolaylıkla yapabilmektedir. Birgün Tolstoy’un çalışma odasında beklerken kitaplar arasında Bernard Shaw’a yazdığı bir mektup eline geçer. Mektubun sonları dikkatini çeker.
Tolstoy mektubunda:
‘’Sevgili George Bernard Shaw, hayat önemli bir iş, bize verilen az bir zamanda ne yapmamız gerektiğini bulmamız ve bunu en iyi şekilde yerine getirmeye çalışmalıyız. Bu her insan için geçerli olsa da sizin gibi düşünce yeteneğine sahip, akıl yürütebilen, soruların detayına inebilen ve geniş yanıt veren biri için daha önemlidir. Sayın Shaw, sizde hata buluyorum. Neyi hatalı bulduğumu


13




söyleyeceğim. İlk hata ciddi olmamanız. İnsanlığı bitiren belalar basite indirgenmemeli ve alay konusu olmamalı. ‘İnsan ve Üstün İnsan’ adlı oyununuz da bunu gördüm.’’
Tolstoy büyük adamdı. Bernard Shaw gibi birine korkmadan ve dürüstçe yazabiliyordu. İnsanları överek göklere çıkarabilirsiniz ama kusurlarını söyleyebilmek,cesaret işi.
§
Bir zamanlar Tolstoy’un yazılarını Sofya temize çekiyordu. Savaş ve Barış’ın sayfalarını eline alması, mürekkebin ellerine bu-laşması Sofya’yı çok mutlu ederdi. Bu anlar – Tolstoy’u da sonsuz mutlu ediyordu. En mutlu olduğu anlardı çalıştığı ve hayaller kurduğu anlar.
Şimdi kızı Saşa bu işi yapıyordu. Saşa daktilo yazarken annesi içeri girdi.
Sofya: ’’Ne yapıyorsun? Mektup mu,yeni bir roman mı, hikaye mi?
Saşa: ‘’ Kaygılanmana gerek yok.
Sofya, kocasının yazdığı günlükleri merak ederdi. Kendi hakkında yazılan kötü bir şey var mı diye. Oysa Tolstoy’un gerçek olanın dışında yazdığı bir şey yoktu. Ama Sofya günlüğü hep okumak istiyor. Bu yüzden Tolstoy o günlüğü saklı tutuyordu.
Son bir yıl Sofya dayanılmaz biri oldu. Kıskançlıktan ve

14

kininden yüreği katılaştı. Geceleri uyuyamıyor, evin içinde bir yaratık gibi dolaşıyor. Ağlıyor. Oysa Tolstoy böyle bir yükü hak etmiyor. Tula bölgesinin zenginlerinden olan Tolstoy’un karısı olarak mirastan pay alamamak düşüncesi onu delirtiyordu. Saşa’nın babasının yazdıklarını daktiloya çekmesine tahammül edemiyordu. Her zaman yaptığı işini kaybetmişti. Saşa, her yeni gün temize çekilmiş sayfaları babasına götürür gösterirdi.
Ama babası onları bozuyor, kelimeleri çiziyor, sayfa kenarlarına yeni kelimeler ilave ediyordu. Zor işti bu Saşa için – yine de sabre-diyordu. İçinden ‘’Lev Tolstoy için bu kadar zorluğu kim katlanmak istemez ki’’ diyordu.
§
Lev Nikolayeviç Tolstoy, ister maneviyatta ister yaşam tarzında, isterse de sosyal yaşamda; her şeyden önce bir gerçeklik bir saflık aktaran, sanatkar ve düşünürdü. O yaşamın manasını anlamaya, insanın ne için yaşadığını anlatmaya ve okuyucularını aydınlatmaya çalışan biriydi. Yazarlığının ilk zamanlarından itibaren, insanlığın gelişmesi ve olgunlaşması öncelikli gayesiydi. Tolstoy, eğer insan gelişir, olgunlaşır ve kötülüklerden uzaklaşırsa; toplum birlikteliği sağlanır, adaletsizlik ortadan kalkar düşüncesindeydi. Bir yandan medeniyetin tüm noksanlıklarını açıklar diğer yandan olumlu idealleri tebliğ eder manevi güzellikleri yaygınlaştırmaya çalışırdı. Sanki Tolstoy’un içinde iki adam vardı. Bunlardan biri amansız tenkitçi, diğeri insanları olgunlaştırmaya çalışan biri.
§




15

Sofya Andreyevna, Tolstoy’un gizlice bir şeyler çevirdiğini düşünüyor. Vasiyetinle alakalı şeyler. Sahip oldukları her şeyi vereceğini inanıyor. İçinde ev olan koca araziyi ve tüm eserlerinin telif haklarını. Sofya, kocasının sorumluluk duygusu taşımadığına inanıyor. Oysa Tolstoy karısına bu konuda kaygılanmaması gerektiğini söylüyordu.
§
Rusya’nın çoğu köylüydü. Çarın askerleri tarafından dayaktan geçirildiği halde, bir kişi çıkıp itiraz etmemişti diye Tolstoy’un oğlu Andrey ortaya laflar attığında Sofya oğlunu desteklerdi. ’’ Köylüler içiyor hepsi sarhoş’’ der, oğlundan yana - aslında kocasına karşı tavır alırdı. Tolstoy köylüden yanaydı. ‘’ Eğer toprakları olsa kendi çabalarıyla işlerler bizim gibi ayda 10 rubleye mal olan uşaklar çalıştırmazlardı’’ Sofya ise köylülerin bütün paralarını içkiye ve fa-hişelere verdiklerini tekrarlardı. Tolstoy ve karısı birbirlerine hep böyleydiler. Karı-koca da olsa iki insanın aralarında temel farklılık-lar olması doğaldı. Tolstoy manevi bir insan, Sofya Andrenevya’nın derdi ise maddiyat. Bu farklılık onların tartışmalarına neden oluyordu. Tolstoy’un farklı davranışlarını, karısının anlaması zordu. Bir akşam yemeğinde Devrimcinin gönderdiği mektubu Tolstoy yüksek sesle okudu. Mektubun bir bölümünden kızı Saşa’da etkilenmiş ve babasının yaptığını tuhaf karşılamıştı. Mektubun bir kısmı söyleydi:
‘’Lev Nikolayeviç, dünya işlerini – insan ilişkileri buna dahil, sevginin düzeltebileceği fikrinize katılmıyorum. Bunu sizin gibi karnı tok ve eğitimli kişiler söylüyor. Evini geçindirmek için çabalayan zalimlerin sömürdüğü düzen içinde yoğrulmuş aç bir adama ne söyleyebilirsiniz?

16

Sömürü düzenine karşı savaşmalıdır. Dünya kana susamıştır. İnsanlar sırf efendileriyle değil, herkesle, onlarda başlarına gelecek kötülüklerden kurtulmak için kendi yakınlarıyla bile savaşa gire-cektir. Bunları görecek kadar yaşar mısınız bilemem. Ben sana yine de güzel ölüm diliyorum..’’
§
Tolstoy bütün mektuplarında hayat yoldaşına ‘’aziz dost’’ diye hitap ederdi.
Aziz Dostum Sofya,

En büyük facia ve ayıp odur ki, manasız ve yaramaz insanlar hayatımıza karışsın ve bizi idare etsin. Ömrümüzün son yılını boşa geçirmemize neden olsun. Hayatımız boyu bizi ayıracak olaylara rağmen, daha da yakınlaşıp, birbirimizi eskisinden çok sevdik. Şimdi manasız davranışların adaletsizliktir. Gittikçe kök salan sevgi ağacımızın gölgesinde serinlediğimiz vakit, elli yılımızın son günlerinde bu saygısız davranışların her şeye mühür koydu. Biliyorum ki sana çok ağırdır, beni çok sevdiğine de şüphem yoktur. Ama beni çok üzüyorsun. Senin yerine utanıyorum. Seni en derin, en çılgın hislerle seviyorum.
§
Tolstoy, çoğu zaman öğleden sonraları at binmeye giderdi. Kızı Saşa’yı da çok kez yanına alırdı. Ormanın içinde patikalarda gelişi-güzel ilerlerken yollarını kaybederlerdi, fakat Tolstoy durmaz yoluna devam ederdi. Delir ismini verdiği yağız atı, sık ormanlık alanda bile koşmak için fırsat kollardı. Önlerine dere çıksa dahi Tolstoy Delire’yi zorlar, dere küçükse atlar, büyük dereyse yüzerek karşıya

17

geçerdi.
Tolstoy atını çok severdi. Onun kulağına ‘’Aferin kızım’’ der; yüzünü Delire’ye dayar, güzel şeyler söyler, atın yelelerini okşar-dı. Yine bir yaz günü Saşa’yla at binerken, yüksek ağaçların arasında küçük yeşil bir alana geldiklerinde Tolstoy atından indi kızı ‘’bir şey mi oldu?’’ diye sorunca ‘’Beni, tam şuraya, iki ulu ağaçın arasındaki uzun otların bulnduğu yere gömün. Bunu istiyorum.’’ Saşa, babasının gözlerine bakarak, başını salladı ve onu onayladı. Tolstoy:’’ Haydi eve dönelim.Çay demleyip, içelim’’.
Tolstoy’un en sevdiği yerdi burası. Ormanın içerisindeki bir pınara uzanan bir patika da vardı. Çoğu kez suların gölcük oluşturduğu bu yerde oturur dinlenirdi. Bazen köpeklerini de buraya getirirdi. Tolstoy için bu yer ilham kaynağıydı. Köpekler toprağı eşelerken onları seyreder,’’Yazmak da böyle bir şey. İçinden bir şey çıkacağını sanırsın, ama bu çok seyrek olur’’derdi.
Saşa ile ava çıktıklarında, uğradıkları yerdi burası. Tolstoy avlanmayı seven biriydi. Gençliğinde Kafkasya’da tavşan avına çok çıkar çılgın gibi avlanırmış. Günde elli - altmış tane tavşan öldürdüğü olurmuş.Tolstoy, dik başlı, kafa tutan, asi gençliğiyle övünen biridir. Oysa Doktoru Makovitski ya da çiftlik sorumlusu Sergeyenko gibileri Tolstoy’un anlattığı gençliğinden ürküyorlar. Onun şimdiki gibi olduğuna daha doğrusu bir aziz olduğuna inanmak istiyorlar.
Saşa’yla, Zasyeka ormanına gittiklerinde ormanın kara yeşil gölgelerine kadar girer sonunda bir kaya bulur üstüne otururlardı. Tolstoy, Saşa’ya ‘’ Sesini çıkarma. Orman ol. Buradaki şeylerin bir parçasısın artık.’’ Saatlerce kayanın üstünde oturduğu olurdu.


18

Avlanmaya ve öldürmeye meraklı olduğu zamanları geride bırakmış Tolstoy, şimdi bir kayanın üstünde saatlerce oturabiliyor.
Tolstoy’un tek destekçisi Saşa, eğer burdan giderse babasının yalnız kalacağını ve annesinin de onu yiyip bitireceğini düşünürdü hep. Saşa babasının korumasız kalacağına inanıyor. Halbuki, Tolstoy, kontrolü bırakmış değildi. Ağırlığı bu evde fazlasıyla hissediliyordu.
Sofya, becerisi olan bir kadındı, pek övünmese de iyi piyano çalabiliyordu. Belki de hayatı iyi bir yol izleseydi, usta bir piyanist olabilirdi. Piyano öğretmeni Taneyev onu yetenekli buluyordu. Ama kocasının bunu engellediğine inanırdı. Tanayev’ e karşı davranışları kaba oluyordu, rezilce davrandı, kıskançlık yaptı. Sofya, Taneyev’le sadece mesleki olarak ilgileniyordu. Çünkü müzik onun sığınağıydı. Çevresini saran bu kalabalıktan kaçtığı adasıydı.
Sofya’nın geçirdiği en iyi zamanlar Moskova’daydı. Taneyev, büyük salonda saatlerce piyano çalardı. Sonra birlikte çay içerler, konuşurlar bazen alışverişe çıkarlardı. Taneyev yiyecek bir şeyler alır eve dönerken bunları atıştırırlardı. Ama Tolstoy, Taneyev ortaya çıkana kadar Sofya’yı kıskanmamış, kiminle çaya çıktığına, yanında kimin olduğuna aldırmamıştı. Tolstoy, Taneyev’den anlaşılmaz şekilde rahatsızlık duyuyordu. Sofya’yı kıskanıyordu. Tanayev, Tolstoy’u öfkelendiriyordu.
Sofya, günlüğe şöyle yazmıştı:
‘’Lyovoçka, benim kaderimi hiç anlamadı. Kıskançlık gösterdi, dar görüşlü davrandı. Müritleri –veya sevenleri hergün buraya geliyor. Ona, İsa


19

peygambermiş gibi davranıyorlar. Lyovoçka, onların övmelerine ihtiyaç duyuyor. Ama benim içimdekile-ri bilen yok.’’
Sofya, Yasnaya Polyana’da, bu evde, olmaktan hoşlanıyor. Eğer buraları sevmeseydi elli yıldan fazla kalmazdı. Eskiden, Tolstoy’un büyük babası zamanında buraları çok daha güzelmiş. O günlerdeki ev tam Sofya’ya uygun bir evmiş. Ama Tolstoy evin yarısını ku-marda kaybetmiş, kalan yarısında yaşamak zorunda kalmış. Kutsal Kitaplarda dendiği gibi, insan kalbi kötülük doludur. Tolstoy’un bunlardan kurtulması kolay olmamış. İyi kötü neyse, günler geçmişti. Evlilikleri buydu.
§
Bazen Sofya Andreyevna, Moskova’dan ünlü fotoğrafcılar getir-tirdi.. Tolstoy’un eserlerinin yeni baskılarının ön kapaklarında kullanmak için yeni fotoğraflar isterdi. Fotoğrafçılara talimatlar verir, Tolstoy’un poz vermesini isterdi.Tolstoy bu davranışlarına ses çıkarmaz sessiz kalmayı tercih ederdi. Çekimler bitince daktilo odasına geldi. Sekreteri Biryukov ordaydı. Daktilo işini artık Biryukov yapıyordu. Saşa bu işi ona devretmişti.
Biryukov:’’Yoruldunuz Lev Nikolayeviç’’
Tolstoy:’’ Gece iyi uyuyamadım. Resim çekilirken poz vermek de hoşuma gitmiyor’’
Bu yaşta bir insan için yine de iyi dayanıyor. Hiç durmuyor, çalışıyor.
Biryukov:’’Sofya yeni baskıya seviniyor’’


20

Tolstoy:’’ Ona karşı sert olamıyorum. Yeni baskıya, avla ilgili bölüm ekleyelim diyor. Bu sinirimi bozuyor’’
Biryukov:’’İnsanların hoşuna gideceğini düşünüyor’’
Tolstoy:’’ Kötü örnek oluşturmayalım. Ben artık avlanmayı onaylamıyorum. Yazdıklarımdan avla ilgili yerler çıkarılmalı. Eskiden avlanmanın erkekçe bir uğraş olduğuna inanılıyordu. Ruslar değişiyor. Şimdi avlanmayı çok kişi onaylamıyor. Aynı şey zenginlere karşı davranışlar içinde geçerli. Eskiden köylülerin, toprak ağaları tarafından sömürüldüğü kimsenin aklına gelmezdi.’’
Biryukov:’’ Çalmadan zengin olunmaz. Mülk hırsızlıktır.’’
§
Tolstoy, kendisini ziyarete gelen genç yazarların bazılarına sert davranırdı. Sonra acaba çok mu sert davrandım diye sorar-dı. Biryukov ise normal davrandığını söyler onun üzülmesini istemezdi.
Tolstoy:’’Sanata karşı gelmedim.’’ Ona, ‘’Sanat Nedir?’’ baş-lıklı yazısı yayınlandığından beri sanat düşmanı diyorlardı. O ise, sanatı söyle tanımlıyordu. ‘’Ben sanatı, akılcı bir yaşamın olmazsa olmazı olarak görüyorum. Sanat, içimizde sakin duran, çoşkunun; çizgi, ses, söz ve bunlara katkı yapan duygularla ortaya çıkmasıdır. Sanatın insana olumlu katkı yapması gerektiğini düşünüyorum.
Gelen mektuplara baktım çoğu genç yazarlardan geliyor. Hepsi eserlerinin yayınlanmasını istiyor. Öncelikle bir yazar daha önce yapılmamış şeyi yapmalı, herkesin söylediği şeyi farklı söylemeli. Çimen yeşildi, ay parlıyordu, su akıyordu filan diye herkes


21

yazabilir.’’
Tolstoy çalışma odasına yöneldi. Biryukov’u çağırdı. Bir köylünün ona yazdığı mektuba cevaben bir mektup yazdırmaya başladı.
‘’ Şimdiki yaşantımdan hoşnut olup olmadığımı sormuşsun. Kesinlikle hoşnut değilim. Sebebi ise, çevremde bu kadar fakir varken lüks içinde yaşamaktan nefret ediyorum. Halkın gereksi-nimlerini karşılama imkanım yok gibi .Ama elimden geldiğince ve gücüm yettiğince yardımcı olmaya çalışıyorum. Ve gücümün yettiğince İsa’nın emirlerini yerine getirmeye çalışıyorum. Tanrı’yı seviyorum. Tanrı’yı sevmek iyi olanı sevmek ve ona yaklaşmaktır. İnsanları eşit ölçüde sevmektir. Benim gayem bu. Bu düşüncemi uygulamaya çalışıyorum. Umutluyum.’’
§
Tolstoy’un evine müzisyenler gelirdi. Piyanist Goldenweiser bunlardan biriydi. Kendinden geçercesine piyano çalardı. Onu dinlerken Tolstoy’un gözleri koyulaşır, sulanır, gözyaşları yanakla-rını ıslatırdı. Chopin’i dinlemeyi severdi. Ama bunun sıradan insanlar için anlaşılmaz bir müzik türü olduğunu söylerdi. Tolstoy tüm sanatlar içinde en çok müziği sevdiğini söylerdi. Müziğe farklı bakardı: ‘’Müzik, bütün sanatların üstünde ve duygulara en çok hitap eden sanat çeşididir.’’
Sofya’nın Günlük’ünden,
‘’O zamanlar Moskova’da ressam Repin yaşıyordu ve Lev Nikolayeviç onun atölyesine gitmişti. O, güzel sanatlar hakkında fikirlerini Repin’e söylüyordu. Lev Nikolayeviç’e göre, Devrimcinin yola çıkma şekli soğuktur, Zaporojye’liler ise, aslında şekil değil

22

etüddür, ona göre onda ciddi, esas fikir yoktur. Şeklin manası daha yüksek olmalıdır. Repin, Lev Nikolayeviç’in atölyeye uğramasın-dan sonra ona yazdığı mektupta güzel sanatlar hakkındaki görüş-lerine ve kendi resimleri hakkında ki eleştirilerine teşekkürünü bildirmişti. Repin, 14 Ekim 1880 de yazdığı mektupta: Sizin her sözünüz hakkında düşünürken, sanatkarın asıl yolu bana daha aydınlık görünüyor. Siz bana büyük bir manevi destek verdiniz.
Ben öyle görüyorum ki, sanatla yakından ilgilenen Lev Nikolayeviç -ressamı, müzisyeni, yazarı, güzel sanatlarla ilgilenen kişileri, bir sözle güçlendirir, onların enerjisini artırır ve en güzel duygularını harekete geçirmeyi başarırdı.
Repin’de de o zaman böyle oldu. Lev Nikolayeviç, Çaykovski’nin bir kvartetini (dört ses için yazılmış müzik eseri, vokal) dinledi-ğinde müzisyenden mektup almıştı. Aynı hissi bir zaman bize keman çalmaya gelen Nakornov, daha sonra ise diğer müzisyenler yaşamıştı.
Lev Nikolayeviç’in düşünceleri ve şefkatinden sonra enerji ve en güzel manevi kuvvetlerinin açıldığını N.N. Strakov da, Lev Nikolayeviç tarafından tenkit makalesi övülen Bakunin de yazmıştır.’’
§
İnsanın, doğanın içindeki yaşamını bozan, huzurunu kaçıran Moskova Otomobil yarışları başladığında Tula’ya yeni bir zaman gelmiş gibi oldu. Kırsal yaşamdaki huzuru arkalarından kapkara dumanlar çıkaran bu gürültülü makinalar bozuyordu.
Tolstoy, doktoru Makovitski ve sekreteri Biryukov Kiev yolunda

23

yürürken otomobiller yanlarından hızla geçiyordu. Sürücülerin çoğu Tolstoy’u tanıyordu. Genç adamlar Tolstoy’a seslenip şapka-larını sallıyor, içten selam veriyordu. Bastonuna dayanarak yürüyen beyaz sakallı bir adamı tanımamak mümkün değildi. Şöhreti Moskova’yı aşmış bu adamın üstüne yapışan şöhretle de mücadelesi vardı.. Şöhretperest değildi. Sahip olduğu ünle iktidarını göstermek istemiyor, şöhreti hoş görmüyordu.
Uzun beyaz sakalları, ağaç gibi olmuş kalın kaşlarıyla Tolstoy’u herkes tanıyordu. Onun duruşu, oturuşu, her bir hareketi farklıydı, tükenmez bir enerjisi olduğunu gösteriyordu. Kışın, buz gibi soğuk suyla yıkanırdı. Saatlerce bağda – bahçede ekip biçmeyle uğraşırdı
. Yürüyerek gezinti yapardı. Onun parlak ve iri gözleri, görenleri hayrete düşürür bu ince vücutta olan manevi kuvveti aksettirirdi.
Otomobillerden biri yanlarında gürültüyle durdu. Lev Nikolayeviç ürkmesine karşın bir şey demedi. Sürücü bizi arabasına bakmamız için davet etti. Tolstoy, meraklı olduğundan hemen kabul etti. Otomobilin motoruna bakarken eliyle de yokluyordu.
’’ Yarışta başarılar diliyorum’’
Sürücü:’’ Sizinle tanışmış olmaktan onur duydum. Sizin hakkınızda gazetelerde yazılanları okudum’’
Tolstoy gülümsedi. ’’Makine çağına girdik’’
Makovitski:’’ Felaket değil mi?’’
Biryukov, her zamanki gibi sessizdi. Yüzünde mutluluk hali vardı.

24

Tolstoy: ‘’Sanırım uçakları göremiyeceğim. Ömrüm buna yet-meyecek.’’ Çocukları göstererek ‘’Ama onlar mutlaka görecek. Ben çocukların toprağı işlediklerini görmeyi tercih ederdim.’’
Makovitski’nin gözlerinin içine bakarak, ‘’Ülkemizde, aç kalan insanlar varken; şu, pahalı arabalara bak!’’
Makovitski: ‘’Devrimin olması lazım’’
Tolstoy:’’Devrimler, getirdiğinden fazlasını götürebilir. Fakirler, daha kötü duruma düşebilir. Hem şiddet kullanılarak yapılan devrimler, karışıklığa neden olabilir.’’ Tolstoy, böyle diyordu ama kapısına gelen devrimcilerin görüntüsü bunu yalanlıyordu.
§
Tolstoy, evli olan kızı Tanya’yı ziyaret etmek istiyordu. Tanya, Koçeti’de oturuyordu. Koçeti Tuba eyaletinde bir yerdi. Doktoru Makovitski ile sabah erkenden atlı arabayla istasyona gittiler. Genç sekreteri Biryukov, bir grup Tolstoycuyla birlikte onları Zasyeka istasyonunda karşıladı; çiftlikte çalışanlar, Sergeyengo ve başkaları. Beklerken bir fotoğrafçı makinesini çalıştırmaya başladı. Tolstoy hiç umursamıyordu.
Tren yarım saat sonra geldi. Üçümcü mevki vagonunda bulunan öğrenciler çıkıp ‘’Tolstoy! Tolstoy! ‘’ diye bağırmaya başladılar. Tolstoy genelde üçüncü mevki vagonunda yolculuk etmeyi sever. Ama orası bugün doluydu. Kondüktor bunları ikinci mevkiye götürdü. Birkaç durak sonra üçüncü mevki açıldı da rahatladılar. Bulgakov bir kasa bulup pencere kenarına koydu. Tolstoy,üstüne oturdu. Dışarıyı seyrederken devamlı şarkı mırıldanıyordu.


25

Dr. Makovitski, yolda okumak için birkaç gazete almıştı. Birinde Tolstoy’dan bir alıntı vardı. Bulgakov çok beğenmiş yüksek sesle okudu. Halasının etkisini yazıyordu.
‘’... daha çocukken bana aşkın manevi hazzını gösterdi. Sevmekten mutlu oluyor ve bunu hissediyordum. Birde bana sakin bir yaşamın güzelliğini öğretti. Her türlü maddi kaygıdan uzak, çevreyle dost geçinebilme…’’
Kondüktor her durulan istasyonda Tolstoy’un trende olduğunu duyuruyordu. Duyanlardan birçoğu pencereye yanaşıp içeri bakıyordu.. Duraklardan birinde Tolstoy, doktoru ile aşağıya indi. Yürümek iyi geliyor, tutulan ayaklarını açıyordu.
Adamın biri koşup:‘’Tolstoy’’ dedi ‘’Pek değil’’ diye yanıtladı
Adam:’’ Pek değil mi?’’
Tolstoy: Pek değil ‘’diye tekrar etti.
Akşama doğru tren Koçeti istasyonu Blagodatnoye ulaştı. Peronda durmuş elini sallayan Tanya, çok güzel giyinmişti. Tolstoy, kızını görünce sevindi. Kuçaklaştılar, gözlerinden yaşlar boşandı.
Lev Nikolayeviç burasını çok seviyordu. Yeşil tarlalardan, ba-kımlı çiftliklerden ibaret olan, kadınların giydiği renkli elbiselerle göze hitap eden, huzur veren güzel bir yerdi. Tolstoy’un mutluluğu her halinden belli oluyordu. Günlük çekişmelerden, rahatsız eden insanlardan uzak, her saniyesi sevilecek bir yerdi. Akşam yemeğinden önce dinlendiler. Yemekte Tolstoy çok konuşuyordu, yemekten çok, konuşmayı tercih etmişti. Çoşkuluydu.Yemekten sonra

26

dışarı çıkıp dolaşmak istediğini söyledi. Yatmadan önce temiz hava iyi gelecekti.
Tanya:’’ Ben de seninle geleceğim’’Babasının koluna girdi Tolstoy.’’Yalnız gitmek istiyorum
Tanya kızdı, kolunu bıraktı. Tolstoy:’’Seni korkutan ne kızım?
Tanya:’’ Ayağın kayar düşersin. Bir yerin kırılır. Tolstoy:’’Kurtlar saldırır!’’
Tanya yüzünü buruşturdu.
Tolstoy:’’ Benim için kaygılanma. Yeterince ömür sürdüm.
Dert etme! Bir şey olmaz.
Bastonuna tutunarak ormana yürüdü. İki saat geçtiği halde Tolstoy dönmedi. Tanya, huzursuz olmaya başladı. Bir şeylerin ters gitmiş olabileceğinden kuşkulanıyordu. Evde çalışanlar aramaya çıktı. Tanya tedirgindi.’’Başına bir şey gelmiş olmasın?’’ dedi’’ Ağlamaya başladı. Uşaklar etrafa dağılmışlar’’Tolstoy! Tolstoy! Diye bağırıyorlar. Doktoru Makovitski onun nereye gidebileceğini biliyordu. En olası yer, sıra çamların arkasındaki çayırlıktı. Makovitski onu yarım saat sonra buldu. Yıkılmış bir ağaç gövdesi-ne oturmuş türkü söylüyordu.
Makovitski: ‘’Evde herkes sizi merak etti. Tanya öldüğünüzü sandı’
Tolstoy:’’ O kadar şanslı değilim’’

27

Makovitski:’’ Evdekiler telaş yapınca, ben de çıktım’’ Tolstoy: ‘’Dert etme. Hayatımızı önemsememeliyiz’’ Makovitski:’’Senin hayatının önemi var’’
Tolstoy:’’ Benim önemim yok. Önemli olan soluduğumuz hava. Bu gece keyif yapıyorum.
Makovitski:’’ Sorun oluşturuyorsun’’
Tolstoy:’’Evet. Bundan hoşlanırım. Bir kendini beğenmişlik.’’ Makovitski koluna girdi. Eve geldiklerinde Tanya babasını azar-
ladı. Tolstoy Makovitski’ye bir göz attı. ‘’Tamam. Tamam’’ dedi. İçeri girdi.
Başka bir gün Tolstoy, Makovitski’yi ormana götürdü. Koca bir kestane ağıcının altında durdular. Tolstoy ağacı göstererek ‘’ Çok harika değil mi? Bunlar bana olağanüstü geliyor. Kuşların ötüşü; güzel bir şarkı!’’
Tolstoy’un ilgisini çeken bulundukları Koçeti bölgesinin coğra-fi konumuydu. Burası yüksek bir yerdi. Her taraf görülebiliyordu. Ormanda yürürken, Tolstoy, Borodino’daki savaş alanını ziyareti-ni anlatmaya başladı. Doktor Makovitski koluna girmişti. Tolstoy bastonunu kullanmıyordu. Çenesi düşmüştü. Borodino’daki savaşın sahnelerini yaşamış gibi anlatıyordu.
Öğleden sonra kitaplığa geçtiler. Evin serin yeriydi. Rafları ciltli kitaplar dolduruyordu. İngilizce, Almanca, Fransızca,Rusca kitaplar vardı. Tolstoy, Fransız klasiklerinden birkaçını aldı. Kitapları okşar gibiydi. Rousseau’nın eserini tercih etti. Kanepeye oturup

28

çay saatine kadar okudu.
Dr. Markovitski, ‘’ Çok kitap var. İnsan hangisini okuyacağına karar veremiyor.’’ Yan odada Bulgakov ve Tanya çay içiyordu.
Birkaç gün sonra Çertkov geldi. Çertkov’un ziyerete gelmesi Tolstoy’u çok sevindirdi. Bu sevinci de belli oluyordu. Çertkov’u merdivenlerde karşıladı. İkisi de, muhabbetle kucaklaştılar. Tolstoy’un yüzü gözyaşlarıyla ıslandı. Duyguları yoğun olan bir adamdı o. Ama Tolstoy’un keyfi uzun sürmedi. Karısı Sofya Andreyevna ile sıkıcı oğlu Andrey çıka geldi.
Çertkov, Rusya’da olması hayal bile edilemeyen bir şeyi İngiltere’de yapmıştı. Tolstoy adına birçok konuşma yapmıştı. İngiltere’de liman işçileri ‘’ Tolstoy grubu’’ kurmuştu. Çertkov iş-çilere konuşmalar yapmış biriydi. Çertkov’un sevdiği, Tolstoy’un kendisinden çok ortaya koyduğu fikirleriydi. -Tolstoycu sağlamlık, adalet isteği ve gerçek – Tolstoy’un yazdıkları bu kavramların içini dolduruyor, anlaşılmasını kolaylaştırıyordu.
Yıllar sonra İngiliz Time gazetesinde bir makale bile kaleme alındı. Makalede, İngiliz okuyucuların çoğu – Savaş ve Barış – romanını okuyor. Gazete abonelerinden birinin bu eseri son yılda beş defa okuduğunu yazıyordu.
Çertkov, ruhunun huzursuz olduğu, denkesini bulmaya çalıştığı bir zamanda Tolstoy’u tanımıştı.. Lüks hayatını sefillik olarak gördüğü bir zamandı bu.Dünyadaki adaletsizliğe katkıda bulunduğunu hissediyordu. Buna aldırmaz tutumu Çertkov’u rahatsız ediyordu. Askeri bir hastaneye tayin edildiğinde gerçeği görmüştü. Onu uyaran, sadece hastalar değil; siyasi tutuklular, savaş karşıtları,


29

devrimciler, devletin uyguladığı şiddete karşı duran Hıristiyanlar, Çar’ı sevmeyenler ve bunu söyleye bilen cesur adamlardı. Çerkov, askerlikten istifa edip annesine ait bir çiftliğe gidip yalnız yaşamaya başladı. Sıkılıyordu. Kasvetli günleriydi. Bazen soluk alamıyor, terliyor, nabzı yükseliyordu. Yine de hayata tutunuyor, dua ederken rahatlıyor az da olsa huzur buluyordu. Ona, hayatta, ölümde ürkütücü geliyordu.
Çertkov, benimsediği yeni ilkelerine uyarak yaşamak istiyordu. Ama çevresi öncelikle annesi bunu kabullenemiyordu. Arkadaşları ve akrabaları ona sırt çevrdiler. İnsanın yaşantısını değiştirmesi kolay değil. İnsanların beklentisi oluyor. Bu beklentilerden kurtulup yeni bir yol çizmek kolay değil. Çertkov zengindi. Annesiyle Moskovada lüks bir kafeye çay içmeye gittiklerinde, mekanın lüks oluşu onu rahatsız etmişti. Annesi bunu fark etmiş ‘’Beni utandırı-yorsun’’ demişti.
Çerkov: ‘’ Paramı harcamayı ret ettiğim için mi?’’ diye cevap verdi. Annesi Çertkov’un bir mirasyedi olarak yaşamasını, gününü gün etmesini istiyordu. Çertkov’un Tolstoy’a olan ilgisini ‘’Aykırılık’’ olarak nitelendiriyordu. Çertkov, Tolstoy’un en yakın dostu, sırlarını paylaştığı kişi olmuştu. Ve onu çok iyi gözlüyordu. Günlüğüne söyle yazmıştı.’’ Lev Nikolayeviç, herkesle iyi geçinerek hayatını geçirmek zorundaydı. Bir yandan yoksulluğu ve Tanrı’nın sözüne uyulması gerektiğini anlatıyor. Öte yandan lüks bir hayatın içinde. Lev Nikolyeviç, karısını terk etmek istediğini, çiftlik hayatından vazgeçmek istediğini sıkça söylüyordu. Çelişkili hayatı ona acı veriyordu. Ne yapar bilemem ama bir şey yapmalıydı.’’
Tolstoy hastalandığı, ruhsal bunalımla bedeninin sarsıldığı bir dönemde ki bu bir yaz mevsimiydi, günlüğüne şunları yazmış:

30

‘’ Eğer başka birinin ağzından kendimi anlatsam – zengin, köylüleri sömüren, Hıristiyan geçinen, çocuklara harçlık dağıtan ve karısının arkasına saklanan iğrenç bir adam - derdim. Aslında ihtiyacım olan; övgülerden uzak yaşayabilmek. Sessiz kalmakla doğru mu yapıyorum. Buralardan gitsem, ortadan kaybolsam iyi olur mu diye düşünüyorum. Kaçmak istememin tek nedeni zehirlenmiş bir yaşamdan kurtulmak. Ve bunu kendim için yapmış olacağım. Tanrım yardım et bana! Gitmek istiyorum. Kesin karar veremesem de bu fikrimden vazgeçemiyorum.
Şu bir gerçek ki burada yaşayan insanlar yokluk içinde yaşarken benim varlık içinde yaşamam adaletsizlik.’’
Tolstoy’un, sosyal hayatı tenkit yönü güçlü.İnsanların ıstırapla-rı, yollarındaki zorluklarını görüyor ve bunu içinde hissedebiliyor.
Tolstoy, hangi yöne gideceğine karar veremiyordu. Ama en çok özveri gerektiren karara öncelik vermiş, Sofya Andreyevna’nın yanında kalmaya razı olmuştu. Sofya Andreyevna’nın huysuzlukları-na, hakaretlerine, yaklaşık elli yıldır katlanıyordu.
§
Sofya Andreyevna, oğlu Andrey’le Moskova’dan dönüşünde Tolstoy’un Koçeti’ ye gittiğini öğrenince çılgına dönmüş hemen göle koşup hayatına son vermek istemişti. Andrey ve hizmetçiler yetişip kurtarmışlardı. Kıyıya yatırıp kendine gelmesini beklediler. Sofya, ayılınca Koçeti’ye gitmek istediğini, kocasını alıp getireceğini söyledi. Bir sürücü çağırdı. Andrey’le yola çıkacaktı. Tolstoy’un vasiyetini yeniden yazmasını engellemek istiyordu.
Andrey:’’Babam  müridlerim  dediği  insanların  etkisinden

31

kurtulamıyor.Bugünlerde iyi düşünemiyor.’’
Sofya, yol hazırlığı yapmak üzere eve geldi.Hemen Günlüğüne olanları yazdı. Akşam sonrası tren hareket edecekti.
Sofya, eğer Tolstoy malını mülkünü halka bağışlarsa yoksul kalacaklarını, zenginlikten yoksulluğu düşmenin çok acı bir şey olacağını düşünüyor, ağlıyordu. Öğleden sonra vardılar. Kapıda Çertkov karşıladı. ‘’Hoş geldiniz’’ dedi. Çertkov, Sofya’nın hiç sevmediği biriydi. Eve adımını atar atmaz, Tolstoy ile Çertkov fısılda-şarak alay ettiler. Tanya öğle yemeği için masayı hazırlatmışı.
Öğle yemeğiydi. Garsonlar sandalyelerin arkasında hazır bek-liyorlardı. Andrey yemek yemekten çok konuşmayı tercih ediyor, devletin toprak sahiplerinden para sızdırmak için getirdiği yeni vergiler hakkında bir şeyler anlatıyordu. Sofya,’’Sonuçta bu paraları devlete ödüyorlar’’ diye alçak sesle söyledi. Sofya’yı üzen, çiftliğin gelirinin her yıl azalmasıydı. Nedeni ise, Tolstoy’un cömert olup her şeyi dağıtması ve her bulduklarına aç gözlülükle saldıran hiz-metçilerdi. Birde eserlerin telif haklarının halka dağıtılması onun üzüntüsünü artırıyor, adeta delirtiyordu.
Yemekten sonra Çertkov ile atlara binip ağaçlıkların içinde gezintiye; Koçeti’den uzakta bir parka gittiler. Sofya, onları şehvet düşkünleri, ağaçların altında, çalılıklar içinde oynaşıyorlar gibi düşünüyordu. Bunu Tanya’ya söyledi.
Tanya:’’Saçmalıyorsun anne. Yağmur yağmaya başlamıştı.
Sofya:’’Baban ıslanıp hasta olabilir. Yaşlı bir adam üşütebilir.


32

Tanya:’’ Çertkov yayında. Sığınacak bir kulübe bulurlar.
Geç saatte döndüler. Gece yarısına doğru Sofya’nın odasına geldi. Sofya, masada birkaç mum ışığında İncil okuyordu.
Sofya:’’ İyi geceler sevgilim. Uyuyamadın mı? Eğilip Sofya’yı öptü.
Sofya:’’Yatağa otur’’ dedi
Ona yer açmak için yana çekildi.
Tolstoy:’’ Seninle hayatımız çekilmez oldu.
Sofya:’’ Saçmalama. Evliliklerde böyle şeyler olur. Ben seni seviyorum.
Tolstoy:’’ Seninle hiçbir konuda anlaşamıyoruz. Ne toprak konusunda ne de dini konularda’’
Sofya:’’ Biz karı kocayız. Bu konularda ayrı düşünebiliriz.’’
Tolstoy:’’Benim sürdüğüm hayat benim ve arkadaşlarım için yüz karası’’
Sofya:’’Söylediklerine kendinde inanmıyorsun. Bunlar Çertkov’un lafları.Beni seviyor musun?’’
Tolstoy:’’ Hep sevdim.’’
Sofya:’’ Gel sevgilim.’’ Elini tuttu. ’’ Saçma şeylerle kafanı dol-duruyorsun. Bundan ruhun da rahatsız oluyor. Senin esas görevin aileni düşünmek. Bu öncelikli sorumluluktur. Sen kendinden başka bir şey düşünmüyorsun.’’

33

Tolstoy, ağlamaya başladı. Sarsıla sarsıla ağladı. Kontrolün kaybetmiş gibiydi. Sofya’da ağlamaya başladı. Birbirlerinin omuzuna yaslanıp ağladılar.
Bir süre sonra Tolstoy başını kaldırdı. Sofya’ya baktı. ‘’Olmayacak’’ dedi ve odadan çıktı.
§
Sofya, ailesinin samimi hayatında büyümüştü. Çok şeyi annesinden öğrenmişti. Tolstoy ise genç karısına karşı ihtiraslıydı. Bir gece Tolstoy uykusunda kötü bir rüya görür. Seviştiği Sofya değil, gelinciktir. Bunu Sofya’ya anlatınca Sofya çok korkar. Hayatlarının ilk yirmi yılı Tolstoy ve Sofya birbirlerini deli gibi severler. Sofya, kocasına her konuda yardımcı oluyordu. Tolstoy evliliklerinin ilk yirmi yılında Anna Karenina’yı bitirir. Sonra ruhi bunalıma girer. İntihara yönelir. Kiliseyle kavga eder. Sofya bezmişti. Çiftler arasında kavgalar olmaya başladı. Evin bütün zahmeti Sofya’nın üs-tündeydi. Kırk dört yaşında Sofya, sonuncu çocuğu Vanya’yı dünyaya getirdi. Vanya, fazla yaşamadı. Bu Sofya’yı çok üzdü. Onun ölümünü kabullenemiyordu. Vanya’nın, ölümünden sonra, Sofya pahalı elbiseler almaya ve Moskova’ya konserlere gitmeye başladı. Ve aile dostu bestekar ve piyanist Taneyev’e aşık bile olmuştu.
§
Saşa, Kırım’a çok sevdiği arkadaşı Varvara’nın yanına gitmişti. Tatil iyi gelmişti. Mutluydu. Saşa’da babasını merak ettiği için uzun süre kalmamıştı. Babasına düşkündü. Onu çok özlüyordu. Çiftliğe döndüğünde babası Çertkov’la buluştuğu Koçeti’den döneli beş gün olmuştu. Saşa babasının yıllar geçtikçe daha çekilmez olan


34

annesiyle baş edemeyeceğine inanıyordu. Bu yüzden babasının yanında olmalıydı. Eve dönüşüne sevindi. Kapıdan girdiğinde babasıyla kucaklaştılar. Tolstoy, kızını uzun uzun kucakladı ve ağladı. Eskiden böyle kolay ağlamazdı..
Tolstoy, Yasyana Polyana’da sıkılıyordu. Birkaç hafta sonra Çertkov’un evine gitmeyi düşünüyordu. Oraya gidip ata binme-yi, ormanda dolaşmayı seviyordu. Ama Sofya buna şiddetle karşı koyuyor engellemeye çalışıyordu. Sofya, bu evde dışlandığını, kimsenin onu dinlemediğini, perişan bir halde olduğunu söylüyor. Bir gün yine böyle, ağlamaklı; Saşa’ya, dert yanarken; Tolstoy, kapıda belirdi. Sinirlenmişti. ‘’ Senden kimse bir şey yapmanı istemiyor.’’
Sofya.’’ Benden nefret ediyorsun, söylesene, kızının önünde söyle, gerçeği söyle’’ diyerek tiz bir sesle bağırdı.
Tolstoy.’’Yeter artık Sofya. Git buradan’’
Sofya:’’ Buradan gitmem hoşuna giderdi. Benden kurtulmak istiyorsun.
Tolstoy:’’ Benim hakkımda kötü düşünüyor, beni anlamıyorsun.
Sofya:’’ Senin hakkında ne düşüneceğimi biliyorum. Ama sen ve arkadaşların beni anlamak istemiyorsunuz’’
Tolstoy öfkeliydi. ‘’Deli kadın’’ dedi ve odadan çıktı.
Birkaç gün sonra yaşanan bir olay. Tolstoy ile Sofya arasındaki farkı açıkça ortaya koyuyordu.
Bir sene önce Sofya, arazilerin korunması için genç bir Çerkez’i işe almıştı. Yerlerin ve ailenin korunması gerekliydi.. Tolstoy’un

35

cömertliğini bilen herkes – devrimciler, öğrenciler, papazlar, dilen-ciler, dolandırıcılar – çiftliğe üşüşüyordu. Bu Çerkez ise araziden bir çiçek bile koparılmasına izin vermiyordu. Bu yüzden Tolstoy Çerkez’den hoşlanmıyordu. Çerkez, yörenin köylülerinden birini, ormandan fidan çaldı diye yakalayınca sorun çıktı. Çalanın ellerini arkadan bağlayıp eve getirdi. Sofya, köylüyü azarlayıp bir daha yakalarsa araziden kovulacağını söyledi. O sırada Tolstoy geldi. Olayı görünce ‘’Neden böyle davranıyorsun?’’
Sofya:’’ O bir köylü canım.’’
Tolstoy:’’ Köylü olduysa ne olmuş? O iyi bir insan, birbirimizi yıllardır tanıyoruz’’
Sofya adamın hırsızlık yaparken yakalandığını söyleyerek itiraz etti. Ve sesini yükselterek.’’ Herkes kolayca çalabileceğini zannederse Yasnaya Polyana’da hırsızlık bitmez. Senden ne beklenir ki, elimizde olan ne varsa dağıtmak istiyorsun. Torunlarının yoksul olabileceğini düşünmüyorsun. Sen hiç yokluk çekmediğin için anlayamazsın.’
Tolstoy.’’ Neye ihtiyacı varsa rahatlıkla alabilir.’ Çerkez’e döndü.
Titreyen elini salladı. ‘’ Bu adamın da işine hemen son ver’’
Tolstoy, daha sonra çalışma odasına çıktı. Saşa’da yanına gitti. Sıkıntılıydı. Yüzü allak- bullaktı, gözleri içine çekilmiş gibiydi. Saşa, ensesini, omuzlarını ovdu. O gün öğle yemeğine inmedi..
Sofya:’’Hem kendine eziyet ediyor hem bana’’ dedi. Gelen günlerde de saatlerce odasından çıkmadığı oluyordu. Bir gün Zasyeka ormanına yürüyüşe çıktı. Döndüğünde yorgun görünüyordu, ter içindeydi. Saşa onu yatağına yatırdı ve Dr. Makovitski ‘yi çağırdı.

36

Dr. Makovitski:’’Nabzı zayıf atıyor’’ dedi. Sesinde karamsarlık vardı. Tolstoy, derin bir uykuya daldı, ağzı açıktı. Ağzından sesli sesli soluk alıyordu. Arkada duran Sofya yavaşça ağlamaya başladı. Saşa: ‘’Ağlama anne, babam uyanacak’’ dediyse de Sofya sessizce ağlama-sına devam etti. Bir saati geçmişti ki, Tolstoy uyandı. Uyanır uyanmaz Çertkov’u görmek istedi. Saşa, babasının elini tutarak ‘’Burda yok. Meşçerskoye’de. Seni ona götürürüm’’
Çertkov’u kesin görmeliydi. Sofya gelmeyeceğini söyledi. Tolstoy’un dostu Çertkov’la huzur içinde vakit geçireceğini biliyordu. Ertesi gün erkenden at sırtında yola çıktılar. Tula istasyonuna gittiler.Beş kişiydiler. Tolstoy,Saşa Markovitski, Bulgakov ve bir uşak.
Tıka basa dolu üçüncü mevki kompartımanında yolculuk ettiler. Akşama doğru Meşçerskoye vardılar.
Süslü olmayan sıradan bir evdi. Hatta pisti. Tolstoy’un müritleri evi doldurmuştu. Çertkov’un entelektüel çevrelerden topladığı insanlar; hayalperestler, serseriler ve sahtekarlar. Ne olursa olsun Tolstoy bunların yanında mutluydu. Bunlarla olmaktan hoşlanı-yordu. Sorulara cevap veriyor, gevezelik ediyor, akıl veriyor, eleş-tiriyor, bilgi alış verişinde bulunuyordu. Tolstoy için bilgi, bitkiye vuran güneş gibidir.Onun ışıkları insanın içini aydınlatıyor..
Akşam yemeğine geçte olsa oturdular. Çertkov’un adeti üzere hizmetkarlar dahil masaya hep beraber oturdular. Yemek sırasında Tolstoy’a ne okuyalım diye sordular.
‘’Son dönemlerde yazılmış olanları bir kenara bırakın. ‘’ Çertkov:’’Ne önerirsiniz?’’
37

‘’Gogol, Rousseau, Diekens’’
Bu arada hizmetçi kız masada oturmaktan sıkıldı, bir köşeye çekildi. Tolstoy ona yemek götürdü.
Tolstoy ansiklopedileri karıştırmayı, oradan bilgiler toplama-yı ve bunları yeri geldiğinde kullanmayı çok sever.’’ Önemli olan doğru bilgiye ulaşmak. Doğru bilgiyle karşınızdakini susturabilir, yeni bilgilerle bir grubun dikkatini çekebilirsin’’ derdi. Buna uyarak, birkaç lokma yedikten sonra konuşmaya başladı. ‘’ Japonlar geçenlerde bir adayı ele geçirdiler. Ada yamyamlarla dolu! İnsan eti yiyorlar’’’
Dr.Makovitski:’’ Yamyamlık kötü’’ Tolstoy gülümsedi: ’’ Bir arkadaşım yamyamlığın bir uygarlık olduğunu söylüyor. Yamyamlar sadece vahşileri yediklerini iddia ederler. Sanıyorum. Bu zamanda çok insan bu tanımın içine girer.’’
Burada bir hafta kalacaktılar ama Tolstoy Meşçerskoye’de hu-zurluydu, çok eğleniyordu. Ziyareti uzattılar. Yeni hikayeler yazmaya başladı. Birkaç gün içinde iki tane yazıp bitirdi. Çertkov’un Tolstoy’un eserlerini topladığı ‘’Hayat Üzerine Düşünceler’ ine önsöz bile yazdı. Önsözde ‘’ İnsan kendine saldıran, her türlü fenalığı yapan yağmacı hakkında şöylece – o beni incitti, hakaret etti, bütün malımı, eşyamı gasp etti; bu onun işidir, benim işim ise Tanrı’yı ve insanları sevmektir- diye düşünürse böyle bir adamın hayatı daima sevinçli, güler yüzlü olur.’’ Çertkov ‘’ Tanrı Bilinci’ni kastediyorsun’’ diyerek küstahlık etmişti.
Birgün, Saşa, babası ve Çertkov’la ata binerek bir tımarhane-yi ziyarete gittiler. Tolstoy; Delilerin Tanrı’ya normal insanlardan


38

daha yakın olduğunu söylüyor.’’Deliler, acınası insanlar değil. Doktorlar deliliğe tarafsız bir gözle bakar’’ diyordu.
Yaşlıca bir hastaya yanaşıp, Tanrı’ya inanıp inanmadığını sordu. Adam:’’ Ben Tanrı’nın bir zerresiyim’’ Sonra bir kadına aynı soruyu yineledi. Kadın:’’ Ben inanmıyorum. Ben bilime inanırım. Tanrı ile bilim bir arada olamaz.
O gün akşama doğru, bölgenin öksüzler yurdundan bir grup çocuk geldi. Tolstoy’a çiçek getirmişlerdi. Bir süre çocuklarla sohbet etti.O günün akşamı yemekten sonra bir telgraf geldi. ‘’Sofya Andreyevna’nın sinirleri bozuldu. Lütfen gelin.’’ Saşa::’’ Annem numara yapıyor baba, gitmemelisin’’
Tolstoy, karısının hasta olduğunda israr ediyordu.’’ Kendi başına yapamıyor. Gitmem lazım’’
Tolstoy, yaşlı bir adamdı artık. Sırtındaki yük ağırlaşıyordu.
§
Sofya, Tolstoy’un Meşçerskoye’ye gitmesini istemişti. Sevdiği insana, göreceği ve bu tatilin ona iyi geleceğini düşünmüştü Evet iyi geldi. Bir hafta kalacaktı. Ama ziyareti uzadı. Ne zaman geleceği belli değildi. Sofya bundan çok sıkılıyordu. Uykusuzluk çekiyor, kalp atışları hızlanıyor, baş ağrıları artıyordu. Sofya bazen köydeki kiliseye gidiyordu. ‘’ Din tesellidir’’ diyor Tanrı’nın kendisini rahatlatması için dua ediyordu. Rahatlıyordu da. Yoksa elli yıldır Tolstoy’la evli kalamazdı. Çünkü, çok insan, o zorluğa katlanamazdı.
Tolstoy, bir hafta sonra döndü. Bu Sofya’nın beklediğinden


39

çok geç bir zamandı. Sofya,artık kendisinin önemsenmediği-ne inanıyordu. Bu geçikmek ‘’ Senin hastalığına inanmıyorum. O kadar hasta değilsin’’ demek gibiydi. Tolstoy yatağın kenarına oturdu. Sofya:’’ Seni öldürmek geliyor içimden’’. Tolstoy elini Sofya’nın alnına koydu.’’Sevgili Sofya! Senin için çok endişelen-dim.Hastalandığını bildiren, gelmemizi istediğin, o telgraf, bizi tedirgin etti’’
Sofya.’’ Beni öldürmek mi istiyorsun?’’
Tolstoy:’’Saçma bu Sofya.Nereden aklına geliyor böyle düşünceler? Beni huzursuz ediyorsun’’
Sofya:’’Beni hala seviyor musun?
Tolstoy:’’Evet’’ Sonra Tolstoy yatağa uzandı. Başını Sofya’nın omuzuna dayadı. İkiside uykuya daldı.
Ertesi sabah uyandıklarında; Sofya, Çertkov hakkında konuşmaya başladı.
Sofya:’’ Yaptığın şey yanlış sevgilim’’ Tolstoy:’’ Yanlış olan ne?
Sofya:’’ O adam senin aklını almış. Herkes seninle alay ediyor.
Uşaklar bile’’
Tolstoy:’’ Başkalarının benim hakkımda söyledikleri önemli değil. Eğleniyorlarsa bırak gülsünler’’
Sofya:’’Ben önemsiyorum.
Tolstoy yatakta doğruldu. Yorganı tekmeleyerek açtı. ‘’Sevdiğim

40

bir arkadaşım o. Ortak yanlarımız çok’’
Sofya:’’ Ortak yanlarmış! Hiç sanmıyorum. Yalakanın teki o, hatta sapığın biri! Seni kullanıyor. Böyle bir adamın kocamı küçük düşürmesini istemiyorum.’’
Tolstoy kalktı, kapıyı çarparak odadan çıktı. Sofya bu harekete çok kızdı. Kocasının kendisini dinlemesini, değer vermesini istiyordu. Kitaplığa indi. Afyon şişesini aldı. Ölmek istiyordu. Dizlerinin üzerine çöktü. Cesaretini toplamaya çalışıyordu. O sırada Saşa geldi. Annesinin elinden şişeyi almaya çalıştı. Şişe yere düştü. Her tarafı afyon kokusu sardı. Sofya, titremeye başladı. Hizmetçiler gelip onu yatağına götürdüler. Tolstoy geldi. Sofya:’’ Beni seviyor mu-sun?’’ Tolstoy:’’Evet’’
Sofya, kendine olan güvenini kaybetmiş gibiydi. Kocasından ilgi bekliyordu. Seni seviyorum sorusuna evet denmesi bile ona yeterli gelmiyor, kocasının onu itici bulduğuna inanıyordu.
Sofya:’’ Beni seviyorsan, günlüğünü göster bana. Benim hakkımda yazdıklarını okumak istiyorum’’
Tolstoy:’’ Senle ilgili bir şey yazdığını nerden çıkarıyorsun?
Benim gizlim saklım yok’’
Günlüğü bir uşak getirdi. Sofya günlüğü açınca gözüne ilişen şu cümle oldu. ‘’Sofya ile bilinçli bir şekilde sevgiyle mücadele etmeliyim’’
Kapının önünde duran Tolstoy’a baktı. Gözlerini açarak.’’Evet sevgilim! Neden benimle mücadele etmek istiyorsun. Böyle bir davranışı gerektirecek ne yaptım?’’


41

‘’Yazdıklarımda seni rencide edecek bir şey göremiyorum’’
‘’Diğer günlükleri de göreyim’’ Son on yıla ait günlüklerini dahil, okumak istiyorum’’
‘’Mümkün değil ‘’Nerdeler ? Burda mı? ‘’Hayır
‘’ Çertkov’ dalar o zaman ‘’Lütfen Sofya…
‘’ İğrenç. Benimle ilgili yazdıklarını okuyor. Oysa ben yıllarca dürüst bir eş oldum. Seni seven bir eş.’’
‘’Gerçeği söylemeye çekinmiyorum. Günlükler Çertkov’da, saklaması için verdim.’’
‘’Bana yaptığın en kötü şey bu’’
Sofya kötü olmuştu. Kusacak gibi oldu. Yatak odasından çıktı, merdivenleri hızla indi, yağmurun altına koştu. Bir saat kadar dışarda dolaştı. Kimse onu aramaya gelmedi. Aramaya gelmemeleri moralini bozdu. Sırılsıklam olduğu halde eve geldi. Ürperiyordu. Yatağına girdi. Aşağıdan sesler geliyordu. Tolstoy, Doktor Makovitski ile konuşuyordu.
§
Ertesi gün, Biryukov, Çertkov’un annesinin yanına döneceğini söyledi. Yasnaya Polyana’dan birkaç kilometre uzakta olacaktı. Bu


42

haber Sofya için ölüm fermanı gibiydi. Ayın son günü sabahında Çertkov çıka geldi. Mutfakta çalışanları uyandırdı. Kendisine çay yapmalarını istedi. Salona geçti oturdu. Genç uşak , Tolstoy’u uyandırdı. Tolstoy koşarak merdivenlerden indi. Dostu Çertkov’a sarıldı. Sofya salona girdiğinde Çertkov eğilip selam verdi. ‘’Günaydın Sofya Andreyevna. Sizi görmek bir şeref ’’ dedi.
Sofya, yumruk yemiş bir durumda odasına çıkıp ağladı. İki gün sonra öğle yemeği yenirken Çertkov, yemek odasına daldı. Tolstoy, onu görünce çoştu, masaya oturttu, hoşuna gidecek şeyler sundu.’’Ne istersin benim canım Çertkov’um?’’ Tolstoy her şeyini; arazisini, telif haklarını, kalbini ona verecekmiş gibi davranıyordu.
Sofya bunları görünce sıkılmaya başladı. Masada oturamıyor-du. ‘’Başım ağrıyor’’ deyip izin istedi, kalktı. Üst kata çıktı, çalışma masasına oturdu. Günlüğü açtı. Yazmakta zorlanıyordu. Eskiden yazmak rahatlatıyordu onu, şimdi yazacak şey bulamadı.
Çertkov, akşama kadar kaldı. Akşam yemeğinde de beraberdi-ler. Sofya, elinden geldiğince nazik davranmaya çalıştı. Çertkov’un annesinin sağlığını, yeni projelerini sordu. Çocuklarının mira-sını çalacak olan yayıneviyle ilgilendi. Öfkesini yenip sakin kalmaya çalışıyordu. Genelde yemekten sonra çay ve kahve içmek için kitaplığa geçilirdi. Ama bu gece farklı oldu. Saşa, babasını ve Çertkov’u sinsice çalışma odasına götürdü. Sofya, bundan çok kuşkulandı. Bir şeyler çevirdiklerini anlıyordu. Bütün bunlar sinirlerini bozdu. Ayak uçlarına basarak çalışma odasına gitti. Kapı kapanmıştı. İçerisini dinlemeye başladı. Fısıltıyla konuşuyorlardı. Saşa’nın’’Annem öğrenecek olursa bana çok kızar’’ dediğini duydu. Aşağı indi, yarım bardak votka içti, içi içine sığmıyordu. Ne konuştuklarını kesin öğrenmeliydi. Binanın etrafında ikinci kata dolanan

43

bir çıkıntı vardı. Oraya, merdiven dayadı. Pencere izasına kadar gelmişti. Panjura kulağını dayadı.Konuşulanları duyabiliyordu..
Tolstoy’’Yapamam’’
Saşa’’ Bence o haklı baba. Senin iyiliğini istiyor’’ Çertkov’’Halkın iyiliği, Tolstoy’un iyiliği demek’’
Sofya, sinirlendi. Titremeye başladı. Aniden dengesini kaybetti. Panjurların arasından yuvarlandı, top gibi düştü. Başını doğrult-tu. ‘’Bir araya gelmiş arkamdan plan yapıyorsunuz.’’
Tolstoy, oturduğu koltuğa yığıldı.
Saşa’’ Babamı felç edeceksin, onu öldüreceksin. İstediğinde bu zaten’’
Genç uşak ve Çertkov, Tolstoy’u çıkardı, odasına götürdü.Saşa da Sofya’yı yalnız bırakıp gitti. Çertkov odaya döndü. Sofya:’’Ne yapmaya çalışıyorsunuz. Beni kandıramazsınız. Kocamın günlüklerini istiyorum.’’
Çertkov:’’ Sizi korkutan ne? Sofya:’’Sen bir şeytansın’’
Çertkov:’’İsteseydim ailenizi mahvederdim.’’ Sofya:’’Durmayın o zaman, basına her şeyi anlatın. Çertkov:’’ Böyle bir şeyi yapamayacak kadar saygım var.’’ Sofya:’’Sizden iğreniyorum.’’


44

Çertkov:’’Sizin gibi bir eşim olsaydı kafama sıkmıştım ya da Rusya’dan kaçmıştım’’
Sofya’nın dudakları titriyordu. Odasına gitti. Sakinleşmeye çalıştı. O gece uykusu kabusa dönüştü. Tolstoy’un Çertkov’la ilişli-sini normal bulmuyordu. Yaşlı bir adam tombul suratlı müridiyle, anormal cinsel ilişkiye girdiğini hayal etmek onu uyutmamış, ter içinde uyanmasına sebep olmuştu. Kalktı. Titriyordu. Yatağının kenarına oturdu. Dua etmeye başladı: ‘’Tanrım, ulu Tanrım, yardım et bana.’’
§
Çertkov, bu aralar saplantılı. Her hafta kitapçıklar broşürler, an-tolojiler, seçkinler için yeni fikirlerle Tolstoy’un karşısına çıkıyor. Bulgakov bunları art niyetle yaptığına inanıyor, ama Tolstoy bundan kuşkulanmıyor.
Biryukov, bir akşam Sofya’ya çay götürdüğünde,
Sofya’’ Benim, neden bu kadar kaygılandığımı, anlayabiliyor musun?
Biryukov’’Evet anlayabiliyorum. Ama Lev Nikilayeviç’in günlüklerinde evliliğinizi kasıtlı olarak kötü yansıttığını sanmıyorum. O gerçek olana önem verir’’
Sofya, ‘’O dürüst olduğunu sanıyor. Fakat kendini iyi tanımıyor. Mesela, Çertkov’u sevdiğinin ve benden nefret ettiğinin farkında değil. Her sorduğumda beni sevdiğini söylüyor ama benim hakkımda yazdıklarını görsen, inanamazsın. İleride denilecek olanları düşünebiliyor musun? Tolstoy’a yazık.Kendisini anlamayan


45

kıskanç, budala, müsrif karısı tarafından hayatı zehir edildi’’ Biryukov, notlarına şöyle yazacaktı,
‘’Sofya, olmadık yerde kuşkulanıyor, kafasında kötü planlar yapıyordu. Çertkov’un onu ve çocuklarını vasiyetten çıkartmaya çalıştığını sanıyor, sanki Lev Nikolayeviç böyle bir şey yaparmış gibi. Çertkov, ukala, can sıkıcı biridir, ama vicdansız değildir, onu dizginliyen dini olmasa kesin canavarlaşır. Sofya Andreyevna, kocasının günlüklerini almayı kafasına takmış. Bunda da aşırı ısrarcı. Lev Nikolayeviç, olanları dürüstçe yazıyordur, ama Sofya, gelecek kuşakların bunları okumasını istemiyor.’’
Bulgakov Sofya’ya ‘’Bir İngiliz var. Aylmer Maude. Kocanızın biyografisi üzerinde çalışıyor, biliyor musunuz?’’ diye soru yönelti. ‘’Sizi iyi tanıyor. İlişkinizin nasıl olduğunu da. Yaşananlara saygılı olduğu söyleniyor’’
Sofya ‘’O da diğerleri gibidir.’’
Biryukov, birkaç hafta önce Tolstoy’un, Maude’a yazdığı mektubu okumuştu. O mektupta Çertkov’un’’En iyi yardımcısı ve dostu olduğunu yazmıştı. Ve bunun önemini kavrayamadığı için Maude’a kızıyordu. Bulgakov, bu farkı anlatmaya çalışsa da Sofya duymuyordu.
Bu gece, kocası günlükleri hemen vermiyor diye yalınayak dışarı çıktı. Histeriye tutulmuş gibiydi. Ama artık bu sıra dışı olaylara kimse aldırmıyordu. Sofya’nın hayatı, engelleyemediği koşullar yüzünden kötüydü.
Bir saat süre geçip de Sofya görünmeyince Tolstoy, Biryukov’un


46

oturduğu odaya geldi. Gidip karısını getirmesini istedi. Oğlu Lev Lvovich, Biryukov’la gideceğini söyledi, babasının da gelmesini istedi. Tolstoy gönülsüzdü. Lev ‘’ Hastalanan karın ormanda dola-nırken sen sıcak odanda mı kalacaksın?’’ Tolstoy, isteksiz bir sesle’’ Geleyim ‘’dedi.
Işıklı düzlük anlamına gelen Yasyana Polyana, büyük yerdi. Sazan balıklarıyla dolu dört ufak gölü ve derin bir nehri -Voronka-vardı. Asırlık ıhlamur ağaçları, büyük leylaklar, çeşitli mürverler-le, fındık ağaçları ve kayın ağaçlarından korularla, karaçamla çevrili yollardan ibaret geniş ve bakımlıydı. Eski Kiev yolu buradan geçiyordu.
Biryukov, meyve bahçesinden geçmek üzere ayrıldı. Tolstoy ve Lev, tarlalara doğru gitti. Sofya’yı bir derenin kıyısında buldular. Kendinden geçmişti, alıp eve getirdiler.
Olanlar Tolstoy’u olumsuz etkiledi.Evin içinde bastonla dolaşıyor, sık sık dili dolanıyordu. Yazısı kötüleşti, yazmamaya başladı.
Çertkov, endişelendi. Tanya çağırıldı. Tolstoy onu çok severdi. Geleceği söylenince neşesi yerine geldi.’’Güzel bir haber. Çok se-vindim’’dedi. Çertkov’a teşekkür etti. Tanya, gelişinin ertesi günü akşam yemeğinden sonra tüm aileyi babasının odasına topladı.
Sofya’’Benim istediğim, Çertkov’un, günlükleri bana geri vermesi, çok şey mi istiyorum?
Tolstoy ‘’Kopyasını alsın’’ Tanya’’ Baba, ters olan ne?’’
Bu konu Tolstoy’u kızdırıyor ve üzüyordu.’’ Canın ne isterse

47

yap. Al günlükleri. Ben evimde huzur istiyorum. İstediğim sadece huzur.’’
Gece karanlığının içinden çıkan bir uğursuz el Tolstoy’un kalbine dokunmuştu sanki. Sağ eliyle sol göğsünü tuttu. Koltuğa çöktü. Başı öne eğildi. Tolstoy, hayat yoldaşı Sofya’yla evlendiği ilk gün okuması için, evlenmeden önceki yaşantısını, özellikle de yanlarında çalışan dul kadınlarla olan münasebetlerini anlattığı günlüklerini vermiş ve yaptığı yanlışlarını öğrenmesini istemişti. Şimdi de Sofya, açgözlülükle tüm günlüklerini istiyordu. Sofya’nın harisliği Tolstoy’a tiksindirici geliyordu artık.
§
Kocasını pes ettiren Sofya, bir atlı arabaya binip Telyatinki’ye doğru yola çıktı. Bulgakov’a kendisine eşlik etmesini söyledi. Sergeyenko ve Çertkov, Biryukov’u görünce onun Sofya ile an-laştığını sanabilirdi. Ama ne olursa olsun artık önemsemiyordu.. Hava alabildiğine sıcak. Çertkov’un annesi evdeydi. Telyatinki’nin kraliçesi de oydu. Sofya ve Biryukov’u iyi karşıladı, onları oturma odasına aldı, uşağına da semaveri getirmesini söyledi. Çaylarını yu-dumlarken Çertkov, telaşla içeri girdi, eğilerek selam verdi. Kontes Tolstoy’un gelmesinin hayra alamet olmayacağını biliyordu. Çertkov, Biryukov’u Sergeyenko’nun çalışma odasına aldı. Sofya, Çertkov’un annesiyle kaldı.
Çertkov:’’Oturun Valentin Fedoroviç Bulgakov’’ Biryukov: ‘’İkinizi görmek güzel’’
Sergeyenko.’’ Neden geldi buraya? Neler oluyor?


48

Çertkov: ‘’Bizden hoşlandığını sanmıyorum’’
Biryukov:’’ Lev Nikolayeviç’in günlüklerini istiyor. Eğer isterseniz kopyaları çıkartıp verebileceğinizi söylüyor.
Çertkov:’’ Günlüklerin burada olduğunu mu söylediniz? Biryukov:’’ Burada olabileceğini düşündüm’’
Çertkov’un kızdığı yüzünden belli oluyordu. ‘’Hanımların yanına gidin, çay için Valentin Fedoroviç.’’
Çertkov’ la, Sergeyenko, oturma odasına geldiklerinde, Sofya hemen konuya girdi.’’ Vladimir Grigoreviç, kocamın sizin gibi bir arkadaşı olmasından memnunum. Onu anlayan fikirlerini paylaşan biri. Tek istediğin küçük bir iyilik. Bunu yaparsanız sizinle arkadaş oluruz.’’ Sofya çok rahat ve soğukkanlılıkla söylüyordu.
Çertkov:’’Çok kibarsınız. Bizi ziyaret etmeniz de büyük incelik. Ama günlükleri veremem. Kocanızın talimatlarına göre hareket etmek zorundayım’’
Sofya, kalktı. Arabasının sürücüsünü çağırttı, herkese veda etti. Sofya: Valenin Fedoroviç benimle geliyor musunuz?
Biryukov: Evet.
§


Tolstoy bir mektubunda, Y.Polyana 14-Haziran – 1910

49

Aziz Dostum Sofya
Gelecekte, insanların günlüklerimi okuyup, kavgalarımızı bilmesi, senin canını sıkıyor olabilir. Şunu bilmelisin ki; bu anlaşmazlıklar, her aile hayatında olur. Yazdıklarım aramızdaki ilişkiyi tam tamına yansıtmıyor.
Bu mektubumda seninle olan birlikteliğimizin nasıl olduğunu yazacağım.
Son zamanlarda çabuk kızıyor ve kavga çıkarıyorsun. Hayat hakkındaki görüşlerimiz çok farklı. Hayat nedir,sorusuna verdiğimiz cevaplar taban tabana ters. Benim için mal-mülk günahtır. Senin için ise olmazsa olmaz. Benimle kırk yılı aşkın evlisin,sen sadık bir eş oldun. Bana baktın, çocuklarımızı büyüttün. Sana kaba davrandım. Bu hatamı kabul ediyorum.
Çertkov ile dostluğum seni rahatsız ediyor. Onunla görüşme dersen, bunu yapabilirim. Tuttuğum günlükleri bundan böyle ona vermeyeceğim. Hepsini alıp bankaya koyacağım.
Bu yaşam bana zor geliyor. Çekip gitmek istiyorum.
Senin acı çektiğini görmek bana da acı veriyor. Bu acıları görmezden gelemiyorum.
§
Sofya, tedirgindi. Evin içine sığamıyordu. Bir yerde belli süre oturamıyor bilinçsizce dolaşıyor önüne gelene bağırıyordu. Birde intihar etme girişimleri evdekileri perişan etmişti.Bunun üzerine Moskova’dan Rossolimo’yu getirttiler.Tolstoy, Dr.Makovitski’nin, dediklerinin dinlenmesini istiyor.Dr. Makovitski, Rossolimo’nun,

50

psikologlar içinde en iyilerinden biri olduğunu söylüyor. Rusya’da, birçok dük ve düşes ona tedavi olmuş. Uykusunu kaçıran kötü rüyalar için ona danışmış. Rossolimo, bir doktordan çok Roma’daki bir lokantanın şef garsonu gibi giyinmiş. Ucu kıvrık bıyıkları ile Çertkov onu bir şarlatana benzetiyor..
Rossolimo, Sofya’yı üç saate yakın muayene etti. Aletlerle gözlerinin içine baktı, tahta çekiçle dizlerine vurdu ona sorular sordu ve gözlemledi. Lev Lvovich ise mırıldanıyordu,’’ Esas hasta olan babam. Onun tedaviye ihtiyacı var.
Tolstoy, odanın içinde dolaşıp duruyordu. Çerkov’a yanaş-tı.’’Bu Rossolimo beni şaşırttı. Bilim adamları gibi budala’’
Çertkov cevap vermedi. Çaydan sonra Rossolimo, Tolstoy’la konuştu. ‘’Sofya’nın ruh hastalığının nedenlerini buldum. İki tür rahatsızlığı var.’’ Paranoya ve histeri ağırlıklı olarak; hastanın so-rununun, ekonomik, biyolojik ve kültürel kaynaklarını sıralamaya devam etti. İyileşmesi için gezintiye çıkmasını hatta ayrılmalarını önerdi. Sofya buna şiddetle karşı çıktı.Tolstoy, masada oturmuş, esniyordu.’’
Günlükeri Sofya’ya verseler, büyük ihtimal bir şeyi kalmayacak iyileşecekti.
§
Tolstoy, yeni vasiyetnamesini imzaladığından beri huzursuzdu. Hata yaptığına inanıyordu. Ama bu olaydan sonra kendine geldi. 1881 den önce yazılan tüm eserlerin kontrolunun Sofya’da olmasının yanlış olduğunu düşünüyor ve üzülüyordu.


51

Karısı ve çocuklarının alıştıkları lüks hayatı sürdürmek için eserlerinden destek alacak olmalarını kabullenemiyor,Sofya’nın açgözlülüğünün zaman içinde artacağını ve tüm telif haklarına el koyacağından, emin. Ama artık Tolstoy’un ölümünden sonra eserleri halkın malı olacak. Çertkov, eserlerin editörlüğünü yapıp yeniden bastıracak ve yayınlayacak. Telif haklarını Saşa’ya bıraktı ve eserlerine bedava ulaşabilmeleri için talimat verdi. Son aylarda sağlığı bozulan Saşa’ya bir şey olursa; telif sahibi – aynı şartlarda Tanya olacak.
Tolstoy, vasiyetnamesini kendi eliyle değiştirmek üzere Telyatinki’ye geldi. Yarın, ormanda buluşacaklar. Tolstoy, Delir’eye binip gelecek. Öğleden sonraları Delir’eye bindiği için, Delir’e ile gelmesi Sofya’da kuşku uyandırmaz. Sergeyenko, Goldenweiser, Sergeyenko’nun sekreteri Anatol Radinski ve Çertkov ile Bulgakov, ormanda kısa bir gezinti yaptılar. Yeni vasiyetnamenin imzasında buluşacaklardı. Çertkov bundan mutluluk duyuyordu. Buluşacakları yere gittiklerinde Tolstoy gelmiş Delir’enin sırtında oturuyordu. Başında beyaz bir şapka vardı, mavi gömleği, uzun beyaz sakalıyla bir heykeli andırıyordu.
Selamlaştılar. Atlarından indiler. Yaşlı Tolstoy, bir kütüğün üzerine oturdu. Tolstoy, vasiyetnamesini okurken elleri ve dudakları titriyordu. İçi huzursuzdu. Galiba Sofya Andreyevna’ya güveninin kalmadığı anlamına geldiği içindi.
Çertkov:’’ Halkımız için önemli bir an bu. Yazdıklarınıza hak ettikleri şekilde ulaşabilecekler’’
Tolstoy, başını kaldırdı garip bir şekilde Çertkov’a baktı. Dolmakalemini çıkardı, yanında getirdiği siyah çini mürekkebi de.

52

Mürekkebi kokladı. Bu kokuyu çok severdi. Sergeyenko, kurutma kağıtlarını ve boş yaprakları verdi. Tolstoy; her şeyi temize çekti.
Ağaçların altı buz gibi serindi. Rüzgar esiyordu.
Tolstoy.’’ Bedenimde huzursuzluk var. Hiyanet ediyormuşum gibi geliyor.’’
Bu arada Delir’e kişnedi, karatepeli bir kuş, konduğu dalda sanki çığlık atıyordu. Tolstoy vasiyetnameyi temize çekmeyi bitirince, dudaklarını buruşturarak imzaladı. Sonra diğerleri imzaladı.
Tolstoy:’’İşkence gibi geldi. Umarım tekrarı olmaz’’ Çertkov:’’ Yapılması iyi oldu’’
Vedalaştılar. Tolstoy, Delir’eye bindi, uzaklaşıp gitti..
Çertkov:’’Onun konumundaki bir insanın böyle zor bir durumda kalması korkunç bir şey, ama gerekli olan buydu, iyi oldu’’
§
Birkaç gün sonra, çay vakti, Çertkov Yasnaya Polyana’ya gitti. Vardığında Tolstoy’un, buraya gelmemesi için Telyatinki’ye bir pusula gönderdiğini öğrendi. Bu not eline geçmemişti. Çertkov’un Sofya ile karşı karşıya gelmemesini yazmıştı. Ama buraya gelmişken Tolstoy ile görüşmek istedi.Evin arkasında bulunan merdivenleri kullanarak, koridorda yavaşça yürüyerek Sofya ile karşılaşmadan Tolstoy’un çalışma odasına gitti. Kapı açıktı. Doktor Makovitski çömelmiş ağrıyan bacaklarına sargı sarıyor, Biryukov’da arkasında durmuş, bir ateistin, Tanrı’nın olmadığında ısrar eden mektubu-na Tolstoy adına yazdığı cevabı okuyordu. Mektup oldukça ikna

53

ediciydi. Tolstoy’un üslubuna benziyordu. Okuması bitince ‘’Size aşkı sorabilir miyim?’’ diye Tolstoy’a soru yöneltti ‘’Belki adamı ikna eder’’ diye de ekledi.
Tolstoy:’’ Onu kelimelere dökmeyi çok istedim ve denedim.
Zor iş. Tekrar deneyeyim’’
Tolstoy, sakin, sabırlı ve alçak gönüllü biri, çoğunu şaşırtan özellikleri var. İçtenlikle söze başladı.
‘’Bir insanı içtenlikle selamlamak, içimizde hissettiğimiz İlahi varlığın kabulü demektir. Muhabbet neredeyse Tanrı’da oradadır. Sevmeyen ölümde kalır’’. Markovitski sargıları bitirdi, not defterini ve kalemini çıkardı. Bir fırsat doğmuştu. Tolstoy sesini ayarladı, hafif öksürdü, devam etti.
‘’Birbirinden ayrı ruhların birleşmesidir aşk. Birbirimizi seve-lim. Sevgi Tanrı’dandır. Seven herkes Tanrı’yı tanır. Tanrı’nın varlığına dair çok işaretler var, ama fark edemiyoruz. Tanrı’nın varlığını aşk ve anlayış yoluyla kavrayabiliyoruz. İnsan idrakinin ötesinde-dir, ama O’nu ancak aşk ile hissedebiliriz.’’
Biryukov:’’ Ama bu adam ateist, aşk ve anlama yoluyla bir varlığın sezilebileceğini kabul etmez. Sanmıyorum.’’
Tolstoy:’’ Evet. Ama Tanrı kelimesini kullanmasa bile onun özünü teşhis edecektir. Bu öze her hangi bir ad verebilir, ama öz yine de mevcuttur. Tanrı yadsınabilir, ama ondan kaçınılmaz.’’
Tolstoy, zor bir öğretiyi, formüle edebiliyor. Karmaşık konuları basit kelimelerle açıklayabiliyor. Onun ustalığı burada, onun için saygı görüyor.


54

Bir saati yeni geçmişti, çay içmek için terasta toplandıar. Sofya Andreyevna, kötü durumdaydı – gözlerine kan oturmuş, saçları dağınık, çökmüş bir hali vardı,yaşlı görünüyordu. Terasın, öteki ucunda sallanan koltuğa oturmuş kocasına ‘’Konukların geldiğinde ayağa kalkmalısın’’ diyerek bağırdı. Tolstoy zorlukla kalktı, mahcup olmuş gibiydi. Hatta Makovitski yardım etti.Sofya, yüzünü buruşturarak baktı. Tolstoy’da aynı şekilde karşılık verdi. Sofya, Çertkov’u görmemezlikten geldi.Çertkov, ‘’ Bu kadın deli ’’ diye fısıldadı.
Terasın orta yerinde, beyaz keten örtü serili bir masa vardı, üzerinde pırıl pırıl parlayan semaver fokurduyordu. Aslında bu ortamın tadını fazlasıyla çıkarabilirlerdi; fakat, Sofya Andreyevna yüzünden herkes sessizce oturuyordu. Buna rağmen demlenmiş çay, günün en iyi içeceğiydi. Günün tamamen neşesiz geçmesine mani olmuştu.
§
§






ÇERTKOV

On senenin ardından 1908’ ın Ağustos ayında, Çertkov’un Rusya’ya dönmesine izin verilmişti. İngiltere’de geçirdiği on yıl süren sürgünün ardından Tolstoy’un öğretisine hiç değişmeyen bir güvenle sadık kalarak dönmüştü.
Saçları dökülmüş ve kilo almıştı. Yine de dinç duruyordu İnancından ötürü çok acılar çekmiş olması Tolstoycuların ve özellikle Lev Tolstoy’un gözünde ona itibar kazandırmıştı.
Uzaklarda, davasını savunmuş, azimle çalışmıştı. Tolstoy’u, etkileyen de buydu ve Çertkov’u vekil tayin etmişti. Çertkov’un izni olmadan Lev Tolstoy’un eserlerinin bir kelimesi bile yayınla-namazdı. Yayınevleriyle tek başına görüşen, çevirmenleri seçen, gelişmeleri takip eden, ne zaman yayınlanacağını belirleyen hep Çertkov’du.
Yaşlı ve zayıf kalmış Üstad’ın tek vekili olan Çertkov, güçlüydü ve işinde samimiyetle çalışıyordu. Bazen Tolstoy’a karşı tavır alıyor olsa da; bu, Tolstoyculuk içindi.
Sıcak bir yaz günü, Tolstoy, bir sivrisineğin Çertkov’un kel başına konduğunu görmüş ve bir vuruşta onu ezmişti. Çertkov üstada kinayeli bakmış.’’Ne yaptınız Lev Nikolayeviç? Öldürdünüz onu!’’ Saşa’da oradaydı ,‘’ Baba neden yaptın?’’


57

Lev Tolstoy kendini affettirmek için, ‘’Bu adam her şeyini bana feda etti. Benim için lüks yaşamından vazgeçti. Tüm enerjisini de benim eserlerimin yayınlanmasına harcadı.’’
Çertkov’un hedefi Lev Tolstoy’un eserlerini yayınlamaktı, bu fedakarlığa karşı karşı yazar kendini ona karşı borçlu hissediyordu. Bu belki de ihtiyarlığın getirdiği bir durumdu.
Müritler kendi aralarında Çertkov’u tartışmıyor olsa da Biryukov ya da İngiliz çevirmen Maude gibi önemli isimler, Çertkov’un geçimsiz ve dalavereci biri olduğunu söylüyordu. Biryukov’u, Çertkov’un, Tolstoy’u nasıl kendi iradesine boyun eğdirdiğini görmek, üzüyordu. Lev Tolstoy bu vesayetten rahatsız oluyordu ama değer verdiği ilkeler adına olduğu için ses çıkarmıyordu.
Çertkov, inancı ve ideali için, her şeye karşı katılığı, inadı, kaba anlayışı vardı.
Çertkov, hizmet ettiği fikirleri dünyaya dayatmak için her yolu mubah görüyordu. Tolstoy’un eserlerini dünyaya tanıtmak için ça-balıyordu. Bunun içindir ki; yaşlı Tolstoy’a göz kulak oluyor, yersiz sözleri ve yazıları çıkarıyor, onu koruyordu.
Çertkov, Rusya’ya döndükten sonra ilk günlerini, Tolstoy’un yanında geçirdi. Daha sonra Yasyana Polyana’ya yakın Telyatinki’ye yerleşti.
Saşa, Telyatinki’de ki toprağın yarısını ona sattı. Uzun bir koridorun sağına soluna dizilmiş odaları olan iki katlı bir bina inşa etti. Evinde, sekreterlik, bahçıvanlık, bulaşıkçılık yapan kişiler kalıyor. Hepsi Tolstoy’cu olan otuza yakın kişi, bunlar konforu hor

58

görüyor, yerde, samanların üzerinde ya da mantolarına sarılıp yatıyor. Üst katta ise, Çertkov’un eşinin, annesinin ve oğlunun oturduğu iyi döşenmiş odalar var.
Çertkov, Tolstoy’a evini gezdirdiğinde Tolstoy kızı Saşa’ya ‘’Bu kadar büyük ev yaptırmak için çok para harcamıştır.’’ diyecekti.
Odönemde Çertkov, ‘’Tolstoy’un Düşüncelerinin Derlemesi’’ni yapmaya başlamıştı. Geniş bir derleme çalışması olsun diye Tolstoy’un eserlerinde, mektuplarında, günlüklerinde, öğretisini açıklamaya yarayacak cümleleri araması için bir ekip kurmuştu. Bu ekip Tolstoy’un yazılarını inceliyordu. Toplananları, Çertkov ince-liyor, beğendiğini alıyor beğenmediğini atıyordu.
Çertkov bazen hoşuna gitmeyen bir bölüme kızıyor, Tolstoy’u suçluyor bazı kelimelerin değiştirilmesini istiyordu. Genelde Tolstoy isteklerini yerine getiriyordu.
Öğlenleri, Telyatinki malikanesi sakinleri – ırgatlar, yemekha-nenin büyük masası etrafında toplanıyordu. Elliye yakın aç insan, kazanlara uzanıyordu. Bu Tolstoycu komün, prensipte; eşitlik, yar-dımlaşma ve sevgi yasalarıyla idare ediliyordu. Ama burayı ziyaret eden Saşa ‘’ Tarikat Kardeşleri’’nin üç sınıfa ayrıldığını tespit etti.
Masanın ucunda Çertkov ve yakınları, ortada ekipdeki iş arkadaşları,diğer uçta; işçiler, köylüler, çamaşırcılar, uşaklar, oturuyordu.
Bulgura, hakkı olan üçüncü sınıfdakiler, pirzola ve kompostoy-la beslenen birinci sınıftakilere imreniyordu.
Çertkov’un annesi, Telyatinki’de farklı bir yaşam sürüyordu.


59

Masalara beyaz örtüler, işlemeli porselen yemek takımları istiyordu. Çertkov’da her zaman şıktı. Çocuğu Dima ise pis ve vasattı. Her tarafını bitler sardığından kaşınıyor, çamurlu çizmeleriyle etrafta dolaşıyordu. Babası onu azarladığında, ‘’Köylülerle yaşamak için onlar gibi olmak lazım’’ diyordu.
Çertkov, Yasyana Polyana’ya genelde sabahları Tolstoy çalışırken gelirdi. Oysa çağırılmadıkça çalışma odasına kimse girmezdi. Fakat büyük müride bu yasak uygulanmıyordu. Çertkov içeri girip ihtiyarın üzerine eğilir, yazdıklarına kafasını sokardı. Yazdıklarını okur, onaylar, bazen eleştirirdi.
‘’Şurasını değiştirirseniz daha güzel olur!’’
Bu Tolstoy’u, huzursuz ederdi ama çoğu kez razı olurdu.
Bu kendini üstün görme, bu teklifsiz hali, Sofya’yı kızdırıyor-du. Haklarına tecavüz edildiğini düşünüyor, bu düşünce de onu huzursuz ediyordu. Eskiden kocasına, kavgalarına rağmen, onda uyandırdığı cinsel arzuyla söz geçirebiliyordu. Ama artık altmış beş yaşında sinir hastası bir kadındı. Tolstoy’da cinsel duyguları kalmamış bir ihtiyardı. Çertkov, Sofya’nın yaptığı hataları kendi egemen-liğini sağlamak için kullanıyordu. Ama Sofya buna izin vermeye-cekti. Kırk altı yıl, sadece Rusya’nın değil, dünyanın saygı duyduğu bir yazarla, onun eserlerine destek vererek, evini çevirerek, el yazmalarını temize çekerek, hatta, Savaş ve Barış eserini dokuz defa düzelten biri olarak, ona çocuk vererek, hastalandığında sağlığında ona bakarak yaşıyordu. BirTolstoy’cu, hizmetkarın karşısında ezi-lip gidemezdi. Ama Çertkov’da kendi açısından haklıydı. Tolstoy’u temsil etme hakkının yalnız kendisine ait olduğuna inanıyordu. Bu yüzden yazarın en güvendiği kişi olmak çok önemliydi. Tolstoy’cu

60

öğretiyi herkesten iyi anladığına emin olarak onu bozulmadan korumak istiyordu. Bunun içinde yaşlanmış olan yazarın, karısının isteği doğrultusunda kendisine sırt çevirmesine mani olmak istiyordu.
Çertkov Rusya’dan ayrılıp İngiltere’ye sürgüne gittiğinde Saşa on iki yaşında bir kız çocuğuydu. Artık gelişmiş, büyümüştü. Yirmi iki yaşında dürüst ve etkileyici bakışları olan,bir kızdı. Tek isteği yaşlı babasının yaşamını üst seviyede tutmaktı. Saşa, her durumda babasına hak veriyordu.
Tolstoy, kendisinim konu olduğu, aile içi kavgalarını önem-semiyor, görmezden geliyordu. Huzurunu bozmamak için Çertkov ya da Sofya ile tartışmaktan kaçınıyordu. Geriye kalan ömrünü ül-kesinin geleceğinin iyi olması için çalışmalara adamak istiyordu.
Ocak 1909 da, bir kez daha onu Ortodoksluğa döndürme-yi deneyen Tula Piskopusu Parten’i konuk etti. Piskopus ayrılırken Sofya arabasına kadar eşlik etti. Binmeden önce kocası ölünce, dini tören yapılıp yapılamayacağını sordu. Parten, kilisenin buyruğuna uyması gerektiğini söyledi.
Tolstoy karısının din adamlarıyla bir şeyler planladığını anladı ve Günlük’üne şöyle yazdı, ‘’Ölmeden evvel - pişmanlık duyduğuma, insanları inandırmak için bir şeyler uyduracaklarını düşünüyorum. Bu yüzden açık açık söylüyorum: Ölmeden, Kiliseye’de dönmeyeceğim. Dolayısıyla ölmeden evvel pişmanlığım ve ayine katıldığım konusunda söylenecek olanlar, yalandan ibarettir.’’ Daha sonra kilise hakkında şöyle yazdı:
‘’Hayatın manasını anlamak için kilisenin arkasında gitmek


61

gerekmez…Kiliseye bu hakkı verip bu işi iyi yapar…! Dünya, her şeyde, Mesih’in buyruklarına zıd hayat formalaştırır.Kilise ise insanlar Mesih’in kanununa zıd yaşasalarda, onların kanuna uygun yaşadığını iddaa etmiştir. Bu ise dünyanın putperest bir hayat ya-şamasıyla neticelendi. Kilise ise bunu görmezlikten geldi ve öyle iddia etti ki, esasında Mesih’in buyruğu budur.’’
Tolstoy’un gücü azaldıkça, bu mesele kafasını fazlaca meşgul eder olmuştu. Mart ayında hastalandı. Damarlarında pıhtı oldu. Gerçekten öleceğine inandı. Hemen bedenine lanet okumaya baş-ladı.Bir hafta sonra ateşi düştü, kendini güçlü hissetmeye başladı. Yatarken, cinsel arzuları uyandı. Seksen yaşındaki bir adam cinsel isteğinin geri geldiğini hissediyor ve bu düşünce onu korkutuyor-du. Birgün önce ölmeyi bekleyen Tolstoy birgün sonra Günlük’üne şöyle yazıyordu.
‘’ Eğer evlilik, her zaman değilse de en azından yüzde doksan dokuzunda hayatı zehir ederken, mutluluk verici bir kurum olarak adlandırılmasaydı, dünyaya çocuk getirmek ve onları en iyi şekilde yetiştirmek gibi bir sorumluluk fikri akılda tutulduğunda ancak insani bir anlam kazanan birleşmenin, hayvanca bir hareket olduğuna ikna edilseydi, fiziksel arzuyla mücadele etmek kolay olurdu.’’
Bahar yaklaşırken Tolstoy kendini toparladı. Bahçede yavaş yavaş dolaşıyordu. Yeniden günahlarını ve köylü Aksinya’dan olan gayrimeşru oğlu Timote’yi düşünüyordu. Köylü kadın ilerleyen yaşında köylü Ermil’le evlenmişti ama bu Tolstoy’un hatasını düzeltmiyordu.
Timote, Tolstoy’un vicdan azabıydı. Ve bir de her şeyi bilen meşru çocuklar vardı. Babaları hakkında ne düşünüyorlardı? ‘’

62

Aksinya’yı hatırladım. O hayatta, Timote’nin, oğlum olduğu söyleniyor ve ben ondan özür bile dilemedim. Ve hala başkalarını eleş-tirmeye devam edebiliyorum,’’ diye yazacaktır Lev Tolstoy.
Tolstoy’un iyileşme dönemi ‘’yıkıcı faaliyetlerinden’’ dolayı Tula dışına sürgüne gönderilen Çertkov’un gidişiyle sıkıntılı geçti.
Çertkov, Moskova yakınlarında oturan, teyzelerinden birinin yanına gitti. Sofya, Çertkov’un gidişine içten içe seviniyordu. Ama keyfi uygulamaya da karşı çıkar gibi görünüyordu. Bu durum Tolstoy’un hoşuna gitti. ‘’ Ah! Keşke kendini aşabilse!’’ diye yazdı. Çevrede ise, bu sürülmeye Sofya’nın sebep olup - olmadığı konu-şuluyordu. Bunun üzerine Sofya gazetelere bir mektup yolladı.
‘’ Yöremizde bölgemiz insanlarını şaşkına çeviren bir şiddet olayı gerçekleştirildi…Çertkov’un suçu açıktır: Tolstoy’la yakın arkadaş olmak ve onun fikirlerini yaymak için gösterdiği çaba. Bunlar hangi fikirlerdir? Canlıyı öldürmemek, herkesi sevmek, kötülüğe karşı şiddet kullanmamak, kanlı devrime son vermek. Çertkov’un sürülmesi ve Tolstoy’un kitaplarını okuyan kişilere verilen cezalar, yazdıklarıyla Rusya’nın ününe ün katan Tolstoy’a duyulan öfkeyi kanıtlamaktadır. Ve herkes Lev Tolstoy’un Çertkov’u ne kadar sevdiğini bilir…
Çertkov’un vaazlarını dikkatle inceledim, onun ve Tolstoy’un fikirlerinin çoğuna, özellikle de Kilise’yi yadsımalarıyla ilgili olanlara katılmasam da, Çertkov’un çabasının, insanlar arasında sevgiyi yaymaya çalıştığını söyleyebilirim.Çok kez genç köylüleri, şiddet eylemlerinin yanı sıra devrimden döndürdü.’’
Sofya’nın eleştirileri ve nüfuzlu arkadaşları sayesinde Çertkov’a


63

karşı alınan kararlar geri çekildi. Tolstoy 15-Nisan- 1909 da Günlük’üne ‘’ Çertkov’u özlüyorum’’ diye yazıyordu. Ve üzülüyordu. Sofya kocasının üzüntüsünü gördükçe endişeleniyordu. Çok sinirli olmuştu. Hiçbir yere sığamıyor bir yerde on dakikadan fazla oturamıyor, konuşulanları dinlemiyor, bir kitap okuyamıyor. Kollarını kavuşturup beklerse sefalet ve hastalığın ailesini mahve-deceğini düşünüyor geceleri uyuyamıyordu. Vakit geçsin diye fo-toğrafçıları çağırıyor, fotoğraf çekmekle ilgileniyordu. Evin içinde işi hiç bitmiyor, birinden birine koşturuyor, devamlı söyleniyordu.
Tolstoy, sakin bir halde bekliyordu. Karısının evin içinde oradan oraya, bir işten bir işe koşturmasını, merhametle öfke arasında gidip gelerek izliyordu. Sofya’ya söyleyeceği çok şeyi vardı!. Ama bir şey dese, Sofya ağzını açacak, konuşmaları kavgayla son bulacaktı. Huzurunu kaçırmadan içindeki sıkıntıyı atmak için ölümden sonra ele geçecek olan mektuplar yazmaya başladı.
‘’ Bu mektup eline geçtiğinde ben hayatta olmayacağım. Yıllar süren evlilik hayatımız boyunca, özellikle ilk zamanlarda sana karşı yaptığım hatalardan ötürü beni affet. Seni affedeceğim hiçbir şey yok. Sen, sadık bir eş, mükemmel bir anne oldun. Annenden doğduğun gibi kaldığın, değişmeyi istemediğin için, iyiye ve hakikate doğru ilerlemeyi reddettiğin için benim düşündüğüm şeylere zıt ve kötü ne varsa onlara inatla tutulduğun için, kendine ve başkalarına kötülük yaptın, kendini küçük düşürdün ve şu anda içinde bulunduğun acınası hale geldin’’ diye yazdı Sofya’ya.
13-Mayıs- 1909’da yazdığı bu mektup müsvedde olarak kaldı.
Sofya, diğer kent kadınları gibi her sene bir çocuk doğurdu. Tolstoy ailesinde on iki çocuk doğdu – bunun beşi küçük

64

yaşlarında öldü- Sofya evlatlarını emzirerek büyütmüştür. O da şöyle yazacaktı günlüğüne:
‘’ Benim aziz erim. Seninle bütünleşemedik. Benden istediklerini sana veremediğim için beni bağışla. Çünkü sen özgürlük istiyorsun. Benim arkamda büyük bir ailenin mesuliyeti var’’
Tolstoy, Haziran ayında Koçeti’ye damadı Sukotin’in evine gitti. Sofya, Dr. Makovitski, Gusev bir de hizmetçi eşlik ediyordu. Garda, malikaneye götürecek bir gezinti arabası bunları beklemek-teydi. Tolstoy geçerken köylüler selam veriyorlardı.’’ Onların yerinde olsam, bu koca malikanelerin sahiplerine görür görmez tükü-rürdüm’’ dedi Gusev’e. Ve ormanda dolaştıktan sonra Günlük’üne şunları yazdı ‘’ Halkta içler açısı bir yoksulluk; buna bağlı alçalma hissi var. Çalışmaktan sersem olmuş, yırtık giysiler içinde aç köleler. Buna dayanamıyorum.’’
Tolstoy, yüksek hayattan sıkılırdı. Tahta üstünde yatar, et yemekten çekinirdi. Geniş halk kitlesinin, özellikle Rus kentlisinin yoksul perişan vaziyeti onu çok kederlendiriyordu. Bütün serve-tini kentlilere bağışladı. Her haliyle onlar gibi yaşamaya başladı. Köylüler gibi giyiniyordu. Tek değişmeyen tarafı, bıkıp usanmadan yazmasıydı.
Tolstoy, Sukotin’in evinde mutluydu. Öyle ki; Sofya, Yasyana Polyana’ya tek başına dönmek durumunda kaldı. Aslında Tanya, Tula’da kalması yasaklanmış olan Çertkov’un Koçeti yakınlarında-ki bir kasabaya yerleşmeye çalıştığını annesinden saklamıştı.
Sonunda Çertkov Koçeti’ne yakın Suvorova kasabasına yerleşti. Yıkık dökük küçük bir evde kalıyordu. Tolstoy bunu öğrenir


65

öğrenmez, yaşlılığını hiçe sayarak atına binip ormanın içinden Çerkov’un evine gitti.
Manevi bir coşkuyla çok kez Suvorova’ya gitti. Sofya’ya ‘’ dönüşüm geçikebilir’’ diyordu. Sofya ise buna çok sinirleniyordu.
Tolstoy, istemeye istemeye Yasyana Polyana’ya döndü. Dönmesiyle kavga başladı. Sofya, Çertkov’la görüştüğü için suçladı. Tolstoy’un Stockholm’de yapılacak olan Dünya Barış Kongresi’ne katılmaya karar vermesine de kızdı.
‘’Kimsenin söylemeyeceği şeyleri söyleyeceğim. Güzel bir şey bu’’’’ diye karısına açıklama yapıyor, anlamasını sağlamaya çalışıyordu. Sofya, ona, bu yaşta o kadar uzaklara gitmemesini söyledi. Bu yolculuğun, konferansların, resepsiyonların sebep olacağı yorgunluktan endişe duyması normaldı, ama her zaman olduğu gibi tartışmada normal olamıyor, bağırıp çağırıyor, ağlıyordu. Bedensel ağrıları oluştu. Bunlar sinir ağrılarıydı ve kocasını sorumlu tutuyordu.
‘’Gitmesen ne olur ki? ’’ ‘’Gitmem gerekiyor.’’
‘’ Beni öldüreceksin!’’
Saşa, babasının kararından caymaması için cesaretlendiriyor-du.Bunu da sadece annesine zıt gitmek için yapıyordu.
Tolstoy, ne yapacağını bilemiyordu ama sırf üzerine düşeni yapmış olmak için Stockholm delegelerine hitaben, Hıristiyanlığın, askerlik hizmetiyle bağdaşmayacağına dair bir makale yazdı.


66

§


Tolstoy şöyle yazacaktı ‘’ Beni uyandırdılar. Sofya gece uyumamış, odasına gittim. Saçma sapan bir şey oldu. Sofya, Dr. Makovitski’nin onu zehirlemiş olduğunu iddia ediyordu. Olmayacak şeyler. Yoruldum artık kendimi hasta hissediyorum. Normal tavır takınmanın imkanı yok.Gitmeyi düşünüyorum. Ve çok arzu ediyorum. Benim burada olmam Sofya’yı rahatsız ediyor. Fedakarlık yapsam da olmuyor. Tanrım bana yardım et. Tek istediğim senin istediğini yapmak.’’
Sofya, Tolstoy’dan sadece kongreye gitmekten vazgeçmesini değil,kendisini, 1881’den önce ve sonraki eserlerinin mirasçısı yapmasını istiyordu. Tolstoy razı gelmeyince, Sofya öfkelendi, hüngür hüngür ağlamaya başladı. Tolstoy odasına dönünce, bir süre düşündü ve İsveç’lilerin davetini geri çevirmeye karar verdi.
Sofya biraz iyileşti, Saşa annesine boyun eğdiği için babasına kızdı.. Tolstoy evde yine gürültü çıkacağını anladı. Dr. Makovitski bacağına masaj yaparken ona şöyle dedi:
‘’ Bu evden kaçmak, yurtdışına gitmek istiyorum. Pasaport işi nasıl halledilir? Kimsenin bir şeyden haberi olmaması gerek.’’
29 Temmuzda, Şamardino Manastırı’nda rahibe olan kız kardeşi, Maşenka Tolstoy geldi. Bu, dindar yaşlı kadına saygı duyan, Sofya’yı sakinleştirdi. Başka konuklarda birkaç günü veya haftayı Yasnaya Polyana’da geçirmek için geldi. Tolstoy, rahatsızlığına rağmen ressam Repin ile sanattan; milletvekilleri ile tarım reformun-dan; Rus fizikçi Tsinger’le matematikten konuşmayı yeğledi.

67

Bir Ağustos akşamı, Goldenweiser ile satranç oynarken, bir komiser birkaç polisle Lev Tolstoy’un kapısını çaldı. İçişleri Bakanı’nın emriyle yazarın sekreteri Gusev’i tutuklamaya gelmişti. Tolstoy, tutuklama emrini görmek istedi. İmzalı ve mühürlü kağıt kendisine gösterildi. ‘’Devrimci propaganda yaptığı ve yasak kitaplar yaydığı’’ gerekçesiyle, Gusev iki yıllığına Çerdin’e sürülmüştü. Lev Tolstoy, Gusev’in bavulunu hazırlamasına yardım etti. Rahibe Maşenka Tolstoy şaşkındı; başını sallıyor ve komisere, ‘’Yazıklar olsun! Bu kadar iyi bir insanı neden tutukluyorsunuz?’’ Polisler, Gusev’i götürdükten sonra Tolstoy, odasına çekildi.
5-Ağustos’ta Günlük’üne, şu satırları ekledi:’’ Dün, polisler gelip Gusev’i götürdüler… Bugün bu konuda bir itiraz yazdım’’
Bu itiraz metni birçok gazetede yayımlandı. İçişleri Bakanı, Tula Valisi bünyesinde çalışan memurların iş görme tarzından duyduğu rahatsızlığı Valiye iletmesi için emniyet müdürünü görevlendirdi. Gönderilen yazıda şöyle deniliyordu:
‘’Gusev’in tutuklama işini Tolstoy’un evine polis göndererek ve sanığa bavullarını hazırlaması için saat vererek yapmanız yerel otoritelerin davranış biçimine uymuyor. Bu tutuklama karakolda yapılabilirdi. Tolstoy’un evine polisin gitmesi sadece onun rekla-mını yaptı ve hükümetin keyfi yönetiminin kurbanı olarak, gazetelere yansıdı.’’
Çarizm ve Rusya’nın bütün resmi daireleri, Tolstoy’un, ister halk arasında, isterse de beynelmilel nüfuzu karşısında kendilerini çok zayıf hissediyorlardı.Çünkü Tolstoy ister edebi istersede dini-felsefi ve publisistik eserleri, ciddi sansür engeliyle karşıla-şırdı. Halkın çıkarlarını savunan her sözünü her fikrini halktan

68

gizlediler. Büyük yazarı halkın gözünden düşürmek için tedbirler düşünülürdü.
Gusev’in tutuklanması, Tolstoy’un, Çertkov’u görme isteğini artırdı. Bu isteğine karşı Sofya sonunda boyun eğdi. Hatta sürgün-deki müridin yaşadığı Moskova yakınındaki, Krekşino seyahati için kocasının bavullarını hazırladı.
Ve Çertkov’lara ulaştığı ertesi günü, Çertkov ailesinin çevresinde, Tolstoy hayranları onu görmek için bekliyordu. Onlar için Tolstoy bir azizdi.
Tolstoy’un tek maksadı, yoksulları rahata çıkarmak, onlara yardım göstermek, onların kazanmasını sağlamak, çocukları okula yazdırmak, yurtsuzlara sığınacak yer bulmaktı. Bütün bu iyi niyet-leri sonucu Tolstoy sağlığında ölmezlik kazanmış,halk haklı olarak ona aziz hatta peygamber gibi yanaşıyordu.
İlk günler felsefi ve pedagojik konuları irdelemekle geçti. Çertkov’un evinde efendiler ve uşaklar aynı masada oturur birlikte yemek yerlerdi.
Sofya ise kocasının, Çertkov’la buluşmasına izin verdiğine piş-mandı. Sofya’da, Kreksino’ya gitti. Sofya’yı samimiyetle karşıladı-lar. Buraya gelirken ayağını burkmuştu, acısı onu sinirli yapıyordu. Burada gördükleri onu rahatsız etti. Sonraki günlerde öfkesi geçti ve buraya uyum sağlamaya çalıştı. Kocasının, Çertkov ve Saşa’nın teşvikiyle, 1 Ocak 1881 tarihinden sonra basılan tüm eserlerin halkın malı olacağı ve bütün el yazmalarını Çertkov’a bırakılacağı bir vasiyetnamenin hazırlandığını anlamıştı, onların yayınlanıp yayın-lanmamasına Çertkov karar verecekti.


69

Ertesi gün Tolstoy ve Çertkov, Saşa’yı Krekşino’da yazılan vasiyetnameyi avukat Muravyev’e götürmesini söylediler. Avukat birkaç kez okudu. Başını salladı.’’Bu vasiyetin hukuki bir değeri yok. İnsan mülkünü nasıl halka bırakabilir bilmiyorum. Kanunları ince-leyeceğim. Size yazacağım.’’
Tolstoy’un Moskova’da olduğu biliniyordu; gazeteciler,kame-ramanlar, meraklılar, hangi trenle döneceğini öğrenmek için sürekli telefon ediyorlardı. Bu ilgi Sofya’yı gururlandırıyordu.
Tolstoy ve yakınlarını götürmek için atlı iki araba geldi. Yazar, Sonya, Saşa ve Çertkov arabaya bindi. Sergey, karısı Maşa, Maklakov ve arkadaşları diğer arabaya bindi. Dr. Makovitski yurt dışında olduğundan Sofya, başka bir doktorun, Dr. Berkenheim’in yolculuk esnasında kocasına eşlik etmesini sağlamıştı. Sokakta insanlar dikilmişlerdi, araba ilerlerken kimi el sallıyor kimi şapkasını çıkararak selam veriyordu. Araba, Tula demiryolunun başlangıcı olan Kursk Garı’na vardığında Sofya ve Saşa binlerce insanın top-landığını görünce şaşkın gözlerle birbirlerine baktılar. Halktan, her insan vardı. Liseliler, üniversiteliler, yoksul kadınlar, süslü kadınlar, işçiler, askerler, kasketli siviller… Bir ses yükseldi. ‘’ İşte geldi! Lev Tolstoy’a saygılar. Yaşa, var ol!’’
Araba ilerlemekte zorlanıyordu. Çok kalabalıktı. Arabadan indiler. Tolstoy, akşayan karısının koluna girdi. Çertkov trene doğru yol açmaya çalışıyordu. Maklakov ve bir jandarma, Tolstoy’u orta-larına aldı.Gençler el ele tutuşarak, kalabalığa set oluşturdu. Garın girişinde kalabalık arttı, baskı çoğalmıştı. Kalabalığın içinde kalan Tolstoy, Sofya ve Saşa ezilme tehlikesindeydi! Genç bir kız:’’Dik-kat edin. Onları ezeceksiniz’’ diye bağırıyordu. İnsanlar vagonların tepesine ve direklere tırmanmıştı. Polis de fazlaca vardı. Yine de,

70

jandarma sayesinde Tolstoy ve Sofya trene binebildiler. Tolstoy solgun, yorgun bir halde, iki büklüm olmuş, sendeliyordu; sonuna kadar dayanmak için gücünü topladı. Sonunda hepsi vagonda bir araya geldi. Tolstoy, kendini koltuğu attı ve gözlerini kapattı. Tehlike geçtikten sonra Sofya:’’ Bizi krallar gibi karşıladılar!’’ diye yineleyip duruyordu.
Çertkov, melon beyaz şapkasını yelpaze gibi sallıyordu.
Dışarıda ki kalabalık hala bağırıyordu. ‘’Yaşa! Var ol!’’
Çertkov’un önerisi üzerine Tolstoy pencerede göründü. Uğultu arttı. Aradan seçilen ‘’Sessizlik! Sessizlik! Lev Tolstoy ko-nuşacak!’’bağrışmaları duyuldu.
Tolstoy:’’ Teşekkürler… Böyle bir çoşku beklemiyordum. Bu sevgi gösterisi beni çok etkiledi…Teşekkürler!...’’
‘’Biz teşekkür ederiz! Yaşa! Yaşa! Var ol! İyi yürekli Lev Nikolayeviç’imize binler teşekkürler!’’ diye cevapladı kalabalık.
Kameralar çekime devam ediyordu. Tren hareket etti. Vagonun penceresinde ayakta duran Tolstoy, kalabalığa el sallamaya devam ediyordu. Bu sevgi gösterisi karşısında çok duygulandı. Şaşırmıştı. Mutlu bir halde koltuğa oturdu.
Tula’da kalması yasak olan Çertkov daha ileriye gidemedi, Serpukhov Gar’ında indi. Tren yeniden hareket edince Tolstoy dinlenmek için uzandı. Nabzı yavaşlamıştı, doktor bile endişelendi. Bir müddet sonra gözlerini açtı, konuşmaya çalıştı ama dili dolandı. Devamı gelmeyen birkaç kelime mırıldandı Onu, garın önünde bekleyen bir arabaya taşıdılar. Yol boyunca, ‘’Musa… Pygmalion…Musa, Musa…’’ diye geveleyerek boşluğu baktı.

71

Bayılmıştı.
Sofya, üzerini örtüyor, ellerini ısıtıyor vre sessizce ağlayarak dua ediyordu. Tolstoy, Yasyana Polyana’ya geldiğinde hala sayıklıyordu.
Doktor,’’ Sıcak su şişeleri, vantuz, başına buz!’’ istedi.Saşa’nın yardımıyla hastayı soymaya başladı. Sonya, öleceğini düşünmeye başladı. Eğer Lyovoçka ölürse etrafını saracak düşmanları düşündü Lyovoçka ölürse kendisi ortada kalacaktı. Kimse onu dikkate alma-yacaktı. Merhumun Günlük’lerinden yararlanıp onu kötüleyecek-lerdi. Yorgunluktan ve korkudan ne yapacağını bilemeyen Sofya, yatağın etrafında dolanıyordu.
‘‘Lyovoçka! Lyovoçka! Anahtarlar nerede?’’ Tolstoy:’’ Anlamıyorum…Neden?’’
‘’El yazmalarını koyduğun kasanın anahtarı!’’ Saşa:‘’Anne rahat bırak onu, rica ederim!’’
‘’Anahtarları almam lazım. Ya ölürse…Ya el yazmalarını çalarlarsa!...’’
Saşa: ‘’Kimse onları çalmayacak.onu rahat bırak!
Doktor hastaya sıcak suyla lavman yaptı, bu Tolstoy’u hemen kusturdu. Bir de damardan iğne yaptı. Sofya titrek sesle:’’Artık bitti!’’
Ama geç saatlerde, Tolstoy kendine geldi. Ertesi sabah Günlük’üne söyle yazdı.


72

‘’Yolculuk, dev kalabalık beni neredeyse eziyordu. Çertkov beni kurtardı. Sofya ve Saşa için korktum. Bir arabaya bindiğimizi hatırlıyorum ama sonrasını,ertesi günün sabahına kadar ne olduğunu hatırlamıyorum. Saçma sapan konuşmaya başladığımı, ardından da bayıldığımı söylediler. Böyle ölmek ne kadar tatlı olurdu!’’
Ve birgün sonra at binmeye başladı. Birkaç gün sonra da makale ve mektuplarını yazmaya devam etti. Ona ‘’Rusya’nın Devi’’ diye hitap eden ve ‘’ Öğretilerinizin savunucusu’’ diye imzalayan, tanımadığı birinden, mektup almıştı. Bu Mahatma Gandi’ydi. Tolstoy, ona bir cevap mektubu yazdı.
Bu arada Çertkov Moskova’da boş durmuyordu. Avukat Muravyev’e yeni bir vasiyetname taslağı hazırlamasını ısrar ediyordu. Birçok metin taslağı yazdı ve Strakhov, bunları Tolstoy’a götürmek üzere Yasnaya Polyana’ya gitti. Tolstoy’a, avukatın hazırladığı kağıtları gösterdi. Ama Tolstoy fikir değiştirmişti. Vasiyet fikrinden vazgeçmenin daha iyi olup olamayacağını düşünüyordu ‘’Bu iş beni bunaltıyor Eserlerimin yayılmasını şu veya bu şekilde sağlamak gerekli değil. Mesela İsa’yı ele alın – İsa’yı benimle karşılaş-tırmak ne kadar tuhaf olursa olsun- birinin, düşüncelerini kendine mal edeceği kaygısı duymadı; onları, çekinmeden söyledi ve onlar için çarmıha gerildi. Ve bu fikirler kaybolmadı. Şu var ki, hiçbir söz, hakikatı ifade ettiği sürece ve onu söyleyen kişi kendi hakikatına inandığı sürece kaybolup gitmiyor…’’ dedi Strakhov’a. Bunun üzerine Strakhov, miras konusunda kanunun kurallarına uymazsa, telif haklarının ailesine geçeceğini anlattı.
Karar verebilmek için odasına çekildi. Bir saat sonra Strakhov’a kararını bildirdi. Telif haklarını güvendiği kızı Saşa’ya ‘’halk yara-rına’’ onlardan vazgeçmesi koşuluyla bırakacaktı. Bu tedbir tüm

73

eserlerini kapsayacaktı.
Yeni düzenlemeyi öğrenen Saşa, buna layık olmadığını bu hak-lardan vazgeçmesi halinde annesinin, ablasının ve erkek kardeşle-rinin kendisine kızacağını söylesede, babasının ısrarına dayanama-yarak kabul etti. Tolstoy, kızına, ölümünden sonra yayımlanmamış eserlerinin satışından elde edeceği parayla, Sofya’dan Yasyana Polyana’daki arazileri satın alacağını ve bunları köylülere bağışlaya-cağına dair söz verdirtti. Strakhov, bundan memnun olarak oradan ayrıldı.
Kasım ayında, Strakhov, Goldenweiser’la beraber geri geldi ve telif haklarının yasal mirasçısı olarak Aleksandra Lvovna Tolstoy’un (Saşa) anıldığı en son metni getirdi. Tolstoy hariç herkes uyuyordu. Gelenleri odasında ağırladı, belgeleri okudu ve kopyaladı. Kulağı sürekli kapıdaydı Sofya’nın uykusu hafifti, elinde lamba ile gelebilir, arkasından iş çevirenleri görebilirdi.
Tolstoy, kötü bir davranış hissi içindeydi ama belgeyi imzaladı. Strakhov ve Goldenweiser’de yan tarafı imzaladı ve Strakhov Moskova’ya götürmek üzere onu çantasına koydu. Olanlardan habersiz olan Sofya ertesi gün misafirlere çok iyi davrandı. Strakhov, Sofya’nın bu tutumu karşısında eziklik duydu ama dün akşam kendi deyişiyle ‘’ Tarihsel sonuçları olacak bir görevi’’ çok iyi bir şekilde yerine getirdiği düşünerek teselli buldu. Ocak 1910’da Saşa hastalandı. Zatürre olmuştu. Kan kusmaya başladı. Tolstoy, kızının baş ucunda saatlerce oturuyordu. Kızı su içmek istediğinde; titreyen eliyle ona bir bardak su veriyordu.
Saşa, ancak, Mart ayında ayağa kalkabildi. Verem olabilir şüp-hesiyle doktorlar, iyileşme süresini Kırım’da geçirmesini önerdiler.

74

Babasından ayrı kalma fikri onu korkuttu ‘’Ya onu tekrar göremez-sem’’diye düşünüyordu. Saşa’yı ikna ettiler. En iyi arkadaşı Varvara Feokritova’yla birlikte gitmesine karar verildi. 13- Nisan’da yola çıktılar, ayrılırken, Tolstoy ağladı ‘’Ne yapacağımı bilmiyorum. Saşa gitti. Çalışmalarımda bana yardım ettiği için değil, ruhumdan ötürü onu seviyor, onu özlüyorum.’’
Saşa’nın gidişinden sonra, Tolstoy,Yasyana Polyana’daki havanın daha katlanılabilir bir hal aldığını fark etti. Kızının ve Çertkov’un yokluğu Sofya’yı daha bir sakinleştirmişti. Ama hala sağlığından şikayet ediyordu. Giysiler dikiyor, oğullarının masrafından dert yanıyor, kocasının tüm eserlerini yayınlamak için çırpınıyor, günlük yazıyor, ailenin sıkıntılar içinde perişan olacağını söylüyordu ama bu dert yanmalar ve hareketlilik alışılmışın dışına çıkmadığı için Tolstoy rahatsız olmuyordu. Saşa’yla devamlı mektuplaşıyor; çalışmalarını, onu çok sevdiğini uzun uzun anlatıyordu. ‘’ Kalbime o kadar yakınsın ki,sevgili Saşa, sana yazmadan edemiyorum.’’ 24-Nisan-1910.’’ Bugün senden bir mektup gelmedi sevgili Saşa, ama yine de ben sana yazmak istiyorum. Orada neler yapıyorsun. Ruhsal huzura kavuşmayı Tanrı’dan iste. Bu önemli.’’
Havalar ısındıkça, dünyanın değişik yerlerinden Yasyana Polyana’ya ziyaretçiler geliyordu. Tolstoy onları ağırlamak için ça-balıyordu. Bazen ‘’Toplumsal adaletsizlik’’ fikri ruhunu sarıyor, başını ağrıtıyordu. Odasına kapanıp, Günlük’üne yazıyordu:’’Akşam yemeği yemedim. Kendilerinin ve ailelerinin açlıktan ya da soğuktan ölmemesi için çabalayan insanlar arasında sürdüğüm lüks yaşamın doğru olmadığını biliyorum ve bu bana acı veriyor.’’
Tolstoy’un her gün mutsuz olmak için bir sebebi vardı. Bu sebep bazen teröristleri ihbar etmek için polisten para alarak

75

muhbirlik yaptığını söyleyen genç bir öğrenciydi; bazen ona sitem eden bir devrimciydi; bazen onu babadan kalan mirası yiyen, zengin gibi yaşamakla suçluyan bir Tolstoycu; bazen, onu sevindire-ceğini düşünerek, Hıristiyan uygarlığa duydukları sempatiyi dile getiren Japon’du.
İki japon, gramofonu göstermek için gittikleri köyde – bir akşam, Lev Tolstoy’a eşlik ettiler. Köylüler yıkık dökük evlerinden çıkıp,kasabanın meydanında toplandılar.
Gramofondan, bir orkestranın, neşelendiren sesi yükseliyordu. Köylüler şaşkınlıkla izliyorlardı. Ardından, Tolstoy’un çoştur-masıyla, dans yapmaya başladılar. Japonların hoşuna gitti. Onlar gittikten sonra Çertkov’un oğlu ile yazar Sergeyenko geldi. Ona, en sevdiği, dostunu anımsatan, iki kişiyi görünce, duygulanan Tolstoy, Günlük’üne şöyle yazdı ‘’ Çertkov’un soluğunu hissettim. Güzel bir duygu.’’
Sofya, Çertkov hakkında, anılarına şöyle yazacaktı,
1884
ÇERTKOV
1884 yılında, Lev Nikolayeiç’in yanına, uzun boylu, güzel, mert, her haliyle asil olduğu anlaşılan, biri geldi. Bu, Vladimir Qriqoryeviç Çertkov’du. Süvari alayında subay olan Çertkov,  Lev Nikolayeviç’in son eserlerini okuduktan sonra istifa etmişdi. Onun yeni idealleri ile yaşamaya çalıyordu. Onda keskin değişiklik başgöstermişti.
Süvari alayının görkemli subayının istifası, annesini derinden


76

üzmüştü. Lev Nikolayeviç Çertkov’u çok beğendi. Çerkov, Lev Nikolayeviç’in yazdığı ve hakkında fikir yürüttüğü her şeye samimi-kalpten, derinden perestiş ederdi. Lev Nikolayeviç, ömrünün sonuna kadar Çertkov’u sevdi ve yüksek kıymetlendirdi. Çetkov, Lev Nikolayeviç’in kaleminden çıkmış bütün eserleri okuyor onun günlüğünden kayıtlar tutuyor ve bunların hepsini İngiltere’de yap-tırdığı taş evde saklıyordu. Önceleri, Lev Nikolayeviç’in, bu kadar el yazması, mektup ve günlüğünün Çertkov’da olması beni çok üzüyor ve ona karşı içimde bir çekememezlik hissi oluyordu. Ama şimdi ölümün yakınlığını ve çocuklarımın babalarının el yazmala-rına ilgisini görünce bunun yersiz olduğunu anladım.
§
Biryukov, bir sabah kahvaltı için yemek odasına girdiğinde Sofya ile göz göze geldi.
‘’Günaydın, Sofya Andreyevna. İyi uyudunuz mu?’’
‘’Beni kandırdınız. Çertkov’la birlikte komple kurdunuz.Onun bana ve aileme karşı entrikalarını biliyorsunuz, yine de dostum-muşsunuz gibi numara yapıyorsunuz’’
‘’Hayır’’ dedi. Böyle olmadığını söylemedi.Ama itiraz da etmedi.
‘’Hizmetçilerle tek tek konuştum. Bazı söylentilerden bahsetti-ler. Sizi de ormanda görmüşler, arkamdan planlar yapıyormuşsu-nuz. Size dost oldum. Karşılığında bir şey beklemediğim bir dost-luktu bu’’
‘’Size, asla komplo kurmadım. Ama bana inanmayacağınızı


77

görebiliyorum’’
‘’Sizden iğreniyorum’’ dedi, odadan çıktı.
Aslında, Biryukov sadakatle davranmıştı. Tolstoy’a, Çertkov’a, Sofya’ya samimi konuşmuştu. Ama şimdi herkes onu sahtekar sanıyor. Bütün kötü belgelerde onun adını görüyorlar, ama onu oraya o yazmamıştı. Yine de Tolstoy’u suçlamıyordu.
Aile içinde bir geçimsizlik yaşanıyordu. Biryukov bu işin gizlice yapılmasını beğenmedi. Ona göre Tolstoy tüm aileyi toplamalı ve isteklerini onlara söylemeliydi. Andrey, ailenin maddi çıkarlarını korumak istiyordu. Kardeşi Lev’de onun gibi düşünüyordu. Birgün babasının çalışma odasına girip: ‘’Annem sinirleniyor. Bir vasiyet yazıp yazmadığını bilmek istiyor.’’ ‘’Cevap vermek zorunda değilim.’’ Andrey kapıyı çarparak çıktı. Kırım’dan iyileşerek dönen Saşa, iki kardeşi ve annesi arasında kalan babasına üzülüyordu. Tolstoy işkence çekiyordu.
§
Bir Ağustos akşamı, Tolstoy, Dr. Makovitski ve Biryukov terasta oturuyorlardı. Sofya, elinde bir defterle geldi.Kocası onu görünce kaskatı kesildi.
‘’Sanırım arkadaşların, senin, erkekleri kadınlara tercih ettiğini biliyorlardır’’ diyerek kocasını kışkırttı.Makovitski bu lafı duyunca çok utandı. Tolstoy, öfkeli bir sesle, onu tersledi. Ama Sofya dur-madı. ‘’ Senin eski günlüklerini okuyorum. Arkadaşlarına da bir şey okuyabilir miyim?’’
Biryukov böyle konuşmalara tanık olmaktan nefret ediyordu,


78

ama ne yapanilirdi? Tolstoy’un yüzü değişti. Gözlerini başka yöne çevirdi. Sofya okumaya başladı: -Bunu 29 Kasın 1859 tarihli günlüğünden alıntı yaptı- ‘Asla bir kadına aşık olmadım…Ama pek çok kez bir erkeğe aşık oldum’.
‘’İnanabiliyor musunuz?Şimdi şunu dinleyin:’’ ’ Benim açımdan aşkın ana belirtisi sevdiğini inciltme, onu hoşnut edememe kaygı-sıdır. İbneliğin ne olduğunu bilmeden önce bir erkeğe aşık oldum ben; ne olduğunu öğrendikten sonra bile bu olasılık hiç aklımdan geçmedi. Hayalime şehvani duygular getirmedim. Getirmek beni tiksindirirdi’
Dr.Makovitski:’’Tamam o zaman! Kendisi açıklamış. Bu kadar yeter. Dinlemek istemiyoruz.’’ Makovitski’nin sesi kızgınlığını belli ediyordu.
Sofya:’’ Devam edeceğim Duşan Makovitski. Bunlar merak uyandırıcı’’
Tolstoy’un sıkıntısı belli oluyordu. Ayağa kalktı. İzin isteyip gitti..
Dr. Makovitski Sofya ‘ya dönüp, ‘’İyi mi yaptınız? Terasında rahat oturamadı’’ dedi.
Sofya:’’ Gerçeğe parmak bastığımın farkında. Yoksa neden Çertkov’un, peşinde dolaşsın ki?’’
Sofya, hiddetli bakışlarını etrafta gezdirdi. Sonra çekip gitti. Sofya, son zamanlarda, ormanda kocasını takip ediyor. Köylü çocuklarına bile kocasını Çertkov’la görüp görmediklerini soruyor.
Dr.Makovitski, terasta ellerini arkaya dolayıp köşeye kadar

79

yürüdü,durdu, ormanı seyretti, sonra Tolstoy’un odasına gitti. Muayene etti. Kalp atışları düzensizdi, nabzı yükselmişti. Tolstoy:’’ Beni öldürmek istiyorsa, ölmem yakındır, söyleyin’’ dedi.



§
Tolstoy, masasında yazı yazarken uyuyakaldı. Saşa, uyandırmak istemez, 6 Ağustos tarihli yazdıklarına göz atar.
‘’Bir mektup bırakarak gitmek istiyorum, bunun Sofya için daha iyi olacağını düşünsem de onun için endişeleniyorum.’’
Saşa, babasının Günlük’ünü gizli okuduğu için huzursuzdur. Eli titremektedi. Yine de sayfayı çevirip okumaya devam eder: ‘’ Yardım et bana Tanrım. Yardım et. Hiç olmazsa ömrümün bu son günlerimde sana hizmet etmeme, sadece senin için yaşamama yardım et.’’
Annesinin görmesinden korktuğu için Saşa günlüğü kapatır. Annesinin isteri krizine girmesine katlanacak güçü yoktu. Kardeşleri Andrey ve Lev, babalarının el yazmalarının ortaya çıkması ihtimalinden tedirgindir. Onlar gizli vasiyetnameden korkuyorlar. Tolstoy’un aklının yerinde olmadığını söyleyerek iyi bir doktor bulmaktan söz ediyorlar. İkisi de paragöz. Yaşadıkları lüksü kaybetmek istemiyorlar. Tolstoy ile SoFya’nın mücadelesinin farkında olmayan yok. Bu mücadele karı-kocanın sağlıklarını da kötü yönde etkiliyor. Sofya, isterik davranıyor, nabzı 140 lara çıkıyor. Tolstoy bazı günler yürüyemiyor, bitkin, ayakta duramıyor, aklı


80

karışık. Ama nasıl oluyorsa – Saşa buna şaşırıyor – öğleden sonraları Delir’eye biniyor.
Tolstoy, daima olumlu davranmayı tercih ediyordu, ona deli deseler bile, bu böyleydi. Tanya, babasının evinde olan son geçim-sizlikleri duyup ziyarete geldi. Tanya buradayken, Tolstoy rahatlıyor. Onun herkesin üstünde olumlu bir etkisi var. İyiliksever oluşu seviliyor. Varvara, Saşa’ya ‘’Kardeşin öyle nefis bir budala ki; herkesin kendisini zeki hissetmesini sağlıyor. Bu yüzden çok seviliyor’’ dedi bir yemekte. Sonunda Yasyana Polyana^daki ortam Tanya’yı da sıktı. Herkesin Koçeti’ye gelmesini istedi. Sukotin’in neşeli muhabbeti çocukların cıvıltıları, havası ve Fransız mutfağı iyi gelecekti. Hem Koçeti’nin şimdi Çertkov’un uzağında olması avantajı da var. Sofya’ya kendisini iyi hissetmesini sağlayabilir.
Fikir alışverişinden sonra herkes gitmeye karar verdi. Ağustos ortasında aile iki arabayla yola çıktı. Saşa, Varvara ve Makovitski ile bir arabada Tolstoy, Sofya Tanya ve hizmetçi diğer arabada yolculuk ediyorlardı. Atların çektiği bu arbalarda üç gün her şey güzel gitti. Sofya, aylardır böyle rahat olmamıştı. Tolstoy’la arasında kötü bir söz geçmedi. Koçeli’ne mutlu vardılar. Fakat Ağustosun on sekizinde yerel gazetede İçişleri bakanının, Çertkov’a Tula’da sürekli oturma izni verdiği yazdı. Sofya, oturma odasına gazeteyi elinde sıkarak geldi.’’Çertkov’un öldürülmesini istiyorum. Ya o ölecek ya da ben.’’ Tolstoy’un yüzü kireç gibi oldu.
Sofya, sert sert baktı, sonra tahta zemine sertçe düştü, başını kenara çarptı. Hizmetçilerden biri çığlık attı. Dr. Makovitski Sofya’nın yanına gitti hemen nabzını ölçtü.’’ 140. Ciddi değil. Sofya! Sofya! Aç gözlerini!’’


81

‘’Göğsüm… Çok ağrıyor!’’
Gözlerini kapadı arkaya devrildi. İyi rol yapıyordu. Tanya:’’ Ölüyor mu?’’ diye sordu.
‘’Düzelecek’’ dedi Doktor.
Tolstoy, derin bir merhamet duygusuyla yanaşıyordu.’’Sofya ile ilişkimiz, hergün daha da kötüleşiyor. Onda sadece bencillik var. Bu hastalık derecesinde. Makovitski ve Saşa onun hasta olduğunu kabullenmiyordu’’ diye günlüğüne yazacaktı.
İki uşak, Sofya’yı odasına taşıdı. Yatakta oturtuldu, her tarafına yastıklar konuldu. Saşa, babasıyla birlikte yatağın kenarına oturdular. Tolstoy, hiçbir şey söylemiyordu. Sofya, kısa bir süre sonra kendine geldi. Çertkov tarafından fotoğraflarının çekilmesine bir daha izin vermemesini istiyordu.
Sofya:’’Çertkov’un çektiği resimlerin Rusya’nın sıradan gazete-lerinde görünmesi aileyi rahatsız ediyor. Biraz gururlu ol.’’
Tolstoy, Çertkov tarafından fotoğraf çekilmesine bir daha izin vermeyeceğini söyledi. Ama Çertkov’a mektup yazabileceğini söylemesi Sofya’yı çileden çıkardı.
Sofya, Koçeti’de günlerce yataktan çıkmadı. Sürekli çay ve sıcak çikolata içti, sapıklık var mı diye kocasının ilk roman ve hikayelerini elden geçirdi. ‘’Çocuklukta’’ geçen Sergey adlı adamın tanımını buldu. Kocasını odasına çağırarak o bölümü gür bir sesle okudu.
Bir sabah Saşa’yla çay içerken, Sofya:’’ Nasıl oluyor da, şişko, kel kafalı adamı tercih eciyor?’’

82

Saşa:’’Babam seni hala seviyor anne.Yoksa kalmazdı!’’
Sofya: ‘’Voronko’da suya gireceğim zaman çırılçıplak ayakta dururdum’’ dedi.’’Baban, birden karşıma çıkardı. Beni, otların arasına çeker, orada ırzıma geçerdi.’’ Konuşurken gözleri yuvalarından çıkacakmış gibiydi. Bu sözlerden Saşa hoşlanmadı. İnsan kızına böyle şeyler söylemezdi. Saşa, eğer Varvara olmasa, bu gergin günlere dayanamazdı.Varvara, onu rahatlatıyordu.
Bir gün Tolstoy, Saşa’yı sorguya çekti. Ona ‘’Varvara’yı sevdiğini düşünüyor musun?’’ diye sordu,
‘’Evet ondan hoşlanıyorum’’ ‘’Onu seviyor musun?’’ ‘’Onu seviyorum.’’
Tolstoy bunu duyduğuna sevinmiş gibiydi. Arkadaşlıklarının günahkârca olmadığını biliyordu. Sofya’nın iddia ettiği gibi Tolstoy sapkın biri değil; erkekleri sevmenin kadınları sevmekle her bakımdan aynı olduğunu biliyor, teknik bir nokta hariç.
§
Sofya’nın doğum günü ayın yirmi ikisindeydi. Tolstoy’un doğum günü de altı gün sonraydı, güzel bir kutlama yapılmalıy-dı. Sofya’nın altmış altıncı Tolstoy’un seksen ikinci doğum günü kutlaması için aile büyük bir masanın etrafında toplanmıştı. Ama Sofya’yla arasında bir tartışma çıktı. Tolstoy karısına karşı, Hıristiyanlığın idealinin, bekaret ve cinsel ilşkilerden uzak kalmak olduğunu savunmaya başladı.


83

Sofya:’’ Lev Nikolayeviç bugün seksen iki yaşına basıyorsun ama hala aptalın tekisin.’’
Tanya:’’ Bu mutlu günde böyle konuşmamalısınız. Kutsal kitapların söylediği gibi, bir aile olmanın mutluluğunu tadalım ve birbirimizi sevelim’’
Tanya, herkese geyik eti verdi. Sokotin de kadehlere beyaz şarap koydu.Ama Sofya susmak bilmiyordu: ‘’ On üç çocuğu olan bir adam bekaretin kutsal olduğunu ileri sürüyorsa bize hakaret etmiş olur. Özellikle bu adam Tanrı bilir kaç kadını veya erkeğin koynun-da yatmışsa. Utanç verici Lev Nikolayeviç. Böyle konuşmaktan utanmalısın.’’ Laf lafı açtı, eski olaylar tekrarlanmaya başladı; mülk paylaşımı, telif hakları,Çertkov, her şey ortaya döküldü.
Akşam yemeğinden sonra Saşa, babasını ortamdan uzaklaştırmak için parka götürdü. İçi ördek dolu küçük bir gölün kıyısında oturdular. Uzaklarda güneye doğru uçan bir kaz sürüsünün ötüşü duyuluyordu. Tolstoy:’’ Gidecekleri yönü tam olarak biliyorlar. Ve bunu düşünmeleri gerekmiyor. Kıskanıyorum onları.
Saşa:’’İşin acı tarafı, annemin seni seviyor olması’’
Tolstoy:’’ Annenin bana duyduğu şey aşk değil. Aşk gibi sahip-lenici ama nefrete yakın. Onca yıl çocukları onu meşgul etti, kendi bencilliğinden kurtuldu. Ama artık geçti. Şimdi onu kurtaracak hiçbir şey yok. O beni mahvetmek istiyor.’’
Sofya, artık Koçeti’de kalmak istemedi. Ona kötü muamele yaptıklarını söylüyordu. Sofya hayatını bir dram olarak görmeyi sürdürüyordu. İki gün sonra Yasnaya Polyana’ya gitmek üzere Koçeti’den ayrıldı.

84

Tolstoy, Saşa’nın annesiyle gitmesini istemişti. Tolstoy burdan gitmek istemiyordu. Koçeti’de mutluydu, eğleniyordu. Sukotin’le satranç oynuyor, parkta yürüyor, her sabah Rousseau, her gece Pascal okuyordu. Mektuplar yazıyor, Çertkov’un gönderdiği tas-lakları düzeltiyordu.Sofya’dan ayrı kalmak iyi gelmişti ona. Ama Sofya eve döndüğünün ertesi günü çıldırmış gibi Tolstoy’un odasına daldı. Tahrik olmuştu. Kocasının mobilyaları arasında, Çertkov ve Saşa’nın fotoğraflarını toplayıp yere attı. Yerlerine kendi fotoğraflarını astı sonra Çertkov’un evin içindeki şeytani ruhunu kov-sun diye bir rahip çağırdı. Papaz, odaya okunmuş su serpiştirdi. Kötülüklerden arınsın diye de dua etti. Saşa, inanmakta zorluk çekerek koridorda oturdu. Bir müddet sonra Sofya kapıdan dışarı, başını uzattı, yüzü kararmıştı.
‘’Babanın ne yapacağı umurumda değil Saşa. Her şeyi Çertkov’a bırakabilir. Bu önemli değil, çünkü kardeşlerinle bir olup vasiyeti bozacağım. Bu adamın gözü dönmüş, beni mahvedecek’’ dedi ve Koçeti’ye gitmek istediğini söyledi. Hemen hizmetçilere talimatlar verdi, hazırlanmasına yardım etmelerini istedi.
Koçeti’nde günler kötü başladı. Anlaşmazlık alevleniyordu. Tolstoy’a kızıyor, beddualar ediyor, eve sığamıyor, geceleri parka kaçıyordu. Kocasının ona ilgi göstermesini istemiyor,bağırıyordu. Tolstoy ise alabildiğine nazikti. Sofya yine de naz yapıyordu. Bu kaprislerine Sukotin dayanamadı, ‘’ Sofya Andreyevna, ne yaptığının farkında mısın? Hayatta Lev Tolstoy’un karısı olarak bir öne-miniz var, eğer o sizi terkederse tarih bunu sizin suçunuz olduğunu yazacak, yemin ederim haklı da olacaktır.’’
Tolstoy, durumun dayanılmaz olduğunun farkındaydı, eliyle karısının sırtını okşadı. Sofya, ağlıyordu. Büyük bir acı aileyle

85

birlikteydi. Bu tartışmalar arasında Tolstoy, biraz kitap okuyup yazmaya çalışıyordu. Sofya ise son iki gün hiçbir şey yemeden geçirdi.
Tolstoy’un, Vicdan isimli kitapçığından,
‘’ Alem-i muhabbet, yalnız insanın kendisi için, kendi ruhu için, fenalığa sabır etmek ve fenalığa mukabil iyilik için ehemmiyetli ol-mayıp ve belki yalnız iyilik ancak fenalığın yolunu kestiği ve ona mani olduğu ve o fenalığı daha ileriye götürmesine müsaade etmediği için de kıymete haizdir.’’
Peder, Hazreti İsa hazretine dahil olduğu zaman ‘Ya İsa! Bana karşı kabahatlı ve günahkar olan kardeşimi kaç defa affetmek lazımdır? Yedi defaya kadar mı?’ diye sordu. Hazreti İsa cevaben: ‘ Ben derim ki, yediye kadar değil belki yetmiş yedi defaya kadar affet. Fenalığa fenalıkla karşılık vermemek, sevmek demektir. Eğer insan buna inanırsa mesele kardeşinin yaptığında değil ve ancak ben ne yapmalıyım meselesindedir.’’
Sofya eve dönmek için ertesi gün oradan ayrıldı. Kocasına birkaç gün sonra gelmesini söyledi. Kırk sekizinci evlilik yıldönem-lerinde Yasnaya Polyana’da bulunmasını istiyordu. Tolstoy, onun yanında olacağına söz verdi ‘’. Yasnaya Polyana’ya gideceğim ve orada beni neyin beklediğini düşününce içimi bir korku sarıyor’’ diye Özel Günlük’üne yazdı Tolstoy.
Evlilik yıldönümü sabahı Sofya beyaz ipekten bir elbiseyle odasından çıktı. Saşa ve Varvara çok güzel olduğunu söyleyip öv-güler de bulundular.
Sofya.’’Babana söyle beyaz temiz bir gömlek giysin. Biryukov’a resmimizi çekmesini söyleyeceğim.’’

86

Lev Tolstoy istemeye istemeye kabul etti. Beyaz bir gömlek –bir yıl önce kendi elleriyle yaptığı deri çizmeleri giydi. Saçlarını ve sakalını taradı. Kırk sekiz yıldır evli olan çiftler resim çektirmek için dışarı çıkmadan önce birer fincan sıcak çikolata içtiler. Ilık bir Eylül günüydü, Bulgagov fotoğraf çekmede ustaydı, bu görev ona verilmişti.
Sofya; kocasıyla çekilmiş büyük bir fotoğrafının gazetelerde yer almasını istiyordu. Gazetelerde yayınlanacak olan fotoğraf, büyük yazarla, eşi arasında anlaşmazlıklar olduğu yönündeki söylentilerin önünü kesecekti. Her canı istediğinde Çertkov’un fotoğraf çekmesine izin veren Tolstoy, Sofya’nın isteğine hayır diyemezdi. Tolstoy istemeye istemeye kabul etti.
Biryukov, Saşa’dan, arkaya siyah bir perde koymasını iste-di.’’Perde güneş ışığını fotoğrafı çekilen kişilerin üzerine çekecek-tir’’ dedi.
Güneş, Tolstoy’un gözlerini alıyordu, gözlerini kıstı, dalgın görünüyordu.
Biryukov:’’ Gülümsemeye çalışın Lev Tolstoy’’
Tolstoy zorla gülümsedi. Bulgakov başını kameranın siyah ör-tüsüne soktu.’’ Lütfen kımıldamayın.’’
Sofya, kolunu kocasının beline doladı, başını ona doğru eğdi. Mutlu bir çift görüntüsü vermek istiyordu. Aynı gün Tolstoy, Sofya’nın indirdiği resimleri duvardaki yerlerine astı, sonra da Delire’ye binip ormana gitti. Bunu gören Sofya çıldırdı, çalışma odasına girdi bütün resimleri yırtıp yerlere attı..


87

Saşa, Varvara ile bir arkadaşının davetine gitmişti, bir hizmetçi ile haber gönderilip gelmesi istendi. Olanları öğrenince sinirlendi. Eve gelir gelmez annesinin yanına gitti. ‘’Neden böyle yapıyorsun? Hepimizi öldüreceksin.’’ Sofya, çektiği acıları gözyaşları içinde anlatmaya başladı. Saşa kapıyı hızla kapatıp çalışma odasına gitti, babasına olanları anlattı. Tolstoy.’’Karşı karşıya kaldığım durum kötü ve çelişkili. Zamanımın büyük bir kısmı boyun eğmek ve onlarla mücadele ile geçiyor. Bunun yanında yazmaya çalışıyorum.’’ Diye Günlük’üne yazdı.
§
Bugün öğleden sonra, Tolstoy, Dr. Makovitski’yle birlikte atla bir gezinti çıktı. Ekim ayıydı. Hava soğumuştu. Döndüğünde yorgun görünüyordu, odasına çıktı. Ev halkı yemeğe inmesini bekledi fakat saat sekiz olduğu halde odasından çıkmayınca Sofya, kocasına bakmak için kalktı, ellerini ovuşturarak geri geldi. Tolstoy’un odasına girdiğinde; yatağın kenarında oturuyormuş, yemek yeme-yeceğini, yatmak istediğini söylemiş, yüzü solgunmuş, nabzı hızlı atıyormuş.
Sergey:’’ İyi değil galiba!’’ Sergey, Tanya gibi birkaç günlüğüne gelmişti. Sergey’in ve Tanya’nın eve geliş nedeni karı koca arasındaki kavgalardı, çözüm bulmak istiyorlardı.Sofya, çorba-dan birkaç kaşık aldıktan sonra ‘’ Gidip bakmalıyım’’ diyerek ayağa kalktı. Döndüğünde telaşlıydı. ‘’Çabuk gidin Dr. Makovitski! Kendinde değil’’ Birkaç kez istavroz çıkardı. Herkes ayağa kalktı. Dr. Makovistki’nin peşinden herkes gitti.Yatak odası karanlık-tı,yanmakta olan mum sönmek üzeriydi. Tolstoy sırtüstü yatı-yordu,çenesi titriyordu, baygındı. Sesi zayıftı. Herkes dona kaldı. Dr.Makovitski, Tolstoy’u soyup üzerine bir battaniye örtü.

88

‘’Herhalde uyur. Siz gidip yemeğinize devam edin. Ben yanında kalırım.’’
Biryukov:’’ Ben kalayım’’ dedi.
Dr.Makovitski:’’ Değişiklik olursa bana haber ver. Sık sık nabzını ölç.’’
Herkes yemek odasına indi. Yemeklerine devam etti. Hemen hemen hiç konuşulmadı. Biryukov, Dr. Makovitski’yi çağırdığın-da yemeğin sonuna gelinmişti. Herkes üst kata koştu. Odasına girdiklerinde, bacakları şiddetle titriyor, yüzü geriliyordu. Dr.Makovitski:’’ Aşağıdan sıcak su şişeleri getirin! Acele edin! Bacaklarına hardal yakısı yapıştırmalıyız. Sıcak kahve getirin.’’ Dr.Makovitski serinkanlı ve sakin duruyordu. Tam bir doktordu. Sofya,alnına bez koydu,ona kahve içerdi. Bir anda Tolstoy çırpın-maya başladı. Başı yastıktan düştü.Sayıklıyordu. ‘’Toplum…top-lum…bilgelik’’ Sofya, duvara dayanmış, dua ediyordu, gözyaşları yanağından süsülüyor, göz kapakları kapalıydı.
Bir süre sonra yakılara, soğuk sargılara sarılmış Tolstoy, Tanya’nın yardımıyla yatakta doğruldu.
Parlak bir zekası olan bir adam, sayıklamaya başlamıştı. Üzücü bir durumdu. Ama bu durumda bile taşıdığı temel kaygı açıkça belli oluyordu.Kasılmaları yine başladı. Ardı ardına nöbetler geliyordu. Vücudu sarsılıyordu. Her nöbetten sonra titreyerek ve ter-leyerek yatıp kalıyordu. Dr.Makovitski, kötü kasılmalarda omuz-larından yatağa bastırıyordu. Makovitski’nin talimatıyla, Bulgakov kıvranması bitince ayaklarına masaj yapıyordu. Arka arkaya beş nöbet geçirdi, dördüncüsü çok şiddetliydi. Sofya, yatağın yanında


89

diz çökmüş halde dua ediyordu.’’ Yüce Tanrım, şimdi değil! Şimdi ölmesin!’’ Ve bundan sonra kocasına işkence yapmayacağına söz verdi.
Dr.Makovitski:’’ Hepiniz aşağı inmelisiniz. Onun başında ben bekleyeceğim.’’
Gece yarısına doğru Tolstoy,kendine gelmişti. Çayını yudumla-dı ve Dr.Makovitski’den kendisine İncil okumasını istedi.
Ertesi gün tehlike geçmişti.
§
Sofya, kocasını kıskanıyordu.’’Onu, neden serserilerle, şarlatan-larla, para yiyicilerle ve üçkağıtçılarla paylaşayım ki, ’’ diyordu. ’’ Onun iyi olmasını da sağlamalıyım, karısı olarak görevim bu. Bu gerginlik onu öldürür.’’
Birkaç gün sonra Çertkov arabasıyla çıkageldi. Tolstoy, onu sevinçle karşıladı. Sofya, serikanlı davranmayı başarabilmişti. Çertkov’a annesini ve karısını sordu. Sabırsızlıkla gitmesini beklemeye başladı. Gittiğinde Tolstoy’a, bu adama son kez katlanayım diye rica etti. O da itiraz etmedi. Zorluk çıkarmak istemiyordu, çünkü kendisini suçlu hissediyordu. Sofya birkaç gün önce çizme-sinde sakladığı günlüğünü bulmuş,Tolstoy uyurken onu almıştı. Günlük’ünü bulamayınca karısından kuşkulanmaya başladı. Ama ses çıkarmadı. Sofya’da bu konuda bir şey söylemedi. Günlükte ya-zılanlar Sofya’nın kuşkusunu doğruladı. Telif haklarını aileden çalmak için Çertkov’la anlaşmalarından bahsediyordu. Bu, Rusya’nın en büyük yayınevlerinden Prozveşenye’nin, Tolstoy’un ölümünden sonra bütün eserlerin yayın haklarını almak için yaptığı teklif

90

sırasında oluyordu. Yayınevi bir milyon ruble öneriyordu. Tolstoy Ailesi’ne – yirmi beş torun dahil - ömür boyu yeter!
Sofya elinde yayınevinden gelen mektupla kocasının çalışma odasına gitti, bu vasiyetname iptal edilmeliydi, kocasına bunu açıkladı, ama Tolstoy onu dinlemedi. Tolstoy:’’Bu konulara kafa yorma, hiç önemi yok bunların. Ben, yayıncılar için yazmıyorum. Ben, halk için yazıyorum.’’
Sofya, tartışmaya girmedi. Ekim ayının on beşinde ona bir mektup yazdı.
‘’ Her gün sağlığımı soruyor, gece uyuyup uyuyamadığımı merak ediyorsun. Benle ilgileniyor olman sıkıntılarımı gidermiyor. Her gün bana acı veren yeni darbeler alıyorum. Aileni, telif hakla-rından mahrum bırakacak olmanı öğrendim.
Sen ve arkadaşlarının beğenmediği ve tenkit ettiğiniz hükümet şimdi mirasçılarının doğal haklarını yasal olarak ellerinden alacak, zengin yayıncılara verecek, onlar, para kazanırken torunların senin günahının sonucu aç kalacaklar. Tolstoy’un Günlük’ünü de korumak üzere Devlet Bankası alacak.
Senin, çocuklarının ve torunlarının hafızasında filizlenecek kö-tülükleri düşününce dehşete kapılıyorum...’’
Sabahleyin mektubu masasına bıraktı. Öğleden önce çalışma odasına gitti. Titriyordu. Kocasının tepkisini görmek istiyordu.
‘’Mektubumu okudun mu?’’ ‘’Okudum.’’

91

‘’Bana söyleyecek bir şeyin var mı?’’
‘’Beni rahat bırakman mümkün mü?’’ Yüzünde karısını küçüm-seyici bir ifade vardı. Burun delikleri açılıp kapanıyordu.
Sofya, ailesini düşünmesini, vasiyetini düzenlerken yaptıklarını gözden geçirmesini, mantıklı olmasını tavsiye etti.
‘’ Bitti mi Sofya’’
‘’Bitti’’ dedi. Aslında biten bu güne kadar gelebilen aşklarıydı. Sofya, aşklarının öldüğünü açıkça görebiliyordu. O gün hiç konuş-madılar. Tolstoy odasında çalışmaya devam etti. Makaleler yazdı. Yazılarında düzeltmeler yaptı. Ertesi sabah kahvaltıdan önce, atla ormana gitti. Sofya, Çertkov’un evine doğru gideceğini düşünerek yayan olarak yola çıktı. Çertkov ‘un arazisinin girişinde bir çukurun içine gizlendi. Bütün gün evi gözledi. Tolstoy’un ne kendisini ne de atını görmedi. Çertkov, üç kez eve girdi çıktı. Hava kararmaya başladığında çukurdan çıktı. Yasyana Polyana’ya döndü. Ayakları sızlıyor, başı dönüyor, midesi bulanıyordu. Koca bir köknarın altında bir-iki saat oturdu. Gökte yıldızlar parlıyordu. Başını kaldırdı. Sonsuzlukta kaybolmak istedi.
’’Ben seninim Tanrım. Al beni. ’’ diye fısıldadı. Arabacı İvan onu görmeseydi, orada öylece kalacaktı. ‘’Kontes? Siz misiniz?
‘’İvan yardım et.İyi değilim.’’
İvan, Sofya’yı eve götürdü. Tolstoy uyumamıştı yatağında oturmuş, kitap okuyordu. Sofya, nedense bugün yaptıklarını anlattı.

92

Tolstoy, dikkatle dinledikten sonra, ‘’Sofya, senin bu kaprislerin-den bıktım, usandım. Kaprislerine boyun eğmek istemiyorum. Seksen iki yaşındayım. Bu yaşımda rahat etmek istiyorum. Karımın eteğine bağlı olmak istemiyorum.’’
‘’Bu da ne demek?’’
‘’Şu demek oluyor, bundan böyle Çertkov’a mektup yazacağım, istersem onunla görüşeceğim.’’
‘’Bunu bana yapamazsın.’’ ‘’Bekle de gör.’’
Ertesi gün erkenden kalktı. Bahçede oturup Tolstoycu köylü Novikov’la çay içti. Novikov,a dertlerini anlattı. Novikov; Tolstoy’a, ‘’ Köyde kadınlarımıza nasıl davrandığımızı bir görsen! Edepsizleşirlerse; pat!’’ Bunu baldırına avuç içiyle vurarak gösterdi, ve:’’Kadının sırtından sopayı eksik etmeyeceksin. Onlarla ancak böyle baş edebilirsin.’’
Şiddet karşıtı olan Tolstoy, gülmeye başladı,’’ Köylülerden öğrenecek çok şey var. Çok hoş’’ dedi. Gülmesine devam etti.
Tolstoy’un herkesle muhabbet edebilme özelliği var. Bu sohbetler başkalarına saçma gelebiliyor olsa da; bu, böyle.
Tolstoy’un Eşitsizlik isimli kitapçığından,
‘’Eşitlik mümkün değildir derler. Bunu hakiki insanlar arasında eşitsizlik mümkün değildir, şeklinde ifade etmek gerekir. Boylu adam kısa boylu adam ile, kuvvetliyi kuvvetsiz ve zayıf ile, çabuk anlayan ve zeki adamı fikir yoksunu ve ahmak ile, sıcağı soğuk ile

93

eşitlemek olmaz. Fakat o zaman, boyluya kısa boyluya, küçüğe bü-yüğe, kuvvetliye zayıfa, akıllıya, ahmağa, aynı oranda sevgi ve saygı göstermek lazımdır.’’
Novikov gidince, Tolstoy, bu köylünün sıradan yaşamını düşündü. Köylülerin arasına karışmak ve çalışmak. Bunu gücü var mıydı? Bunu ispat edercesine, o gün öğleden sonra, Tolstoy, yeniden spor yapmaya başladı. Bitmediğini ispata çalışıyordu. Gençken yaptığı gibi bir dolabı sırtına alıp kaldırmaya çalıştı. Az daha ezili-yordu. Sofya: ‘’Kendini genç mi sanıyorsun?’’ Tolstoy hayıflandı. Akşam yemeğine kadar odasından çıkmadı.
Kasım ayı gelmişti. Hava her gün daha fazla soğuyor, bazen kar yağıyordu. Sofya, köpekleriyle Zasyeka ormanında yürüyor, Tolstoy’un atıyla geçtiği yollardan geçiyordu. Tolstoy bu yaşına rağmen ata biniyor. Genelde Doktoru Makovitski’yle birlikte gidiyordu.. Geçenlerde üstü başı çamur içinde eve geldi, atından düşmüş. Sofya, bu konu hakkında kocasının kızacağını düşünerek laf söylemedi.
Evin konukları eksik olmuyordu. Konuşkan Gastev gelmişti. Dedikodusu bol bir insan. Tolstoy onu dinlemeye bayılıyor. Tanya, yine geldi. Bayan Natalya Almedingen geldi. Zarif bir kadın, çocuk kitapları yazıyor. Prozveşenye ile olan anlaşmayı Sofya ile konuştu. Bir belge imzalatmak istiyordu. Tolstoy’un imzalayacağı bir belge işe yararmış. Yayınevi telif haklarını almayı çok istiyormuş. Andrey ve Sergey’de burda. Yazar,Sergey’le hergün santranç oynuyor.
Her şey yolunda gidiyor derken Sofya, Biryukov’un Çertkov’a bir mektup götürdüğünü öğrendi. Saşa bunu daktilo odasında not etmişti. Sofya, bu notu buldu.

94

Sofya:’’Mektup kime yazıldı.’’ Saşa:’’Galya’ya
Tolstoy’un Çertkov’un karısına mektup yazmış olması Sofya’yı kızdırdı. Hemen çalışma odasına gitti.
‘’Bu sabah Galya Çertkov’a bir mektup göndermişsin.’’ ‘’Olabilir. Seni neden ilgilendiriyor?’’
‘’Mektupta ne yazıyordu?’’ ‘’Unuttum. Yaşlılar unutkan oluyor.’’ ‘’Bana çocuk muhamelesi yapma’’
‘’Gerçekten ne yazdığımı hatırlamıyorum? ‘’Kopyasını göster’’
‘’Asla.’’ Tolstoy yumraklarını sıkarak ayağa kalktı.
Öfkelenmişti.
‘’Eskiden bana bağırmazdın.’’
Tolstoy koltuğuna büzüldü.’’Yalnız kalmak istiyorum.’’ ‘’Zaten yalnızsın. Lyovoçka. İkimizde yalnız.’’
‘’ Gitmeliyim.’’
‘’Gittin zaten.’’ Sofya odadan çıktı.
Tolstoy ikilem içindeydi. Bir yanda karısı diğer yanda

95

Tolstoyculuğun kendisi Çertkov vardı. İkisinin arasında sıkışmıştı.
§
Yirmi dört yaşındayken, sekreter olarak Tolstoy’un hizme-tine giren, iyi bir Tolstoycu olan ve son zamanlarda Tolstoyculuğa daha büyük ilgi duyan Biryukov, Telyatinki’deki odasında yatarken, hep kız arkadaşını düşünüyordu. Ondan gelen mektupları okumaya başladı. Onun yanında olmasını arzu ediyordu. Buraya Tolstoy’la çalışmak için gelmişti ama elinde olmadan hep sevdiği ile ilişkisini düşünüyordu.
Bu sabah, Biryukov’u, kahvaltının ardından, yemek odasına çağırdılar.Çertkov, bir tabureye oturmuş neşe içindeydi.Odanın atmosferi Biryukov’a gergin geldi. Çertkov’u eğilerek selamladı.
Çertkov:’’Çok şaşırtıcı haberler var.’’ İstifini bozmadan, ’’ Lev Nikolayeviç evden ayrılmış’’ dedi. Çertkov, kelimeleri tek tek söylüyordu, havadan yakalıyor, masaya bırakıyordu. ‘’Bu sabah Dr.Makovitski ile birlikte ayrılmış. Nereye gittiklerini bilen yok.’’
Çertkov, Biryukov’a, Sofya’nın yanına gitmesini söyledi. ‘’Öğrenebildiğinizi öğrenin, akşam olmadan bana haber verin.’’ Biryukov hemen Yasnaya Polyana’ya doğru yola çıktı, on bir civarında oraya vardı.Sofya yeni kalkmıştı. Sofya, Saşa ve Biryukov ikinci katın terasında bir araya geldi.
Sofya:’’ Baban nerede? Saşa:’’ Evden ayrıldı.’’ Sofya.’’ Ne zaman?

96

Saşa:’’ Dün gece.’’
Sofya:’’ Bu imkansız Saşa.’’
Saşa:’’ Gitti anne. Nereye gittiği hakkında hiçbir fikrim yok.
Kimsenin yok.’’
Sofya, sendeledi, geriye doğru iki adım attı ‘’Gitti’’ diye yineledi. Saşa:’’ Evet. Gitti.’
Sofya:’’ Temelli mi gitti?’’ Saşa:’’ Sanırım öyle.’’ Sofya:’’ Yalnız mı?’’ Saşa:’’ Doktoruyla’’
Sofya:’’ Sevgili Saşa, söyle bana. Baban nereye gitti? Bildiğine eminim. Benimle oynama.’’
Saşa:’’ Nereye gittiği hakkında hiçbir fikrim yok. Belirli bir şey söylemedi. Ama sana vermem için bir mektup verdi..’’ Mektubu annesine uzattı. Sofya,zarfı açtı. İlk satırları okudu.
‘’Bu gidişim belki seni üzecektir. Ama başka türlü hareket etmem mümkün görünmüyordu. Lütfen beni anla. Senden özür diliyorum. Çevremde yoksullar varken benim burada lüks yaşamam dayanılmaz oldu. Şimdi yaptığım yaşlı insanların genelde yaptığı şey; ömrümün son günlerini, sakin ve yalnız geçirmek için, her şeyi, geride bırakmak’’
28 Kasım tarihli mektubun altında, imzası vardı.


97

Sofya Andreyevna, titremeye başladı. Omuzları sarsılıyordu. Uzun eteklerini topladı, merdivenden hızla indi, feryat ederek dışarı fırladı. Saşa, pencereden baktı. Göle doğru gidiyordu. Saşa, Biryukov’a peşinden koşmasını söyledi. Sofya, yaşından beklen-meyecek kadar hızlı koşuyordu, kayın ağaçlarının arasında gözden kayboldu.
Hizmetkarlardan birkaçı da Biryukov’la beraberdi. Arkadan piç evlat Timoti de sırıtarak el sallıyordu. Sofya, göle yaklaşmıştı. Saşa,’’o kadar hızlı koşma’’ diye bağırıyordu. Kadınların çamaşır yı-kadıkları kulübenin yanında durdu. Ardına baktı. Kendisine doğru koştuklarını görünce biraz daha panikledi, yanda duran tahtaların üstüne çıkmak için hamle yaptı, tahtalar kaygan olduğu için tutuna-madı, yuvarlanıp suya düştü. Saşa, Biryukov’u geçmişti. Koşarken kazağını çıkarmıştı, hemen suya atladı. Arkasından Biryukov, bot-larını çıkarıp buz gibi suya çivileme atladı.
Yüzmeyi iyi bilemeyen Saşa boşuna çırpınıyor, annesine ulaşmaya çalışıyordu. Biryukov,’’Ben hallederim.’’ Ansızın on beş metre kadar ileride, Sofya, su yüzüne çıktı. Sırt üstü duruyordu. Sonra tekrar suya battı. Biryukov suya atlayarak Sofya’ya doğru hızla yüzmeye başladı. Eli Sofya’nın başına değdi; açılmış saçlarını tutarak onu kıyıya çekti. Saşa:’’ Ölmüş’’ diye haykırıyordu. Şişman hizmetçi Vanya, Sofya’nın yanına geldi. Sofya’yı yüzüstü çevirdi, dizleriyle sırtına bastırarak ciğerlerindeki suyu dışarı çıkardı. Sofya, belli bir süre orada yattı, sonra soluk alıp vermeye başladı, gözleri kapalıydı. Ayağa kalkma gücü geldiğinde onu eve götürdüler.
Sofya, ölmek istiyordu,’’Bırakın burada öleyim’’ diyordu… Ürperiyordu ve dudakları mosmordu…Daha yatağına yatmadan hizmetçi Vanya’ya emirler verdi:’’İstasyona git, ve Tolstoy’un hangi

98

trene bindiğini öğren.’’
Üzerinde bir uyuşukluk olduğu açıkça belli oluyordu, yatınca bir saat kadar uyudu, ama uyandığında eline geçirdiği taştan bir kağıt ağırlığı ile ğöğsüne vurmaya başladı. Biryukov, elinden taşı aldı. Masanın üzerindeki çakıyı ve şifoniyerin çekmecesinde bulunan afyon şişesini de. Sofya histeriye tutulmuştu. Kendini pencereden atacağını yada kuyuya atlayacağını söyleyip duruyordu. ‘’Onu bulacağım ve sürükleyerek buraya getireceğim.’’
Saşa, psikiyatr doktorunu çağırması için Tula’ya bir uşak gönderdi. Vanya, Tolstoy’un hangi trene bindiğini öğrenip gelmişti. Sofya, 9 numaralı trene hitaben bir telgraf yazdı Telgrafta, ‘’Babacığım geri dön.Saşa.’’ yazıyordu. Vanya’ya da telgrafı kimseye göstermemesini söyledi. Ama Vanya telgrafı Saşa’ya gösterdi. Saşa telgrafın gitmesine ses çıkarmadı, kendisi de bir telgraf yazarak, gelen telgrafın kendisine ait olmadığını açıkladı.
Biryukov, Saşa’yla, daktilo odasında uzun süre oturdular. Gerçekten babasının nereye gittiğini bilmiyordu. Babasının annesine yazdığı mektupta Kaluga eyaletindeki Şamardino’da rahibe olan kız kardeşi Maşenka’yı ziyaret edeceğini yazmıştı. Saşa, buna şaşırmıştı. Ziyaretinden sonra nereye gideceğini yazmamıştı.
Biryukov, Saşa ve birkaç hizmetkarla konuştuktan sonra kesin sonuça varmıştı.Dün gece yarısına doğru, çalışma odasından gelen sesleri duyunca Tolstoy uyanmıştı. Nefesini tutup sesleri dinledi. Odada Sofya vardı. Çekmeceleri karıştırıyordu.Yeni vasiyetnamenin kanıtını arıyordu. Karısının odadan çıkmasını bekledi. Bu Tolstoy’u hem üzmüş hem de kızdrmıştı. İkinci kata çıkıp Saşa ve Varvara’nın kapılarını usulca çalmıştı. Saşa kapıyı açınca, Tolstoy:’’

99

Buradan hemen ayrılıyorum. Dönmemek üzere gidiyorum. Ama senin yardımına gereksinim duyuyorum.’’
Dr. Makovitski, çoktan eşyasını toplamıştı. Tolstoy’un odasına gidip yanına ne alması gerektiğine karar vermeye çalıştılar. Tolstoy:’’ Sadece en gerekli olanlar’’ deyip duruyordu. Gerekli malzeme arasında bir el feneri bir kürk palto ve bir lavman şırıngası duruyordu.
Tolstoy, atları eyerlemek üzere ahıra gitdi. Karanlıkta çalıların arasında yürürken ayağı kayarak düşmüş, şapkasını kaybetmişti. Geri gelip el feneri istedi. Saşa, babasının yolculuk edecek güçe sahip olmadığını görüyor ve kaygılanıyordu, ama bir şey demedi. Babası gitme kararını vermişti bir kere.
Dr. Makovitski’nin getirdiği sürücülerden biri, atları arabaya koşmak üzere ahıra gitmişti. Hava bulutluydu ve aysız bir geceydi. Yolu seçmek zor olacaktı. Öbür sürücü eline bir meşale alıp atlar-dan birine binip öne geçti. Tolstoy, evin önündeki çimenliğe yürüdü orada durup uzun süre baktı. Diz çöküp ellerini çimlere sürttü, sonra toprağı öpüp, ayağa kalktı. Artık geçmişe dönüp bakmaya-caktı çünkü geçmişteki hayatı arkada kalmıştı.
Saşa ve Varvara Mihailovna ağlayarak vedalaştıktan sonra Tolstoy’un droşkiye binmesine yardım ettiler. Hava çok soğuktu. Makovitski ona takması için bir bere verdi. Sürücü onları Yasenki İstasyonu’na götürdü. Tolstoy ve Duşan Makovitski güneye giden saat sekiz trenine bindiler.
Bu Tolstoy’un yeni hayatının başlangıcıydı.
İstanyonda bir saat beklediler. Karısının her an çıkagelmesinden

100

korkuyordu. Sonunda kompartımanda yerlerini aldılar ve tren hareket etti. İkinci mevkide yolculuk yaptılar. Daha sonra tren değiştirip üçüncü mevkiye geçtiler Vagon havasızdı. Tolstoy arka sahanlığa geçti. Hava soğuk olduğu için fazla duramadı içeri girdi. Yaptığının iyi olduğunu ve kendini kurtardığını düşünüyordu.
Şamardino’ya kadar olan yolculuğu işçilerle dolu, kalabalık bir üçüncü mevki kompartımanda yaptılar. Tolstoy ‘’ Çok eğlenceliydi ‘’ diye yazdı günlüğüne. Akşam, Optina’daki manastırdaydılar.
‘’ Kötü uyudum. Sabahleyin Sergeyenko’yu görmek şaşırttı beni. Bana nasıl bir haber getirdiğini anlamadan neşeyle selamla-dım onu. Sonra bana korkunç hikayeyi anlattı. Mektubumu okuyan Sofya Andreyevna bir çığlık atmış, dışarı fırlamış ve kendini göle atmış. Saşa ile Vanya onu sudan çıkarmışlar. Arabayla Şamardino’ya gittim. Kız kardeşim Maşenka ile kızı Lizanka’yı görmek avuttu beni, mutlu etti. Yolda giderken, Sofya Andreyevna ile benim bu durumdan kurtulmamızın yollarını düşündüm ama aklıma hiçbie şey gelmedi. Ben bütün dikkatimi günahtan kaçınma üzerine toplamalıyım.’’ Diye Günlük’üne yazacaktı.
§
Tolstoy’un, evden ayrılışının ikinci günü, Saşa ve Varvara birlilte Şamandino’ya gitti. İkinci mevki bir kompartımanda güneye doğru yol alıyorlardı. Tren ormanların içine dalıyor, ova-lara çıkıyor, tepelere tırmanıyor, koca kayaların altından geçiyordu. Saşa, bu yolculukta kendini özgür hissetmişti. Akşama doğru Şamardino’daki manastıra vardılar. Saşa’nın halası Ortodoks Hıristiyandı ve Tolstoy’la arası hiç bozulmamıştı. Doğruca halasının kaldığı odaya gittiler. Saşa içeri girdi.Girer girmez babasını

101

sordu. Halası:’’Otur canım.’’ Parmağıyla Varvara’ya ‘’Sende Otur.’’ Saşa, Varvara’yı tanıştırdı. Kapının eşiğinde Tolstoy belirdi. ‘’Baba’’ Birbirlerine sımsıkı sarıldılar. Tolstoy ağlıyordu. Bu sevgi gözyaşla-rıydı. ‘’Ve sen Varvara’’ dedi onun kolunu tutarak. Sonra,
’’Umarım annen seninle gelmemiştir.’’ ‘’O evde. Ama acı çekiyor’’
‘’Biliyorum. Başına bir şey gelirse üzülürüm. Hala karım benim.
İnsan bazı şeyler için sorumluluk duygusundan kurtulamıyor.’’ ‘’Senin geri dönmeni istiyor.Bunu bilmelisin.’’
‘’Kiralık bir oda buldum. Kilise çanlarının sesinin duyulduğu bir küçük kulübe. Son günlerimi geçirmeme çok uygun bir yer Saşa. Kitap okuyacağım ve belki biraz da yazacağım.’’
‘’Annem seni bulur. Sürükleyerek eve götürür.’’
‘’Korkarım ki haklısın. Gelip bizi bulmadan önce ayrılmalıyız buradan.’’
Aslında bu konuşmalardan herkes rahatsızlık duyuyordu. Tolstoy’un kız kardeşi hizmetçiye çay getirmesini söyledi.’’Otu-run.Bu gevezeliği bırakın artık’’ dedi. Tolstoy eğilip kız kardeşini öptü. ‘’Kalmak isterdim ama kalamam.’’ O gece Tolstoy’un odasında oturdular ve plan yaptılar. Dr.Makovitski.’’Eğer gideceksek, nereye gideceğimizi bilmemiz lazım.’’ Tolstoy bu konuyu tartışmaya meraklı görünüyordu. Bulgaristan ya da Türkiye’nin olabileceği öne sürüldü. Buralarda kimse tanımazdı ve iklim de ılımandı. Eksik olan pasaportu, ihtiyaç duyulacaktı. Kafkasya nasıl olurdu diye Saşa ortaya bir laf attı. Orada birkaç Tolstoycu koloni vardı.

102

Tolstoy son günlerini iyi geçirebilirdi. Kafkasya’nın olumlu olumsuz yanları tartışılırken, Tolstoy, öfkeli bir sesle: ‘’Hayır! Plana ihtiyacım yok. Haydi gidelim…Neresi olursa olsun.’’
Zaten Tolstoy plan yapmayı sevmezdi. İçinden geldiği gibi hareket etmeyi severdi.
‘’Çok yorgunum.’’
Saşa:’’Gel seni yatırayım baba.’’
Tavanı kubbeli küçük odadaki portatif yatağına götürdü. Komodinin üzeri tıpkı evindeki gibiydi. Bir mum, kibrit, kurşun kalemler ve yazması için defter. Gecenin bir vaktinde aklına gelen bir fikirle uyandığında ya da gördüğü rüyayı yazıya dökmek istediğinde not tutmak hoşuna giderdi.
Bitkindi, çizmelerini çıkarmadan yatağa uzandı, oda çok soğuktu. Saşa, yünden battaniyeyi örttü. Daha odadan çıkmadan Tolstoy uyuyakaldı. Solukları düzensizdi. Saşa, kaygılandı.
Saşa ve Varvara birkaç kadınla birlikte bir odada yattı. Oda soğuktu. Saşa zar zor uyuyabildi. Saat beş gibi Varvara, Saşa’yı uyandırdı.
‘’Kalk Saşa! Baban hava aydınlanmadan yola çıkmak istiyor.
Sofya’nın geleceğini düşünüyor.’’ ‘’Ama bu mümkün değil’’
‘’Dün gece şüphelendirdin onu. Annem senin peşine düşecek demenden kuşkulandı. Gitmekte inat ediyor.’’
‘’Oradan oraya gitmeye dayanamaz.’’

103

Dr. Makovitski, çoktan hazırdı. Saşa ve Varvara’yı uyandırmaya gelmişti. Kozelsk İstasyonu’na giden yoldaydık. Yol tekerlek izle-riyle doluydu. Yolun bir kısmını sel alıp götürmüştü. Tarlalardan geçmek zorunda kaldılar. Yolu uzatarak gitmek zorundaydılar. Rahibelerden ödünç aldıkları droşki dağılacak kadar eskiydi. Tekerlekler tümseklerde takırdıyor araba sarsılıyordu. Bu sarsıntı-lardan Tolstoy rahatsız oluyor ve inliyordu. Saşa, onun, ölümünün yakın olduğunu biliyordu. Ağlamamak için de kendini zor tutuyordu. Varvara:’’ Tolstoy, bu yolculuğa dayanacak güçte mi’’ diya sordu Makovitski’ye.
Dr.Makovitski.’’Durumu fena değil.’’
Hemen Novoçerkask’a gitmek istiyorlardı. Ama istasyona var-dıklarında Tolstoy’un yüzü sapsarı kesilmişti, gözleri bulanıyor, elleri titriyordu.
‘’Baba yolculuk edebilecek misin?’’
Dr.Makovitski’de.’’ Kendini iyi hissediyor musun?’’ diye sordu. Nabzını ölçerken:’’ Sağlığını bozmanın anlamı yok Lev Nikolayeviç.’’
‘’Gitmeliyiz Makovitski. Başka seçeneğim yok.’’ ‘’Nabız yetniş altı. Mükemmel.’’
Varvara ise:’’ Bence burada kalmalıyız, Sofya Andreyevna peşimizden gelmez, Tanya yanında.’’
Ama Tolstoy fikrini değiştirmedi. ‘’Bana gazeteleri alın lüt-fen.’’ Ne zaman tren yolculuğuna çıksa bütün gazeteleri alır. Dr. Makovitski bütün gazeteleri aldı. Yüzünü asmıştı… Saşa, bir

104

şeylerin ters gittiğini anladı. Bütün gazetelerde ilk sayfada onun gidiş haberleri yer alıyordu.
Tolstoy, gazeteleri karıştırdı, sonra dudağını bükerek başını salladı. ‘’Her şeyi biliyorlar’’ dedi. Adamın biri, ‘’Lev Tolstoy bu! Ta kendisi’’ diya bağırdı. Vagondaki herkes Lev Tolstoy’un aralarında olduğunu anladı. Tolstoy’un trende olduğu duyulunca kompartımanın her iki ucundaki sahanlıkta insanlar birikti. Merak edenler, önlerinden geçip baktılar. Saşa, bundan gurur duydu. Lev Tolstoy’un kızı olmak onu mutlu etti, ama aynı zamanda babasını korumak gibi bir duyguya kapıldı. Kondüktörden kalabalığı engel-lemesi için yardım istedi.
Kondüktör.’’ Ne emrederseniz ekselansları.’’ Böyle ikinci mevki bir tren kompartımanında bu hitap uygun düşmesede adamın he-vesi işe yarıyordu. Saşa, kompartımanın arka tarafında, bir gaz oca-ğında Makovitski’yle birlikte babasına çorba ısıttı. Makovitski’nin çenesi düşmüştü. ‘’Optima’ya giderken nasıl karıştı ortalık, bir gör-seydin. Vagonda, herkes etrafını aldı babanın, Tanrı hakkında, en uygun hükümet biçimi hakkında, vergiler hakkında sorular sordular. Babanı görmeliydin! Vagonun ortasında durdu, Henry George ve tek vergi kuramı hakkında tam bir saat konuştu.’’
Tolstoy’a çorbayla birlikte bir parça simit verdiler. Teşekkür etti. Sonra trenin gürültüsüne aldırmadan bir kanepede kıvrılıp uyudu. Saşa üzerine battaniye örttü. Tolstoy’da hiç kıpırdamadan uyuyordu. Seksen iki yıllık evini terk etmiş bir adam! Bir gece önce hiç uyumamıştı. İlginç bir adamdı. Sevimli ve düşünceli biriydi. Kendisiyle konuşan herkese – ister hizmetkar ister devlet başkanı, kibre kapılmadan cevap verirdi.


105

Aniden doğruldu.’’Neredeyiz şimdi?’’ diye sordu. Makovitski yanına geldi’’ Her şey yolunda Lev Nikolayeviç’’ Tolstoy’u tekrar yatırdı, ateşini ölçtü. 39’ du. Saşa’ya döndü’’İyi olacak. Düzelecek’’ dedi. Ama söylediklerine kendisinin de inanmadığı, yüzünden belli oluyordu.
Tolstoy, kızının elini tuttu.’’Makovitski’yi dinle kızım. Kendimi iyi hissediyorum. Biraz uyumalıyım’’ dedi. Kızının elini tutacak gücü yoktu. Bitkindi. Saşa, ağlamaya başladı. Kendine hakim ola-mıyordu. Kompartımanın havasızlığı ve çevrelerine toplanan yabancılar da Saşa’yı sıkmıştı. Varvara’nın da günboyu devam eden sinirli hali geçmemişti.
Üç saat sonra Dr.Makovitski Tolstoy’un ateşinin yükseldiğini söyledi. Doktor, paniğe kapılmıştı. Yapacak bir şey yoktu, sabredip beklemekten başka. Tren, metal tekerleklerin sürtünmesinden ötürü çıkan sesle birlikte, sarsıldı.
Astopovo istasyonuna gelmişlerdi. Bulgaristan,Türkiye ya da Kafkasya ile ilgili hayaller son bulmuştu,galiba
Dr.Makovitski:’’Geceyi burada geçirebiliriz. Tolstoy, yolculuk edemeyecek kadar hasta. Dinlenmesi lazım.’’
Tolstoy’un, trenden inmesi için birkaç kişi yardım etti. Adımları yavaştı. Makovitski’nin koluna tutunuyor, vücudunu yaslayarak yürüyordu. O geçerken insanlar yol açıyor, şapkasını çıkartıp selam veriyorlardı. İstasyon binasının önünde bir banka oturdu. Bastonu bacaklarının arasındaydı. Başı öne eğildi. Hafifçe terlemişti.
Dr.Makovitski, istasyon amiriyle konuşmaya gitti. Tolstoy’un burada dinlenmesi gerekiyordu. Teneke damlı, duvarları kırmızı

106

boyalı bahçe içinde küçük bir kulübe tahsis ettiler. İstasyon amiri karyola koydurtdu.
Dr.Makovitski; Saşa’ya:’’ Lev Nikolayeviç burada rahat eder’’ dedi. Doktor rahatlamıştı. Onun rahatlığı Saşa’ya güven verdi. İstasyon amiri, ihtiyaçları olduğu sürece kalabileceklerini söyledi. Saşa ve Varvara istasyon bekleme salonunda kalacaklardı.
Tolstoy, yatağına yattığında titriyordu. İstasyon şefinin karısının getirdiği yorganları üzerine örtüler. Makovitski nabzını ölçtü. Doksan üçtü. Kasılmalar geçiriyordu. Ateşi hiç düşmüyordu ama yükselmiyordu da. Sol ciğerinden hırıltı geliyordu, Zatürree olabilirdi.
Kulübe, Yasyana Polyana’daki, depo olarak kullanılan odalar-dan büyük değildi. Saşa, kendini tutamayarak ağladı. En sevdiği arkadaşı, onu hiç bırakmayan Varvara Mihailova, elini tutup destek olmaya çalışıyordu.
Saşa:’’Yaşayacak mı?’’ Makovitski:’’ Tanrı isterse.’’
İstasyon amirinin karısı, saygıda kusur etmiyordu. Yemekler getirdi, çay yaptı. Tolstoy’un burada kalması onları mutlu etmiş aynı zamanda gururlandırmıştı.
Tolstoy uyanınca, Saşa’yı çağırdı. Çertkov’a telgraf çekilmesini istedi. ‘’Onun gelmesini istiyorum. Başka kimse gelmesin. Nerede olduğumu başka kimseye söylemeyin.’’
Makovitski:’’ Bundan emin olabilirsiniz.’’


107

Tolstoy:’’ Çok teşekkür edertim.’’
Saşa telgraf çekti. ‘’ Astopovo’dayz. Ateşi düşmüyor. Sizin gelmenizi istiyor’’
O gece derin bir uykuya daldı. Sabah uyandığında düzelmişti.
Neşeliydi, herkesle şakalaşıyordu.
Saşa: ’’ Hezeyan halindeyken, her zaman farklı düşündüğünden, farklı şeyler idrak etmiştir’’ dedi. Kendinden geçtiği sırada, aklına gelen, Tanrıyla ilgli söylediği fikirleri, not etti.
‘’ Tanrı sonsuzdur ve her insan onun minicik bir parçasını temsil eder. Bizler, Tanrı’nın, zaman, mekan ve madde içinde tezahürüyüz.’’
Saşa ve Makovitski söylenenleri not ettiler. Tolstoy, elini kaldı-rarak, ‘’ Sana bir fikir daha, Saşa, Tanrı sevgi değildir, ama insanın içindeki sevgi ne kadar çoksa, Tanrı o kişinin içinde o kadar çok tezahür eder ve mevcudiyeti daha da gerçekleşir.’’
Makovitski, bir gece önce Çertkov’u çağırttığını hatırlattı. Tolstoy, Sergey ve Tanya’yı çağırmadığı için ne düşünürler diye kaygılandı. Saşa’ya şunları yazdırdı.
—Sizleri, Çertkov’la birlikte çağırmadığım için kızmayın. Onun yeri ayrı ve benimle olan kopmaz bir bağı var. Biliyorsunuz, hayatını davamıza adadı. Bu dava benim için çok önemlidir, bütün insanlar içinde gerekliliğine inanıyorum. Annenize iyi bakın…Sizi seviyorum.---
‘’ Ben öldükten sonra, bu notu, onlara verin’’ dedi ve ağlamaya başladı.

108

Öğleden sonra saat dörtte titremeye başladı. Yorganın altına girdi, soğuk soğuk terliyordu. Ateşi ise 40 olmuştu. Balgam gelmişti. Kanlı balgam tükürmeye başladı.
Makovitski, Saşa’dan Dr. Nikitin’i çağırmasını istedi. Zatürree konusunda daha bilgili olduğunu söyledi. Saşa, istasyona gitti, Sergey’e, Nikitin’i getirmesi için telgraf çekti.
Makovitski, bütün gece Tolstoy’un başında bekledi. Ateşini ve nabzını ölçüyordu. Tolstoy’un ateşi inmiyordu,sürekli su içiyordu, işkence çekiyor gibiydi, birkaç kez canını alması için Tanrı’ya seslendi.
Sabaha karşı derin bir uykuya daldı. Horluyordu. Makovitski’de hava almak için dışarıya çıktı. İstasyon boştu. Bir banka oturdu. Temiz hava iyi gelecekti. Fazla oturmadı, içeri girdi. Bir saat sonra Tolstoy uyandı. Ateşi 40,5 tu.
‘’İyiye işaret değil Makovitski.’’ ‘’İyileşeceksiniz.’’
Tolstoy aniden öksürmeye başladı. Öksürüğü şiddetliydi. Bir bardak su istedi. Suyu içtikten sonra, alaycı bir gülümsemeyle: ‘’Her şey iyi olacak. Çok haklısın…’’
§
Çertkov, telgrafı alınca çok sevindi, duygulandı hatta gururlan-dı. Tolstoy, orada bulunmasını istiyordu. Sergeyenko ile hemen yola çıktı. Bütün gece yolculuk ederek tren istasyonuna vardılar. Çertkov, Tolstoy’u bitkin ve çökmüş gördü. Battaniyesini boynuna kadar çekmişti, ateşi vardı. Çertkov’u görünce gözyaşlarını

109

tutamadı. Çertkov, elini tuttu, ikisi birden ağlamaya başladı. ‘’Sonunda geldin. İnanamıyorum. Teşekkür ederim.’’ Birer bardak çay içtiler, evden nasıl ayrıldığını konuştular.
Çertkov:’’Sofya Andreyevna’yı engellemek zor. Nerede olduğunu öğrendiğinde bize kızacak.’’
Tolstoy:’’ Ne zaman gelir bilmiyorum ama kesin gelecek, bunu biliyorum.’’ Bir müddet sonra Tolstoy uykuya daldı.
Öğleden sonra istasyon şefi gelip Çertkov ve Saşa’yı dışarı çağırdı. ‘’Tula’dan bir telgraf geldi. Sofya özel bir tren kiralamış, özel tren akşamdan sonra Astopovo’ya varacak.’’
Çertkov, hemen herkesi – Saşa, Varvara, Makovitski, Sergeyenko’yu istasyonun bekleme odasında topladı. Hepsi Sofya’nın kocasını görmemesi fikrindeydi. Eğer görürse, ölümüne neden olabilir dediler.
Saşa:’’ Annem onu alıp götürmek isteyecektir.’’
Çertkov:’’ Kulübenin çevresinde bir koruma halkası oluştur-malıyız. Sofya Andreyevna ile korkunç çocukları İlya ile Andrey’in, hasta odasına girmelerini engellemeliyiz.’’
Oğlu Lev Lvovich’de Paris’teydi. Onun gelmesi Çertkov için kötü olabilirdi. Planları bozabilirdi. O gece Sergey geldi. Babasınının yanına sokulmamalıydı. Ama o diretti.’’ Babamı göre-ceğim’’ diye ısrar etti.. Saşa: ’’ Sorun yok. Yanına girebilirsin.’’Saşa, sesini çıkarmadı. Razı oldu. Daha sonra, ihtiyacı olduğunda gücünü gösterecekti. Sofya’nın treni gece yarısı geldi ve istasyonun

110

az kullanılan yan yoluna alındı. Birkaç hizmetçi, hasta bakıcı, çocukları ve onların eşleri ile lüks bir vagonda yolculuk etmişlerdi. Dr.Makovitski karşıladı onları, Dr. Nikitin’in, kocasını kimsenin görmemesi gerektiğini söylediğini iletti. Sofya, itiraz etmedi. Trende beklemeyi kabul etti. Yatacak bir yer olmadığından özel treni otel gibi kullanacaklardı.
Dr. Nikitin, ancak bir gün sonra gelebildi, ama gelişinden Sofya’nın haberi olmadı. Doktor, Lev Nikolayeviç’i muayene etti. Kalbinin zayıf ve sol ciğerinin iltihaplanmış olduğunu söyledi. Ateşinin düşmüş olması iyiye işaret. Zatürree kesin değil. Eğer olsaydı, ciğer ya da ciğerler – suyla dolardı. Hırıltı olmazdı.
Lev Nikolayeviç canlanmıştı. Doktorun söyledikleri hoşuna gitmişti. Koltuğa oturdu, battaniyeyi omuzlarına aldı, ayaklarına da bir tabure koydu. Konuşmak istediği belliydi.
‘’Dr.Nikitin’e, hayat felsefesi hakkında kısa bir konuşma yaptı.
Dr. Nikitin:’’İstirahat etmelisiniz. Başka bir öneride buluna-mam. Direnciniz azaldığı için dinlenmeniz şart.’’
Tolstoy: ’’Ne kadar peki?’’
Dr.Nikitin: ‘’İki hafta. Aslında bir ay daha garanti olurdu.’’ Tolstoy: ‘’ Bu imkansız, o kadar sürede karım beni bulur.’’
Çertkov’a döndü, ‘’ Çertkov, bunun neden olmaması gerektiğini sen bilirsin değil mi?.’’
Çertkov:’’Anladım. Az önce Sergey,Sofya’nın hayatından memnun olduğunu söylememiş miydi?’’


111

Tolstoy:’’ Buna inanmamı beklemiyorsundur umarım.’’ Çertkov:’’ Evet, inanmaman için bir neden yok.’’
Tolstoy, etrafına kuşkulu gözlerle baktı. Battaniyesine sarılıp koltuğa gömüldü. ‘’Üşüyorum. Bir yerden cereyan yapıyor.’’
Öğlende Moskova’dan Goldenweiser geldi, yanında yayıncı Gorbunov’da vardı. Çertkov, Goldenweiser’e telgraf çekip durumu anlatmıştı. Ama gelmesini beklemiyordu., çünkü Goldenweiser’in Moskova’da Akademi’de konseri vardı, bunu Tolstoy’da biliyordu. Tolstoy, o hasta haliyle konser tarihini hatırladı ve iptal ettiği için Goldenweiser’i azarladı.
Goldenweiser’’ Sen uzak bir yerde hasta yatarken ben toplumun karşısında nasıl piyano çalardım?’’
Tolstoy:’’ Saçmalık. İptal etmemeliydin.’’
Sonra Gorbunov’a döndü. Bir yere yerleştiğinde’’Hayatımız’’ adını verdiği kitabını bitireceğini söyledi. Bu kitap için epeyce not biriktirmişti, ama bazıları Yasyana Polyana’da kalmıştı. Saşa, onları getireceğini bu konuda merak etmemesini söyledi. Çertkov’da:’’Hiç merak etme’’ dedi. Tolstoy arkasına yaslandı. Gözlerini kapattı.
§
Sofya, trende beklemekten sıkılmış, kulübenin etrafında dolaşıyordu, perdesi açık olan camından içeri baktı. Saşa, annesini görünce heyecanla yerinden fırladı. Çıkardığı gürültü Tolstoy’un irkilmesine neden oldu. Gözü kapıya ilişti, karısını görmüştü. Dışarda bulunanlar Sofya’yı camdan uzaklaştırana kadar, kapıya

112

baktı, gözleri irileşmişti. ‘’Kimdi o?’’
Saşa:’’İstasyon şefinin karısı.’’ ‘’Sofya Andreyevna’ydı o.’’ ‘’Hayır baba. Şefin karısı.’’ Zar zor ikna ettiler.
§
İstasyon kalabalıklaşmıştı. Lev Nikolayeviç’in burda olduğunu duyan, gelmişti. Gazetecilerin sayısı kabarmıştı. Basın dünyasında hızla yayılan haber, Astopovo kasabasının isminide duyurmuştu. Buraya gelen her tren yeni kameramanlar, basın editörleri, haber-ciler taşıyordu. İsyan çıkar endişesiyle Hükümet polisler gönderdi. Akın akın insanlar geliyordu. Meraklılar, basın temsilcileri dolmuş-tu. Demiryolu görevlileri, gazeteciler için büyük bir çadır kurdu, sıra sıra kulübeler dikti.
§
Bu kalabalık, Sofya Andreyevna’nın işine geliyor gibiydi. Kameraların önüne geçiyor, poz veriyor, gazetecilere kendisine kocasını göstermediklerini, yalanlar ekleyerek anlatıyordu. Apartması iyi olmuyordu ve bundan utanmıyordu. Ortam egosuna uygundu. Saşa, Çertkov ve birkaç kişi daha Tolstoy’u görmesini geçiktirebi-liyor, huzurunu bozmasını engelliyordu. Bu arada Tanya ‘da geldi, babasını görmesine mani olmadılar.
Ateşi düşüp, konuştuğunda mutlu görünüyordu. Kendisi için

113

insanlarla iletişim her şey demekti.
Perşembe günü Saşa’ya ‘’Sanırım yakında öleceğim. Ama belkide ölmem. Nasıl bilebiliriz ki bunu?’’
Saşa da:’’ Düşünmemeye çalış baba’’dedi. ‘’Düşünmemek mümkün mü?’’
Bilinçi açık olduğu zamanlar Çertkov yanında oturuyor,’’ Her Gün İçin’’den bazı bölümleri okuyor; kutsal kitapların, Upanişadların ve Konfüçyüs’ün Analekt’inin önemli bölümleri üzerinde duruyordu. Lev Nikolayeviç ise Rousseau’dan bir şeyler istiyordu. Başka bir ateist olan Montaigne’de de ısrar ediyordu.
§
O gece Tolstoy, birkaç kasılma geçirdi. Titriyor, sarsılıyordu. O süre içinde sağ eliyle hayali bir kalemi tutuyor, hayali kağıt üzerine yazıyordu…Varvara Mihailovna gürültüyle odaya girince, Tolstoy irkildi. ‘’Vanya! Vanya!’’ diye bağırdı. Sonra başı yana döndü, bayılmıştı. Ölen kızı Vanya’yı unutamamaış, etkisinden kurtulama-mıştı. Vanya diye haykırışı acısının göstergesiydi..
Tolstoy Cuma günü fenalaştı. İç hastalıkları konusunda uzman olan Doktor Berkenheim Moskova’dan geldi. Muayene etti. ‘’Korkarım ki sonu geldi’’ dedi.
‘’Olamaz ‘’ dedi Saşa,’’Yanılıyorsunuz, ateşi düştü.’’ Ama düş-memişti. İki gündür 39.8’di.
Öğleden sonraları da nabzı kalbini patlatacak derecede hız-lanıyordu. Doktor Makovitski, buna çare bulamadığı için çılgına

114

dönmüştü. Adeta kendini sorumlu tutuyordu. Dr. Berkenheim yanında tıbbı donanımları ve ilaçları getirmişti. Ama Tolstoy modern tıbba güvenmediğinden onun araçlarıyla tedavi görmeyi reddediyordu.
Vakti vaktine uymuyordu. Tolstoy’un. Bazen gayet iyi konuşuyor ve tartışıyor bazen sayıklıyordu. Bir ara Tanya yanına geldi, babasını yanaklarından öptü, ‘’Sofya nasıl’’ diye sordu Tolstoy. ‘’Sofya’nın üzerine çok yük bindi, bunlara dayanamaz.
‘’ Tanya’da:’’Onu görmek ister misin? Çağıralım mı?’’ diye sordu.
Tolstoy cevap vermedi. Bu arada Saşa, yastığı ve çarşafı düzeltiyordu.. Tolstoy: ’’Boşver, boşuna çaba harcama benim hayatım bitmiş.’’ Saşa: ’’ Sus baba.’’
Andrey ile İlya, Moskova’dan iki doktor daha çağırtmıştı. Dr. Usov ve Dr. Şurovski. Tolstoy onları görünce, Tanya’ya,’’Demek sonum geldi.’’
§
Sofya , Andrey ve İlya dışarıda duruyorlar, içeri girmek istiyorlardı. Makovitski, onları içeri sokmuyordu; ateşinin düştüğünü iyi olduğunu söyleyip, trenlerine dönmelerini sağladı.
Akşama doğru sayıklamaya başladı. Moskova’lı doktorlar kafuru iğnesi yapmak için ısrar ettiler.
§
Kiliseyle başları dertteydi. St. Petersburg Metropolitanı’ndan

115

gelen bir telgraf, Lev nikolayeviç’i nedamet getirmeye davet ediyordu. Arkasından da Peder Varsonofi adında bir rahip kapılarına dikildi.İlle Tolstoy’u göreceğim diyordu. Önce Tolstoy’un fikirlerini beğendiğini söyledi sonra ‘’Salt görmek istiyorum onu!’’ Bunu yüksek bir sesle söyledi. Yine de görüştürmediler.
-O her vakit dine değil, kilisenin üslubuna, kilisenin hükümet-le birlik olmasına karşıydı. Halkın ona karşı nefretini uyandırmak için kiliseye gelmesi resmen yasak edilmişti. Kilise yüksek şurası-nın verdiği bu karar, hükümet tarafından, ülkenin bütün ruhani li-derlerine gönderilmişti. Tolstoy’da şuranın bu kararına karşı ‘’ Beni Ortodoks olarak adlandıran kiliseden ayrılmam çok adaletlidir. Ben kiliseden Tanrı’ya karşı geldiğim için ayrılmıyorum. Ayrılış nedenim, sadece O’na (Tanrı’ya) hizmet etmek isteyişimdir.’’-
§


Lev Nikolayeviç, 1901’de Gaspra’daki hastalığı sırasında tuttuğu günlüğüne söyle yazmıştı, ‘’Ölümün kıyısına geldiğimde, içimde Tanrı sevgisi varsa ve sürekli artıyorsa, bunu söyleyecek gücüm de kalmamışsa, gözlerimi kapayacağım. Gözlerim açık ise bilin ki; bu sevgiyi, ruhumda hissedemediğimdendir.’’
§


Cumartesi gecesi soluğu tıkandı. Kısık sesiyle doktorlara, ‘’Nefes alamıyorum’’ diye seslendi. Tolstoy itiraz etsede, kafuru iğnesi yaptılar. Boğuk bir sesle fısıldadı: ‘’ Kesin şu iğneleri. Rahat


116

bırakın beni.’’ Sonuçta iğnelerin faydası oldu. Sakinleşti ve yatakta oturdu. Sergey’i çağırttı.
‘’ Oğlum’’ dedi. Sergey, yatağın yanında diz çöktü, Tolstoy oğlunun yüzüne baktı. ‘’Gerçek…benim için öyle önemli ki…sev-gi…’’ sesi kesildi, konuşamıyordu. Gece yarısına doğru uyuyakaldı. Çertkov, Makovitski dışında herkesi odadan çıkardı. Dr.Makovitski ağlamaya başladı. Belki de hayatında ilk kez ağlıyordu.
§


Sofya Andreyevna, sessiz bir bekleyişteydi…Bedeninde bir huzursuzluk vardı. Pek yemek yemiyor, az da olsa su içiyordu. Geceleri kötü geçiyordu. Uyuyamıyor, rüyalarında kocasıyla geçirdiği hayatı görüyordu.
Sofya, kocasının yanına gitmeliydi. Bunu kesinlikle yapmalıydı. Karısını görmek isterdi, bu normal değil miydi? Senelerce birlikte yaşamışlardı. Ona on üç çocuk vermişti. Sonuçta karısını yanında isteyebilirdi.
Ama tolstoy’un çevresini taraftarları çevirmişti. Sofya’yı içeri almıyorlardı. Öz oğlu Sergey,’’ Babam seni görürse ölür.’’ Öldürebileceğini söylemişti. Bu Sofya’yı çok üzdü, buna inanamıyordu.
Güçsüz kalmıştı. Bu adamlara karşı koyamadı, elinden itaat etmekten başka bir şey gelmedi. Kocası ölüm döşeğinde yatarken çoğunlukla uykusuz geceler geçirdi. Yorgunluğun kucağında kendinden geçtiği vakitler oluyordu. Bir sefer, kulübenin önünden


117

geçerken, kapıda nöbetçi olmadığını görünce, içeri daldı ve ölmekte olan kocasını gördü. Yatağında kıvranıyordu. Beyaz sakalını, saçlarını gördü, beyaz çarşafın üstünde bembeyazdı. Ölümün yakın olduğunu gösteren grimsi bir beyazlıktı bu. ‘’Lyvoçka’’ diye seslendi, ama konuşurken biri gelip onu geriye çekti.


§
St.Peterburg Patriği’nden gelen, Tolstoy’un nedamet dileme-sini isteyen telgrafı Çertkov, göstermeyi kabul etmedi ve Optima manastırından gelen Başkeşiş Varsonofi’yi bile sokmadılar. ‘’Neden? Beni yalnızlık cehennemine attılar. Bir kadının şansı olur mu hiç? Lyovoçkam bile bana şans vermedi.’’
§
Pazar günü, gecenin ortasında Sergey gelip Sofya’yı uyandırdı, ‘’Anne uyan! Sabaha çıkamayacak. Artık onu görebilirsin.’’ Geceliğini çıkarmadan, telaşla ve heyecanla Sergey’in peşinden gitti. Ona engel olan Çertkov, söyleyecek bir şey bulamadı. Sofya: ‘’Seni domuz!’ diye bağırdı.
‘’Sabırlı olmalısın Sofya Andreyevna.’’
Lyovoçka, yatıyordu. Zayıflamış, ufalmıştı, içi boşalmış gibiydi. Alnı nemliydi, ateşi yüksekti. Dudaklarını oynatıyordu, ama sesi çıkmıyordu. Sofya, ‘’Affet sevgilim’’ dedi, elini tuttu. Tolstoy, soluk almaya çalıştı. Alamıyordu.
Sofya:’’ Lütfen sevgilim, bağışla beni. Akıllı bir kadın değilim. Aptalca davrandım. Bencil bir kadınım. Sana sevgimi

118

gösteremedim. Anlamalısın Lyovoçka!’’
Sofya, yüksek sesle konuşuyordu ama bağırmıyordu. Sergeyenko, arkasından çekip odadan çıkardı. ‘’’Kendinize hakim olun, Kontes.’’ Yandaki odada bir koltuğa oturtdu. ‘’Kocamla konuşmak istiyorum’’ dedi ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Bu arada Tolstoy’a, kafuru iğneleri de yapılmıştı. Birkaç saat geçtikten sonra Dr. Usov, bağırmamak şartıyla Sofya’yı yatağın başına götürdü.
Tolstoy, kıvranıyor ve inliyordu. Dr.Makovitski, ‘’ Bir şey iç, Lev Nikolayeviç. Dudaklarını ıslat’’ dedi. Ağzına bir fincan uzattı. Tolstoy biraz içti ve inleyerek yatağa bıraktı kendini. Gücü kalmamıştı. Soluk alıp vermesi ağırlaştı, kesik kesik oldu…
Uzun bir sessizlik…
Neler olacağı belliydi… Sofya, Tolstoy’un sağ elini yanağına bastırdı. Eli sıcaktı. Hala yaşıyordu. Dua etmeye başladı.‘’Lyovoç-ka’m. Üzgünüm. Seni dinlemedim.’’ Ağlamaya başladı. Sergey, elini uzattı, annesini yatıştırmaya çalıştı. Sofya, tokat attı. Sergeyenko tutup geri çekti. Ona ve Çertkov’a beddualar etti… Onu kocasına yaklaştırmadılar. Onu ve başkeşişi. Oysa başkeşiş, Tolstoy’un ruhunu huzura kavuşturmak, iki dakikada olsa onunla konuşmak istemişti.
§


Duşan Makovitski:’’ Altıya çeyrek var’’ dedi. Ne demek istiyordu?
Sofya:’’ Lyovoçka’mla vedalaşmama izin vermediniz. İkimize

119

de izin vermediniz. Şimdi her şey bitti.’’
Çertkov: ‘’Çok üzgünüm Sofya Andreyevna.’’ Sesi tuhaftı. Elini Sofya’nın omuzuna koydu.
Sofya için, bundan böyle olacakların hiçbir önemi olamazdı…
Son şarkı bitmişti artık. Bu gecenin sabahı unutulmayacaktı. Sofya, elleriyle boşluğu kalbine bastırıyor ve o bağrını deliyordu…
§


Bütün karşı durmalara rağmen; bu güçlü kadın, kocasının en büyük destekçisi idi. Sofya, bütün bu kargaşanın içinde imkan bulup, Tolstoy’un eserlerini düzeltir, temiz yapraklara yazardı. Bazen bin sayfalık yazını birkaç günde bitirir, yayına hazır hale getirirdi. Bugün Tolstoy hazinesinin elimize geçmesi Sofya Andreyevna sayesinde olmuştur.
Birçok meşhur – yazarlar, müzisyenler, ressamlar yaptıkları işlerle değil, yaşantılarıyla anılır. Bu hayatlar arasında kederlisi de var, facialısı da, hoş sohbetlisi de. Sevgi ise yaratıcı insanların ru-hundadır. Onların sevgileri her zaman okunulur, izlenir.
Yazarın idealleri vardı. Sofya Bers ise aşıktı. Onların sevgisi kitaplara sığmıyor. Rusya tarihinde en çok konuşulan ve yazılan aile hayatı belki de Lev Nikolayeviç Tolstoy ve hanımı Sofya Andreyevna’nın hayatıdır. Ailenin gizli sırları bile tartılışılıyordu. Sofya kadar tenkit edilen ikinci bir kadın belki de yoktur. Onu kocasına saygı duymamakla, iyi hayat arkadaşı olmamakla suçlu-yorlardı. Ama o, bütün hayatını Tolstoy’a adamıştı. Aslında istediği

120

gibi değil, Tolstoy’un arzu ettiği gibi yaşamıştı.
Edebiyatın sönmez güneşi gözlerini hayata yumunca; Sofya, söyle yazacaktı:
‘’Düzelmez derecede hastayım.Vicdanım ağrıyor, zayıfım.
Rahmetlik kocama acıyorum, azap çekiyorum.’’ 29 Kasım 1910
Sofya, acısına dayanamayıp, çok kez intihar etmek istedi. Fakat beceremedi.
Tüm eserlerin yayın haklarını, beş yıl sonra Rusya hükümeti, Sofya Andreyevna Tolstoy’a verdi.
Tolstoy’un ölümünden dokuz yıl sonra da Sofya, kocasının yanına; onunla, ruhen, kalben bir olmaya gitti.


SON
















121






































122






































123






































124



































.

125






































126





































        









        

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sofya Tolstoy Anıları. ( Tam metin)

İZMİR' Lİ BİR ŞAİR VE ROMANCI VE ÖYKÜCÜ NECATİ CUMALI...