Kayıtlar

Balçovalı Selim

  Selim, şiirlerini yazarken aslında düşlerini yazıyordu. Onu ilk, Balçova Gençlik Tiyatrosu’nun sahneye koyduğu bir oyunda tanıdım. Tiyatro kadrosunda kızım Seda’da vardı. Her izlemeye gittiğimizde Selim’i de izliyorduk. Bir oyunda, Selime, asker rolü vermişlerdi . Kepi sağa doğru az dönmüş olsa da iyiydi. Tüm salon alkışlamıştı.      Bu yüz, senelerden beri aynı, bahar aydınlığında, tebessümü eksik olmayan, duru su saflığında.          Selim’in, ismi sabah semasında çağrılmıştır. Gecenin istediği karanlıktır. Fakat onun yüzü ışığın hürriyetini taşır.    Şarkı ve şiirlerini terennüm eden ve sevinçlerini gelecek yıllara yollıyan ve sürekli neşeyi kalbinin sevincinde duyan, Balçovalı Selim…     1   ARANAN SEVGİLİ  Bahtsız kaldım sonunda ya Rab Terkedilmek korkusu sarar içimi Sonbaharda yaprakları dökümü yaşanır gibi --Sensizliği yazıyorum inan Sığdıramadım ismini kelimelere  Yakamoz parıltısında ışığını saçmı...

Son Mektup

   Son yazmaları olabilir. Bir şeylerin bittiği ebeydir belli oluyor. Bu birlikteliğin devam etmesi zor görünüyor..Birbirimizi törpülüyoruz sadece! Karım olarak, geçmişte seni üzdüğüm için özür dilerim. Bir koca olarak iyi değilsem, ayrılmak en iyisi olur Bir karıkocaya yakışan bundan sonra birbiri hakkında iyi şeyler söylemektir diye düşünüyorum.   Neyse işte! Bundan böyle kimsenin bana merhamet göstermesini istemiyorum. En çok kızdığım şey ise, kışın doğalgazı kısması, üşüdüğümü söylediğim halde kombi ayarını minimuma getirmesi! 

psiko tarih, (Chat GPT yazdı)

Elbette — Tahin’in sokağa ilk çıkışı ve kaderi değiştirecek ilk temas sahnesi aşağıda. Bu sahne, çöküşün ortasında küçük bir robotun yarattığı etkileri ve insanlarla kurduğu ilk gerçek bağı kuruyor. 🌒 SONRAKİ SAHNE — “Sokağın İlk Işığı” Tahin tapınağın ağır taş kapılarından dışarı adım attığında gece çoktan çöküyordu. Auriga’nın sokakları, bu zamana dek yalnızca propagandaların idealize ettiği bir masal gibi görünürdü; şimdi ise çarpıtılmış görüntüler aradan çekilince gerçek yüzünü göstermişti. Gökyüzü, yanık gri. Binalar, çatlak. Sokaklar, panikle koşuşturan insanlar. Uzakta yükselen çığlık ve metal çarpışmaları… Ama Tahin’in gözleri—amber ışıkları—bir şeye takıldı. Bir köşede, küçük bir kız çocuğu çökmüş, titriyordu. Kollarını dizlerine sararak ağlıyor, “Anne… anne…” diye fısıldıyordu. Tahin, hiç düşünmeden yanına yürüdü. Üzerine düşen hologram reklam ışıkları, robotun gövdesinde pastel renklerle titreşiyordu. “Merhaba,” dedi Tahin, sesi yumuşacık. “Ben Tahin. Yardım...

Kafe Maya, Zeytinalanı

Resim
bir fotoğraf bir hikaye    Hikaye: Dalgasız Denize Vurulan Şükür Kasım'ın ortasıydı. Her yer kasvetli bir griye bürünürken, Zeytinalanı'ndaki Kafe Maya inatla pırıl pırıl parlıyordu. Mekânın sahibi İlyas Amca, "Güneş, denizi sevdi mi, Kasım filan dinlemez," derdi hep. O gün de hava, tıpkı İlyas Amca'nın dediği gibiydi; açık ve vaatkâr. Deniz, sanki cam bir yüzeymiş gibi, tek bir kıpırtı bile göstermiyordu; dalgasızdı. O an masada oturan Aylin için, bu dalgasızlık, hayatın karmaşasından süzülüp geriye kalan saf huzurun fiziksel bir karşılığıydı. Köşedeki varil sobanın yanık odun kokusu, tuzlu deniz kokusuna karışmış, mekânın isli tavanında dans ediyordu. Aylin, üzerinde geleneksel kareli bir örtü serili tahta masada tek başına oturuyordu. Sandalyesi, diğerlerinden daha mavi, sanki burada uzun süre oturmayı garantilemek istercesine hafifçe eskimişti. Önündeki ince belli bardağın içindeki çay, buğusuyla yüzüne hafif bir sıcaklık yayıyordu. Çayı yudumladı....

SaBIR

Elbette, işte o deyişten esinlenen kısacık bir hikaye: Kervancı Halil, sarp dağların arasındaki o dar geçitten geçmek için tam on yıldır uğraşıyordu. Geçidin bir ucunda Halil, diğer ucunda ise geçidin koruyucusu olduğunu iddia eden inatçı bir derviş vardı. Halil "Yol benim!" dedikçe, derviş "Sabır benim!" diyor, yolun tam ortasındaki küçücük çeşmenin başında oturup tespih çekmekten başka bir şey yapmıyordu. Halil'in acele bir işi vardı. Gençliğinde, "Bu dervişi bir günde yola getiririm!" demişti. Yıllar geçti. Halil'in devesi Koca Yusuf yaşlandı, Halil'in sakalları ağardı. Derviş ise hala aynı dervişti, çeşme hala aynı çeşmeydi. Bir sabah Halil, devesinin yularını okşadı. "Gördün mü Koca Yusuf," diye mırıldandı. "Bu işin bir varması yokmuş, sadece bir bitişi varmış." Devesini çözdü, yükünü indirdi ve dervişin karşısına oturdu. "Hayırdır kervancı, vaz mı geçtin?" dedi derviş. Halil, yorgun bir gülümsemeyle başını sa...

yazmak

Resim
   Yazmak, gerçeği yeniden anlamak olan bir eylemdir. Dünyayı ve insanı her seferinde yeniden sahneye koymak zorunluluğu var. Bu sebeptendir ki, yazan(yazar) , yazacağı şeyin cahilidir.,.. Öğretmen M. Üftadeoğlu : "iyide olsa yazın kötüde olsa yazın" der,      Yazmak, gerçeği yeniden anlamak olan bir eylemdir. Dünyayı ve insanı her seferinde yeniden sahneye koymak zorunluluğu var. Bu sebeptendir ki, yazan(yazar) , yazacağı şeyin cahilidir.,.. Öğretmen M. Üftadeoğlu : "iyide olsa yazın kötüde olsa yazın" der,

İşte böyle, Zeytinalanı

Resim
Kafe Maya Denizin ufkuna erguvani bir akşamüstü karanlığı çökerken biz balkonda Türk kahvesini yudumluyorduk. Cezmi “yarın çok güzel olacak, tasalanma dostum” dedi. Bir haftadır aynı lafı duyuyordum. Yüksekte olan evin balkonu bir geminin güvertesi gibiydi. Denizi seyrediyorum, yakamozlar oluşmaya başladı, her damla ışıklanmıştı.Yorgundum, erkenden yattım. Sabahleyin kalktım, elimi yüzümü yıkadım.Cezmi daha kalkmamıştı Deniz kıyısına inip yürüyüş yaptım.  Ne olacağını ya da hakkımızda neler yazıldığını bilmiyorduk.